Mayıs 05, 2016 15:07 Europe/Istanbul

İslam dini başkaları arasında aracılık yapmak ve insanları barıştırmak fiillerine büyük önem vermiştir.

Yüce Allah Nisa suresinin 85. Ayetinde şöyle buyurur:

Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.

Aracı olmak bir çok durumda mümkündür. Aracı olan kimse mazlumların ve masum insanların haklarını savunabilir veya toplumda eş dost arasındaki anlaşmazlıkları giderebilir. Allah’a iman ve kıyamet ve ceza gününe inanç ilkesine göre inşa edilen ve bütün insanlar peygambere ve semavi kitaba inanan bir toplumda bütün herkes birbiriyle kardeştir.

Kur'an'ı Kerim bu meseleye vurgu yaparak mümin insanlardan kardeşleri arasında barış inşa etmelerini ister. Yani eğer her hangi bir sebepten ötürü gönüllerde birbirine karşı kin ve küskünlük varsı ve şeytan da bu durumdan yararlanarak düşmanlık ve ayrılık yaratmak istiyorsa, kardeşlik görevi, bu anlaşmazlığın daha derinleşmesini engellemektir. Yani büyük çaba harcamalı ve tedbir almalı ve aradaki anlaşmazlığı gidermeli ve gönülleri samimiyet ve sefa ile doldurmalıyız.

İmam Kazım –s– bu konuda şöyle buyurur: ne mutlu insanların arasını düzeltenlere, çünkü onlar kıyamet gününde Allah katına yakın olanlardır.

İslam Peygamberi –s– de bu konuda şöyle buyur: Acaba sizlere namaz ve oruç ve zekattan daha faziletli bir şey hakkında bilgilendireyim mi? Bu amel, insanları birbiriyle barıştırmaktır. Gerçekte insanların ilişkilerinin kararması dini kökünden kurutur.

Kuşkusuz Allah Resulü –s– bu vecizesinde namaz ve oruç ve zekatın değerini düşürmek istemiyor ve sadece bu vecizesiyle İslam dininin bireyin saadetinin yanında toplum saadetine de büyük önem verdiğini göstermek istiyor.

İslam dininde yalan söylemek en çirkin amellerden biri ve iki yüzlülük ve imansızlık simgesidir. Ancak buna karşın insanların arasında anlaşmazlıkları gidermek amacıyla gerekirse yalan söylemenin bir sakıncası yoktur. Bu durum İslam dininin insanların arasında anlaşmazlıkları gidermek ve barış ve sefa içinde bir toplum inşa etmeye ne denli önem verdiğini ortaya koyuyor.

Allah Resulü –s– bu konuda şöyle buyuruyor: Gerçekten Allah ıslah için söyleyenen yalanı sever ve fesat getiren doğrunun düşmanıdır.

İmam Sadık –s– da ıslah eden kimsenin yalancı sayılamayacağını buyurur. Fars dili ve edebiyatında da maslahat icabı söylenen yalanın fitne çıkaran doğrudan daha iyi olduğunu söyleyen bir atasözü vardır.

İmam Sadık –s– bir başka yerde de sözün üç çeşit olduğunu, bunlar yalan, doğru ve halkın arasını düzelten sözden ibaret olduğunu buyurur. İmam’dan bu son sözün ne olduğu sorulur, hazret şöyle karşılık verir: Birinden başkası hakkında onu incitecek bir söz duyarsın, ama onu görünce duyduklarının tam tersini söylersin ve örneğin falanca kişiden senin iyiliğin hakkında şöyle söylediğini duydum, dersin.

Kuşkusuz insanların arasını düzeltmek için yalan söylerken çok dikkatli ve tedbirli olmak gerekir ve herkes herkes bunu doğru biçimde yapamaz ve hatta bazıları işin iceliğini gözetmeksizin bir yalan söyler, ama bu yalan anlaşmazlığı gidermek yerine daha da derinleştirir. Bu yüzden maslahat icabı yalan söylemek herkesin kullanabileceği bir yöntem değildir. Ancak fitne çıkaran doğrudan uzak durmayı herkes başarabilir ve bu da iki insanı barıştırmak için yapılacak en basit iştir.

İnsanların arasında genellikle anlaşmazlık konusu olan durumlardan biri meli meselelerdir. İmam Sadık –s– müslümanların arasında kardeşlik bağlarına büyük önem verirdi ve bu yüzden sahabeden Mufazzal Bin Ömer’e iki müslüman her hangi bir malın üzerinde anlaşmazlık yaşadıkları zaman İmamın kendi malında bu anlaşmazlığı gidermek için harcama talimatı verdi. Bu meselenin şahitlerinden biri Ebu Hanife adında bir şahıstır. Hac kafilelerine önderlik eden Ebu Hanife şöyle anlatır: Ben ve damadım bir miras meselesi üzerinde tartışıyorduk. Mufazzal bizi bu halde gördü, ardından anlaşmazlığımızın sebebi sordu. Mufazzal meseleyi öğrenince bizi veni götürdü ve anlaşmazlık konusu olan meblağı ödedi ve ardından da bu paranın kendisine ait olmadığını, İmam Sadık’ın –s– kendisine emrettiğini ve iki müslüman kavga ediyorsa onları barıştırmasını buyurduğunu ve bunun için gerekirse kendi malından harcamasını emrettiğini anlattı. Bize ödediği para da İmam Sadık’ın –s– malındandı.

İmam sadık –s– bir başka yerde de şöyle buyurur: Allah’ın sevdiği sadaka, insanların ilişkisi bozulduğunda aralarını düzeltmek ve birbirinden uzaklaştıklarında onları birbirine yakınlaştırmaktır. 015