İmam Humeyni –ks– mektebinde - 92
Bugünkü sohbetimizde İmam Humeyni’nin -ks- dini ilimler talebelerine harçlık ödenmesi hakkındaki görüş ve düşüncelerini ele almak istiyoruz.
Eski bir geleneğe göre, Şia dini ilimler merkezlerinde eğitim gören talebeler geçimlerini sağlayabilmek ve dini ilimleri öğrenme sürecinde sıkıntı ile karşılaşmamak için taklit mercileri ve müçtehitlerden harçlık alıyor. Bu ödemeler genellikle talebelerin eğitim seviyesine göre yapılıyor ve talebeden talebeye değişiyor.
Bu ödemelerin mali kaynakları halk tarafından temin ediliyor ve devletin bu ödemelerin mali kaynaklarını temin etmekte hiç bir rol ifa etmiyor. Nitekim Şia alimlerin ve dini ilimler merkezlerinin tarih boyunca en büyük onurlarından biri mali açıdan bağımsız olmalarıdır; şöyle ki Şia alimler tarih boyunca iktisadi ve mali açılardan hiç bir devlete bağımlı olmamıştır.

Şia dini ilimlerin bütçesi her zaman halkın ödediği hums, adak,... gibi şer’i ödemelerle karşılanmıştır. Gerçekte ta eski zamanlardan bu yana hayır sever ve dindar insanlar birçok arsayı, bahçeyi, çiftliği, fabrikayı, mağazayı, hanı ve benzeri gayri menkulleri vakıf olarak dini ilimler merkezlerine sunmuştur. Bu gayri menkuller bu merkezlerin ve ulema ve talebelerin giderlerini karşılamakta kullanılmıştır ve İran’ın birçok kentinde ve yine birçok İslam ülkesinde örneklerine rastlamak mümkün.
Yine bu vakıflardan elde edilen gelirlerden ve dindar insanların ödediği hums gibi şer’i ödemelerden dini ilimler merkezlerinde tedris eden, araştırma yapan, tebliğ eden ve yönetiminde idari işlerle uğraşanlara taklit mercileri tarafından belli miktarda para harçlık olarak ödenir. Gerçi bu meblağ bir insanın normal bir yaşam için ihtiyaç duyduğu parayı karşılamaya yetmez ve bu yüzden talebeler bu harçlıkla en sade biçimde ve kanaatle beraber olan bir yaşam sürdürmek zorunda kalıyor.
İran İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonraki yıllarda dini ilimler talebelerinin bazı devlet kurumlarında çalışmalarına zemin oluştuğu için bu tür talebelerin yaşam koşulları bu mesleklerde çalışmayan talebelere nazaran bir nebze olsun iyileşti; ancak halihazırda da dini ilimler merkezlerinde eğitim gören talebelerin büyük bir bölümü devlet dairelerinde çalışamıyor ve sonuçta harçlıktan başka gelirleri bulunmuyor.
Dini ilimler talebelerine harçlık ödeme geleneği, Kur'an'ı Kerim’in Enfal suresinin 41. ayetinde yer alan dini bir sünnete dayanır. Allah teala bu ayette şöyle buyurur:
... bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
Hums, fıkıhta bir insanın kazancının beşte birine verilen addır ve İmam Zaman -s- ve Seyyidlerin payıdır ve İmam Zaman’ın -s- gaybeti sırasında veliyi fakihe ödenmelidir. İslam şeriati mal sahibine malını bir yıl boyunca kendisi ve ailesinin ihtiyaçları uğruna kullanmadığı takdirde ve tamamı veya bir kısmı bir yılın sonuna kadar fazla geldiği durumda o malın humsunu ödemesini belirlemiştir.
Hums iki bölümden oluşuyor. Bir bölüm İmam’ın ve bir bölüm de Seyyidin payıdır. Humsun yarısı olan İmam’ın payı toplumun genel giderleri olan dini ilimler merkezlerinin araştırma, tedris, tebliğ ve dini ilimleri yaygınlaştırma gibi giderleri karşılamak, dini ilimler merkezleri veya cami inşa etmek, yoksullara, miskinlere ve musibetzedelere yardım etmek üzere taklit merciinin inisiyatifine veriliyor ve bu payın hangi alanlarda harcanacağının önceliğini belirlemek onun sorumluluğundadır.
Humsun diğer yarısı ise onlara sadaka vermenin haram ilan edildiği yoksul ve muhtaç Seyyidlerin payıdır.
Taklit mercileri İmam’ın humstan payının bir bölümünü dini tebliğin devam etmesi ve dinin yaygınlaştırılması ve ayrıca dini meselelerin uzmanlarını yetiştirmeye tahsis ediyor, ki bunun bir bölümü talebelere ödenen harçlıktır. Aslında talebelere ödenen harçlık, eğitim gördükleri için değil, tebliğ çalışması içindir. Dolayısıyla dersleri bittikten sonra tebliğ işi ile uğraşan her talebe bu harçlıktan yararlanabilir. Bu harçlık devlet dairelerine giren veya benzeri mesleklerle uğraşan talebelere ödenmez.
Talebelere ödenen harçlık onların temel ihtiyaçlarının bir bölümünü karşılıyor ve böylece geçim derdini daha az düşünerek İslami ilimleri ve maarifi öğrenme üzerinde odaklanmalarına imkan sağlıyor. Böylece talebeler daha rahat bir kafa ile dini meseleleri tebliğ etmek ve halkın öğrenmek istediği ahkamı onlara öğretmek ve İslami ahlakı yaygınlaştırmakla uğraşıyor.
Dini ilimler merkezlerinde talebelere ödenen harçlık, bazı üniversitelerde hocalara veya öğrencilere ödenen ve sonuçta eğitimlerine devam etmelerine katkı sağlayan burs gibidir.
İmam Humeyni -ks- büyük taklit mercii olarak dini ilimler talebelerine harçlık ödemekte onu diğer ulema ve taklit mercilerinden farklı kılan bazı ilkelere ve çerçevelere bağlıydı. İmam için talebenin dini ilimleri öğrenmekte çalışkanlığı, harçlık ödeme kriterlerinden biriydi. Bu yüzden İmam herhangi bir talebenin çalışkan olup olmadığını bilmek için önce söz konusu talebeden sınav alıyor ve sınavı geçtiği takdirde harçlık ödüyordu.
Ayetullah Muhammedi Gilani bu bağlamda şöyle diyor:
İmam -ks- Necef kentine müşerref olduktan ve Şeyh Ensari camiinde haric (mekasib) dersi vermeye başladıktan sonra talebeler için harçlık belirledi. Ancak İmam bu harçlığı kendisi tarafından belirlenen sınavı kazanan talebelere veriyordu. İmam’ın sınav alması ve kazananlara harçlık vermesi, talebeleri ciddi olarak derslere çalışmalarına vesile olmuştu.
İmam Humeyni -ks- talebelere harçlık vermekte talebenin çalışkan olmasını ciddi bir kriter biliyordu ve talebenin tanıdık olması veya ikametgahı gibi durumlar harçlık ödemekte önemli kriterler sayılmazdı.
Hüccetülislam Muhsin Sakafi bu konuda şöyle anlatıyor:
İmam ne zaman bir talebe dini derslere ilgi duyduğunu ve derslerine çalıştığını fark edecek olursa elinden geldiğince o talebeye yardım ederdi ve bu süreçte söz konusu talebenin Kum’da veya başka kentlerde ikamet ediyor olması veya o talebeyi tanıyıp tanımaması önem arz etmiyordu. Eğer İmam bir talebe dersleri ile uğraştığı için para kazanma peşinden gidemediğini öğrenirse çeşitli yollardan ona yardımcı olurdu veya temsilcileri veya kendisine taklit edenlerin aracılığı ile ona para gönderirdi.
İmam Humeyni -ks- derslerde ciddiyet sergilemeyen veya tembellik eden talebelere tepki gösterirdi ve bu tepkilerden biri harçlıklarını kesmekti.
Hüccetülislam Seyyid Abdulhamid Erivani bu konuda şöyle diyor:
İmam Humeyni -ks- talebeleri fıkıh ve usul ilimlerini öğrenmeye ve yüksek idrak seviyesine ulaşmaya teşvik etmek için çeşitli yöntemlere başvuruyordu. Bazen eğer bir talebe zamanını boşa harcayacak olursa, o talebeye harçlık verilmesi gerektiği halde İmam Zaman’ın -s- mübarek payından ona yardım etmezdi.
İmam Humeyni -ks- çalışkan talebelere uygun ve yeterli harçlık ödemeyi, dini ilimler merkezlerini takviye etmenin yollarından biri olarak görüyordu ve bu yüzden taklit mercii olduğu dönemde talebelerin harçlığı önemli oranda arttı. Hüccetülislam Seyyid Cafer Kerimi bu konuda bir anıyı şöyle paylaşıyor:
Bir gün İmam beni çağırdı ve şöyle buyurdu: Baas rejimi Necef dini ilimler merkezini kapatmak istiyor. ben burada bu merkezin kapatılmasını önlemek için elimden gelen çabayı harcamayı şer’i görev olarak görüyorum ve bu duruma engel olmanın yollarından biri, talebelerin durumu ile ilgilenmek ve harçlıklarını arttırmaktır.
Hüccetülislam Muhiddin Harakani de bir anıyı şöyle paylaşıyor:
İmam Necef’e geldiğinde, talebelerin harçlık durumu asla müsait değildi ve genellikle sıkıntı içindeydiler; zira taklit mercilerinden aldıkları harçlık en çok 2.5 dinar kadardı, oysa Necef’te bir evin kirası yaklaşık 2 dinardı. İmam Necef’e geldiğinde ilk icraatı bu harçlığı 3 dinara çıkarmaktı ve yavaş yavaş bu harçlık artmaya başladı. İlk ayda ödenen 3 dinar ikinci ayda 6 dinar oldu ve daha sonraları 30 dinara kadar yükseldi.
İmam Humeyni -ks- talebelerin yaşam şartları ve geçimleri hakkında oldukça duyarlıydı ve bir talebe zor durumda olduğunu öğrenir öğrenmez hemen ona yardım ederdi. Hüccetülislam Muhammed İbrahim Ensari Anaraki bu bağlamda şöyle diyor:
İmam her zaman talebelere ve özellikle genç talebelere yardımcı olurdu ve sürekli durumlarından haber alır ve gerektiği takdirde özel yardımda bulunurdu. Üstelik İmam sürekli şah rejimi ve casusluk örgütü Savak tarafından baskı altındaydı. Şah rejimi şer’i ödemelerin İmam’a ulaşmasına engel oluyordu, ancak buna rağmen İmam elinden geldiğince talebelere yardım ediyordu.