Aralık 27, 2020 08:30 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle kısaca, ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran, onlara hayat veren ve (ölümden sonraki dünyada) baki kalmaları ve mükâfatlar için onları yaşatacak olan  اَلْبَاعِثُ  el-Bâis ism-i şerif hakkında kısaca konuşacağız.

Bâis ism-i şerif, kelime anlamı ile Arapça ölüleri dirilten ve kaldıran anlamında olan B’as’tan geliyor, zira insanı Yaratan yüce Allah, onu ebedi yaşamı için yaratmıştır ve ölümün ardından yaşayacağı hayat ise dünyevi yaşamının devamdır. Önceki sohbetlerimizde yüce Allah’ın farklı seviyelerde ve konumlarda çeşitli tecellilere sahip olduğunu, her seferine yeni mahluklar yarattığını belirttik. Söz konusu mahlukların her biri farklı isimlere sahipken Allah’ı daha fazla tanımak ve bağlantı kurmak için önümüze yeni kapılar açıyorlar. Yüce Allah’ı tanımak için bize yrdımcı olan bu isimlerden biri Bâis ism-i şeriftir. Bâis ism-i şerif direkt olarak Kur'an-ı Kerim’de geçmiyor fakat onun türevleri Kur'an-ı Kerim’de 67 kez geçmiştir ve daha çok ölümden sonra dirilmek ve canlanmak, maad olarak bilinen kıyamet gününde tekrar canlanamaktan peygamberler göndermekle insanları gaflet uykusundan uyandırmaya kadar geniş bir anlam alanını kapsıyor.

 

Bâis ism-i şerif sözlükte “harekete geçirmek, bir tarafa yöneltip göndermek, bir işle görevlendirmek; uykudan uyandırmak, diriltmek” gibi mânalara gelen ba‘s kökünden türemiştir. Bâis olan Allah, insanı topraktan yarattığı ve çocukluktan gençliğe ve daha sonra da yaşlılığa kadar tekamül sürecine sebep olduğu gibi ölümden sonra da yine onu canlandırır. Allah Teâlâ Hac suresinin 5. Ayetinde insanın ilk yaratılışından doğana kadar, çocukluktan ergenliğe ve yaşlılığın sonuna kadar olan sürecini şöyle anlatıyor:

یَا أَیُّهَا النَّاسُ إِنْ کُنْتُمْ فِی رَیْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَإِنَّا خَلَقْنَاکُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَیْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَیِّنَ لَکُمْ ۚ وَنُقِرُّ فِی الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُکُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّکُمْ ۖ وَمِنْکُمْ مَنْ یُتَوَفَّىٰ وَمِنْکُمْ مَنْ یُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِکَیْلَا یَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَیْئًا ۚ

Ey insanlar! Öldükten sonra dirilme konusunda en küçük bir şüpheniz varsa, şunu bilin ki, biz sizi başlangıçta topraktan, sonra bir nutfeden, sonra rahim cidârına yapışan bir hücreden, sonra esas unsurlarıyla yaratılışı tamamlanmış ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, size kudretimizi gösterelim. Dilediğimizi rahimlerde belli bir süreye kadar bekletir, sonra sizi bir bebek olarak dünyaya çıkarırız. Sonra güçlü kuvvetli çağınıza ulaşmanız için sizi besleyip büyütürüz. İçinizden kimi erkenden, hatta çocuk yaşta ölür. Kimi de ömrün en düşkün çağına kadar yaşatılır da, daha önce bazı şeyler öğrenmişken artık hiçbir şey bilmez hâle gelir. …

Ardından 6. ve 7. Ayetleri ise şöyle devam ediyor:

ذَٰلِکَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ یُحْیِی الْمَوْتَىٰ وَأَنَّهُ عَلَىٰ کُلِّ شَیْءٍ قَدِیرٌ / وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِیَةٌ لَا رَیْبَ فِیهَا وَأَنَّ اللَّهَ یَبْعَثُ مَنْ فِی الْقُبُورِ

“Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Şüphesiz O, ölüleri diriltir ve O, her şeye hakkıyla kadirdir. / Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir.”

Yüce Allah peygamberlerin gönderilmesi  ve yaratılış dünyasında bazı belirtiler göstererek insana ölümünden sonra tekrar dirileceini böylece ebedi yaşamına başlayacağını ispat etmekle yaratılış dünyasının hedefli ve bilinçli olarak yaratıldığını, ve daha da güzeli, sonsuz lütfu ile mümin kullarının kalplerini iman ve yakin ile canlı tuttuğunu gösteriyor.

Bâis ism-i şerifin mümin insanda tecelli etmesi ile varlık dünyasının gizli ve açık sırları ona aşikar olur böylece ölümden sonra ahiret ve yaşam sırlarını görebilir. Böyle bir insan berzah sırlarını açıkça görür; müminlerin kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe ve kafirlerin kabirlerini ise ateş çukurları olrak görür.

Rivayetlerde anlatıldığına göre günlerden bir gün Resul Ekrem -saa- namaz sabahını cemaat olarak kıldıktan sonra gözü uykudan başı öne eğilen, zayıf, sararmış ve gözleri çökmüş bir genç görür. Rasûlüllah gençten nasıl olduğunu sorunca genç, “ben yakin seviyesine gelmişim” diye arz eder. Rasûlüllah gencin cevabından şaşırır ve şöyle buyurur: muhakkak her yakinin bir göstergesi vardır. Senin yakinin belirtisi nedir?

Genç şöyle arz eder: “Ey Rasûlüllah, işte benim yakinim beni üzmüş, geceleri uykusuz ve sıcak günlerde beni susuz bırakmış, dünya ve içindeki her şeye rağbetsiz olmuşum, sanki insanların hesabını görmek için kurulan Allah’ımın arşını ve halkın hesap için toplandığını görüyorum. Sanki cennet ehlini görüyorum nimetlerde salına salına geziyorlar ve kendilerini tanıtıyorlar ve cehennem ehlinin azapta olduklarını ve birinin feryatlarına yetişmesi için sızladıklarını görüyorum; cehennem ateşinin harlama sesi kulaklarımda çınlıyor.”

 Allah resulü sahabeye şöyle buyurdu: “Bu genç Allah’ın kalbini iman nuru ile aydınlatandır.”  Ardından gence hitaben şöyle buyurdu: “Bulunduğun durumda sabit kal.” Genç Rasûlüllah’tan, kendisi ile katıldığı bir savaşta şehit olması için Allah’a dua etmesini istedi ve Allah resulü de o genç için dua etti. Kısa bir süre sonra Rasûlüllah’ın duası kabul oldu ve genç şehadet mertebesine nail oldu.

Esma-ül Hüsnâ’dan Bâis ism-i şerif aynı zamanda nebiler göndermek ve uyandırmak anlamına da geliyor. Aslında peygamberlerin gönderilme ve bisetlerinin temeli, insanları gaflet uykusundan uyandırarak canlandırmaktır. Emir el-Mu'minin hz. Ali -as- Nehculbelaga’nın birinci hutbesinde şöyle buyuruyor:

“…Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek, insanlara unuttukları nimetini hatırlatmak, davetle hücceti tamamlamak, aklın definelerini (gizliliklerini) ortaya çıkarmak ve onlara kudret ayetlerini göstermek için kesintisiz nebiler gönderdi; …”

Bu yüzden Bâis ism-i şerif insanların özünü içten düşünmeye böylece hem ilim ve bilgi ve hem ahlak ve amel alanında gelişmelerini ve Allah katına yakınlaşmalarını sağlıyor.

Mümin insan dünyayı fani ve ahiret dünyasını kalıcı ve ala görür ve Bâis olan Allah’ın onu ölümden sonra cismi ve ruhu ile birlikte tekrar canlandıracağından emindir. Esma-ül Hüsnâ’dan güzel Bâis ism-i şerif varlık dünyanın yaratılışından hedefi bizlere açıklıyor ve böylece bizlerin tüm benlik ve varlığımızla Allah’ı kulluğu için adım atmamazı sağlıyor. Üstelik Allah’ın bu ism-i şeriften yararlanarak, O’nun kendi kullarına tekrar hayat verdiği gibi, insanları ölümden hayata ve cehaletten akla yönlendirebilir. Nitekim İmam Muhammed Bakır’a -as- yüce Allah’ın

وَمَنْ أَحْیاهَا فَکَأَنَّمَا أَحْیا النَّاسَ جَمِیعًا

Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır

Diye buyuran Maide suresi 32. Ayetinde neler anlatmak istediği sorulunca şöyle buyurdu: Demek olur ki onu yanmaktan, boğulmaktan, enkaz altında kalmaktan veya vahşi bir hayvandan kurtarır ve ya ona muhtaç olmamayı garantilemiş, ya da onu yoksulluktan zenginliğe ulaştırır ve tüm bunlardan daha iyisi onu sapkınlıktan erdemliğe yükseltir.”

Böylece başkalarını cehaletten ilme ve küfürden imana hidayet eden her insan, aslında yüce Allah’ın Bâis ism-i şerifinin tecellisi olarak onlara yeni bir hayat ve temiz bir yaşam bağışlıyor. Nitekim ariflerin de belirttiği gibi, “kullar arasından insanın iradesini tevhide yönlendiren ve onları büyük günahlar ve çirkin sıfatlardan uzaklaştıran, büyük işlere çağıran ve çirkin vesveseleri onların kalbinden uzaklaştıran kişi, Bâis’tir.

Değerli dinleyiciler bizlere ayrılan sürenin sonuna geldik. Bugün de sizlerle bereket dolu Cevşen kebir duasının 7. Bölümü ile vedalaşmak istiyoruz.

یَا غافِرَ الْخَطایا، یَا کاشِفَ الْبَلایا، یَا مُنْتَهَى الرَّجایَا، یَا مُجْزِلَ الْعَطایَا، یَا واهِبَ الْهَدایَا، یَا رازِقَ الْبَرایا، یَا قَاضِىَ الْمَنایا، یَا سَامِعَ الشَّکَایا و یَا بَاعِثَ الْبَرایا

Ey hataları bağışlayan, ey belâları bertaraf eden, ey ümitlerin son noktası, ey bağışları bol bol veren, ey hediyeleri inâyet eden, ey yaratıklara rızk veren, ey arzuları yerine getiren, ey (kullarından gelen) şikâyetleri işiten, ey yaratıkları (Kıyamet günü yeniden diriltip) ayağa kaldıran, ey esirleri azat edip hürriyetine kavuşturan!

Münezzehsin sen, ey kendisinden başka ilâh olmayan! İmdat! İmdat! Kurtar bizi ateşten ey Rabbim!