Aralık 04, 2020 16:21 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslam'da barış ve barışmanın konumundan sohbet edeceğiz.

Değerli dinleyiciler  geçen programda  İslami ümmetin bir ve beraber olması, kenetlenmesi ve beraber hareket etme zaruretinden söz ettik. Bu çerçevede Müslümanların birleşerek daha güçlü daha izzetli olacaklarını ve daha fazla zafer elde edebileceklerinden söz ettik. 

Sohbetimizin devamında insani ihtiyaçların temellerinden sayılan  barış ile ilgili konuşacağız.  

Barış veya sulh, uzlaşı içerisinde yan yana, beraber yaşama anlamına gelir. Tüm dinlerde ise  kabul edilen bir husus olmuştur.  Barışa yönelme tıpkı birleşme ve sinerji yapmak gibi insanların fıtratında olan bir şeydir. Kuşkusuz  birlik ve yakınlaşmanın önemli kazanımlarından biri de insanlık topluluklarının barış ve huzura kavuşmasıdır.  

Öz Muhammedi İslam'da  da  barışın özel bir konumu olmuştur.  Tabii barışın inşası için birleşmek ve vahdetin inşasında olduğu gibi ortak  itikadi, düşünsel ve pratik değerlere ve yanlara sahip olmak şart.  Bu yüzdendir ki  Kuran-ı Kerim'de de  aralarında barıştan söz edilen ilk grubun ortak yanı iman olarak  belirlenmiştir.  Bu hususta Hucurat suresinin  10'uncu ayetinde şöyle buyrulmaktadır:" "إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ‌ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَیْنَ‌ أَخَوَیْکُمْ‌ وَ اتَّقُوا اللَّهَ‌ لَعَلَّکُمْ‌ تُرْحَمُونَ‌"

"﴾10﴿  Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız."

Bu yüzden  barışın sağlanmasının şartı  ortak itikadi değerlere sahip olmaktır.  Böyle olursa  herkes kardeş gibi barış içerisinde yaşama imkanı bulacaktır.  Böyle bir ortamda her hangi bir nedenden dolayı ihtilaf yaşanırsa  yabancıların  müdahale etmesine ihtiyaç kalmayacak. Bu çerçevede Müslümanlar ile hiçbir itikadi ortaklığa sahip olmayanlara  bu kardeş  ihtilaflarına müdahale etmelerine müsaade edilmemelidir.  Müslüman toplum kendi sorunlarını kendi elleri ile çözmeli ve yönetmeli.  Dirayet, şefkat ve sadakat sayesinde bu ihtilafların çözülmesi kaçınılmazdır. 

Barışın inşası  ve ihtilafların çözülmesinde etkili rol oynayan bir başka önemli etken de   bu süreçte ilahi takvaya riayet edilmesidir. Yani  garazkarlıktan, tek taraflı yaklaşmak ve tarafgirlikten, etnik, ulusal, aşiret ve siyasi motivasyonlardan uzak durulmalı.  Bu yüzden ihtilafların çözülmesi ve  barışın inşası için sırf ilahi motivasyonlara dayanmalıyız.  Böyle olursa adil bir barış süreci başlayacaktır.  Böyle bir barış süreci   gerçek haklara riayet edilmesi ve tüm siyasi garazlardan uzak durma temelinde tıkır tıkır çalışacaktır. 

Bu yüzden  ortak eleştirel bakış  ve ilahi takvaya uyulması ve bu özelliklerin    adaletin yanında yer alması  halinde barışın ve barış içerisinde beraber yaşamanın temelleri de atılmış olacaktır.  

Tabii bu da İslam'ın barışın sınırlarını belirlemediği anlamına gelmez.  Tam tersi İslam barışı öncelik olarak tanımlıyor. Bu süreçte ise İslam aleminin   dünya genelinde de kademeli olarak zeminleri hazırlayarak barışı inşa etmesini  istiyor. 

Bu doğrultuda İslam dini, semavi dinleri  tevhid ilkesi etrafında barışçıl bir şekilde toplanmaya çağırmıştır. 

Allah Teala ise  Hz. Muhammed saa'e Al-i İmran suresinin 642üncü ayetinde şöyle buyurmaktadır:" ﴾64﴿  De ki: "Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Yalnız Allah’a tapalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da içimizden bazıları diğer bazılarını rab edinmesin." Eğer yine yüz çevirirlerse, "Şahit olun ki biz müslümanlarız" deyin.  "

Bu yüzden İslam semavi dinlerin liderleri ve mensupları ile de ortak itikadi değerlere ve ilkelere dayanarak barış anlaşmasının  imzalanmasını istemesinin yanı sıra  muhalifler ve düşmanlara karşı bile uzlaşmacı davranmaktan  söz ediyor.   Sonuçta İslam, insanların barış içerisinde tehditlerden uzak bir arada yaşamalarını istiyor.  Böyle bir hedef doğrultusundadır ki  Allahu Teala da Hz. Muhammed saa'i rahmet peygamberi olarak göndermiş ve Enfal suresinin 61'inci ayetinde resulüne şöyle buyurmuştur:" ﴾61﴿ Eğer barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a güven; O her şeyi işitendir ve bilendir."

İşte Allah Resulü, tam da bu ayetin indirilmesinden sonra Mekke müşrikleri ile barış anlaşması imzalamıştı.  Eşsiz bir girişimde de bulunarak  on bin asker ile  tam güçlü konumda olduğu sırada  savaş başlatmadan, kan dökmeden  Mekke'yi fethetti ve genel af fermanı verdi. "

Etiketler