Kasım 30, 2020 08:15 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle kısaca, Kendine duâ edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevapsız bırakmayan,  اَلْمُج۪یبُ el-Mücîb ism-i şerifini açıklamaya çalışacağız.

Mücîb, Esma-ül Hüsnâ olarak, kendisinden ne zaman bir dilekte bulunulsa kendi bilgeliği gereği, ona hakkettiği karşılığı veren anlamındadır. Bu ism-i şerif bir kez Hud suresinin 61. ayetinde geçiyor. Bu ayette şöyle okuyoruz:

فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَیْهِ إِنَّ رَبِّی قَرِیبٌ مُجِیبٌ

Öyle ise O'ndan bağışlanma dileyin; sonra da O'na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.

Mücîb ism-i şerifi Saffat suresinin 75 ayetinde de çoğul hali ile geçiyor. Bu ayette de şöyle okuyoruz:

وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِیبُونَ

Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!

Mücîb, kesmek, yırtmak, ayrıca kelama karşılık vermek anlamında olan “cûb” kökünden türetilmiştir. Kelama karşılık vermek ise, kalbin ta içinden geçen ve ağıza dökülerek duyanın kulağına yetişmektir. Bu yüzden Mücib hacetlere karşılık veren ve icabet edendir. “Cûb” kelimesi ise Kur'an-ı Kerim’de 14 kez farklı şekillerde geçmektedir. Mücîb olan Allah, dua edenin talebine icabet eder ve sorununu giderir, sıkıntıya düşen, huzursuz olan ve ıstırap çekenin müşkülünü giderir ve hatta insan dua etmeden önce bile sahip oldu fazlı ve keremi ile kişinin ihtiyacını giderir.

Mücîb olan yüce Rahman tüm kullarının ihtiyacı ve taleplerinden haberdardır. Fakat dua ve talepte bulunmayı, kulları ve kendisi arasında samimi bir bağın kurulmasını ister. Nitekim Bakara suresinin 186. ayetinde şöyle buyuruyor:

وَ إِذا سَأَلَکَ عِبادی عَنِّی فَإِنِّی قَریبٌ أُجیبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذا دَعانِ فَلْیَسْتَجیبُوا لی وَ لْیُؤْمِنُوا بی لَعَلَّهُمْ یَرْشُدُونَ

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.

Kur'an-ı Kerim’in değerli yorumcularından biri bu ayet kerime hakkında şöyle yazıyor:

Bu ayette dua eden, Allah’ın sevgisine öyle muhatap oluyor ki Allah Teâlâ, yedi kez “kendim” tabirini onun için kullanmıştır, buyuruyor ki: Eğer kendi kullarım kendim hakkında sorarlarsa onlara de ki, “Ben kendim onlara yakınım ve ne zaman kendimi çağırırlarsa kendim onların dualarına icabet ederim, öyle ise kendime iman etsinler ve kendi davetimi icabet etsinler.”

Tabi ki bu sevgi bağı ancak insanın bizzat Allah Teâlâ ile münacat etmek istediğinde gerçekleşti. Tabi bir konuya da dikkat etmek gerekir; eğer biz zayıf insanların yaratan ile bağımız kesilirse ve Allah’ın ilgisizliğine maruz kalırsak kesinlikle helak oluruz. Bu yüzen bu bağlantı ve ilişki, müminler için çok zaruridir.

Yüce Mücîb Kur'an-ı Kerim’in Furkan suresinin 77. Ayetinde şöyle buyuruyor:

قُلْ مَا یَعْبَؤُ۬ا بِکُمْ رَبّ۪ی لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬کُمْۚ فَقَدْ کَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ یَکُونُ لِزَاماً

De ki: "Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak."

Bu yüzden dua etmek ve raz-u niyazda bulunmak, tüm dünyanın O’nun emrinde olan Allah Teâlâ’nın bir nimetidir ve bu nimeti bize vererek kendisi ile samimi bir şekilde konuşarak ihtiyaçlarımızı kendisinden isteyerek ruhumuzun yücelmesine ve nihai erdemliğe ulaşmamıza yardımcı olmuştur.

Allah Teâlâ "مُجِیبُ الدَّعَوات” yani duaları icabet edendir. Bu yüzden hiç bi dua ve ya istek karşılıksız kalmaz. Üstelik dua etme tevfiğine ulaşan her kes de Allah’ın ona dua etmesi için inayette bulunduğunu gösteriyor ve bu bizzat insanın duasına verilen en iyi karşılıktır. Öyle ise duanın icabet görmesi için ilk adım, Allah ile bağlantı kurarak konuşabilmek ve münacat etmektir. İran’ın dünyaca tanınan büyük şairi Mevlana Celaleddin Belhi de bu konuyu bir hikaye olarak çok güzel bir şiirde kaleme almıştır.

Mevlana bu hikayede birinin sürekli Allah’a yalvardığını ve böylece ağzını tatlandırdığını anlatıyor; fakat bir gün şeytan ona bunca Allah’ı çağırdığını fakat Allah’ın kendisine karşılık vermediğini söyleyerek adamı umutsuzluğa düşürdüğünü belirtiyor. Kalbi kırılan adam uykuya dalıyor ve rüyada hz. Hızır’ı görüyor. Hz. Hızır adama neden zikir yapmadığını ve neden Allah’ı anmaktan pişman olduğunu sorunca, adam yaptığı dualarına lebbeyk gelmeyerek karşılık görmediğini söyler. Hz. Hızır adama, yaptığı duaların bizzat lebbeyk olduğunu, ve her “Ya Rabbi”n altında bir çok lebbeyk olduğunu söyler.

 

Allah Teâlâ Mü’min suresinin 60. Ayetinde şöyle buyuruyor:

اوَقَالَ رَبُّکُمُ ادْعُون۪ٓی اَسْتَجِبْ لَکُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ینَ یَسْتَکْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ی سَیَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ینَ۟

… "Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. …

Zira Allah Teâlâ Mücîb’dir ve hiçbir duayı icabetsiz bırakmaz. Tabi burada bir soru akla gelebilir. Acaba Allah Mücîb olduğunu söylemesine rağmen bazen insanların istekleri neden icabet edilmiyor?

Bu soruya yanıt olarak, icabet edilmenin insanın isteklerinin görünürde kesin olarak gerçekleşeceği anlamına gelmediği söylenmelidir. Zira bazı deliller ve maslahatlar gereği, insanın duasının isteği gibi gerçekleşmeyebilir.

Ehlibeyt imamların 4'üncüsü İmam Seccad -as- şöyle buyuruyor:

الْمُؤْمِنُ مِنْ دُعَائِهِ عَلَى ثَلَاثٍ إِمَّا أَنْ یُدَّخَرَ لَهُ وَ إِمَّا أَنْ یُعَجَّلَ لَهُ وَ إِمَّا أَنْ یُدْفَعَ عَنْهُ بَلَاءٌ یُرِیدُ أَنْ یُصِیبَهُ

Müminin duası bu üç eserden biri olarak etki yapar: ya onun için (ahirette yararlanması için) birikir, ya bu dünyada icabet edilir veya ona gelecek bir bela, defedilir.

İlginç olan ve bilmemiz gereken ise bir duanın geç müstecap olmasının daha fazla ecir ve sevabı olmasıdır. Emir el-Mu'minin hz. Ali -as- bu konuda şöyle buyuruyor: “Bazen icabet, daha büyük bir ecir ve kulun dileğine göre bolca bağış için gecikir.”

Dileğin ve isteğin icabeti bazen de, Allah’ın bu vesile ile bu dua ve dua ederken kulun durumu nedeni ile kendisine daha fazla fayda sağlaması için gecikir. İmam Sadık -as- da bu konuda şöyle buyuruyor:

“mümin Allah’ı bir hacet için çağırır ve Allah meleklerine onun davetinin icabetini geciktirmesini, zira kulunun bu ses ve duasını sevdiğini buyurur; ve kıyamet gününde Allah şöyle buyurur: Ey kulum, sen beni çağırdın ve ben senin icabetini geciktirdim, şimdi senin sevabın (vasf edilmeyecek kadar çok fazla)dır…. Sonra şöyle buyurur: Mümin insan ecrinin güzelliğini görünce, keşke bu dünyada hiçbir duasının icabet bulmamasını, (böylece bu kadar fazla mükafat alacağını) arzu eder.”

Diğer yandan bazen de dua gerçekten icabet seviyesine ulaşmaz ve bu da bizim Allah’tan hayır talep etmediğimizdendir; aslında bizim isteğimiz, bilmeden bizim için şermiş. Bazen de biz Allah’tan samimi ve en içten dilekte bulunmamışız. Yani Allah’tan bir istekte bulunurken dikkatimiz başkalarına yönelmiş ve onlardan da yardım istemişizdir. Nitekim İmam Cafer Sadık -as- şöyle buyuruyor:

“Ne zaman sizden biri Allah’tan bir şey isterse, herkesten umutsuzlaşıp hayal kırıklığına uğrar ve Allah dergahından başka bir umudu kalmayınca Allah onun isteğini icabet eder.”

Başka bir ifade ile dua eden kimse her şeyin ilahi güç ve iradenin altında olduğunu anlayacak iman ve tevekkül seviyesine ulaşmalı ve duasında samimi ve en saf duygularla Allah’ı çağırmalıdır.

Değerli dinleyiciler bugün de bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Sizlerle güzel bir dua ile vedalaşıyoruz:

اللَّهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ أَنْ تَسْمَعَ صَوْتِی، وَ تُجِیبَ دَعْوَتِی، وَ تَغْفِرَ ذُنُوبِی، وَ تُنْجِحَ طَلِبَتِی، وَ تَقْضیَ حاجاتِی، وَ تَقْبَلَ قِصَّتِی، وَ تُنْجِزَ لِی ما وَعَدْتَنِی، وَ تُقِیلَنِی عَثْرَتِی، وَ تَتَجاوَزَ عَنْ خَطِیئَتِی، وَ تَصْفَحَ عَنْ ظُلْمِی، وَ تَعْفُوَ عَنْ جُرْمِی، وَ تُقْبِلَ عَلَیَّ، وَ لا تُعْرِضَ عَنِّی، ... یا مَوْلایَ، وَ أَدْخِلْنِی فِی کُلِّ خَیْرٍ أَدْخَلْتَ فِیهِ مُحَمَّداً وَ آلَ مُحَمَّدٍ، وَ أَخْرِجْنِی مِنْ کُلِّ سُوءٍ أَخْرَجْتَهُمْ مِنْهُ، وَ لا تُفَرِّقْ بَیْنِی وَ بَیْنَهُمْ طَرْفَةَ عَیْنٍ أَبَداً فِی الدُّنْیا وَ الآخِرَةِ. اللَّهُمَّ إِنِّی أَدْعُوکَ کَما أَمَرْتَنِی، فَاسْتَجِبْ لِی کَما وَعَدْتَنِی

Allah’ım! Senden sesimi duymanı ve dualarımı icabet etmeni, günahlarımı bağışlamanı ve isteklerim ve hacetlerimi yerine getirmeni ve sözlerimi kabul etmeni ve günahlarımı affetmeni ve hatalarımı görmemeni ve zulmümden geçmeni ve suçumu affetmeni ve bana yüzünü göstermeni ve benden yüz çevirmemeni diliyorum…. Ey benim efendim, beni Muhammed ve Al-i Muhammed’i içine aldığın her hayra dahil etmeni ve Muhammed ve Al-i Muhammed’i uzaklaştırdığın her kötülükten uzaklaştırmanı ve ben ile onlar arasında hiçbir zaman, hatta bir göz kırpma kadar bile olsun dünya ve ahrette mesafe oluşturmamanı diliyorum. Allah’ım seni, emrettiğin üzere çağırıyorum, öyle ise duama vadettiğin gibi icabet buyur./012