Hidayetin parlayan güneşi; Hz. Muhammed –saa- 3
Hatırlanacağı üzere geçen programda Hz. Muhammed'in –saa- tevhid siyersi alanında kısa bir değerlendirmede bulunduk, mutahhar tevhidi düşüncenin fıtri oluşunu, Hz. İbrahim –as- ve Hz. Muhammed'in –saa- dönemindeki müşriklerin gerçek tevhide dönüşmesi ile örneklendirdik.
Fakat tevhid fidanının dik ve güçlü bir şekilde meyveye oturması için onun korunması ve afetleri ile mücadele edilmesi gerekir. Söz konusu afetlerin en büyüklerinden biri, çeşitli çağlarda ve şekillerde ortaya çıkan küfür ve şirk içerikli düşüncelerdir. Şirk anlamının aydınlatılması için tevhid ve Allah'ın yegane oluşuna inancın anlamını bilmemiz gerekir. Tevhid düşüncesinin kökünde, nefy ve ispat unsurları mevcut, ki birbirine bağlıdır. Muvahhid insan, tevhidi düşüncesinin kanıtlanması boyutunda, tüm varlık aleminde tek bir Allah'ın oluşuna inanır. Dünyanın yönetimi ve hakimiyeti elinde olan Allah'tan başka yaratıcı ve mabut yoktur. Yaratılış dünyası ve ilahi dinlerin kuralları sadece O'nun tarafından tedvin edilir. İnsan ve dünyanın kaderini, sadece O'nun iradesi belirler ve dünyadaki tüm mahlukların dönüşü sadece O'nadır. Bu düşünceye karşı olan diğer tüm düşünceler şirktir ve muvahhid insan ise onu nefyetmesi gerekir. başka bir ifade ile, dünyada Allah'ın yegane oluşuna karşı olan tüm din, mezhep ve ekol, şirk sayılır. Bu bakış açısı ile Hz. İbrahim –as- tevhid düşüncesinin sembolü ve örneği olarak, dönemindeki müşriklerin düşüncelerini kabul etmeyerek onlara hitaben kesin bir şekilde şöyle diyor: ... Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir (Mumtehine, 4. ayet)
İslam Peygamberi Hz. Muhammed –saa- Hz. ibrahim'İn –as- yolunu sürdürmek için küfür ve şirk düşüncesi ile mücadele için ilahi emre göre açıkça, “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O'nadır.” (Rad süresi, 36. ayet)
Fakat Hz. Muhammed'in -saa- tüm çalışmaları ve hidayetlerine rağmen, Mekke müşrikleri yegane Allah'ı kabul etmeyerek, şirk ve küfür dolu inançlarında inatla ısrarcı oldular, bir çok komplo ve savaşla, Hz. Muhammed'e karşı ayağa kalktılar. Maalesef sadece putperestler şirk uçurumun ucunda değil; bazı ilahi dinlere mensuplar da kendi peygamberlerinin muvahhid düşüncesinden sapmış, küfür ve şirk dolu düşüncelerin ağına düşmüşler.
Eski İran döneminde Zerdüşt dinindekiler, dünyanın hayır ve şer, ya da aydınlık ve karanlık olarak iki bölümden oluştuğunu, bu yüzden hayır ve aydınlık tanrısına "Yezdan" ve şer ile karanlık tanrısına "Ehrimen" diyorlardı. Yüce Allah bu düşüncenin yanlışlığı konusunda Raad suresinin 16. ayetinde şöyle buyuruyor: “ ...Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”
Bu yüzden varlık alemin yaratıcısı, yegane Allah'tır, tüm hayır ve iyiliklerin sembolü olan Allah; tüm şer ve karanlıklar ise insanın iradesi ve eli ile gerçekleşiyor. Allah, tüm kötülükler ve karanlıklardan münezzehtir.
Zaman aşımı ile tevhid düşüncesinden sapan bir diğer grup ise İsrail oğullarıdır. Hz. Musa –sa- dua etmek ve 10 Emir yazılan ilahi levhaları almak için Tur dağında bulunduğu sürece, kendisine yakın olan Samiri, şeytan vesveseleri ile, Cebrail atının ayak izlerinden bir avuç toprak alarak buzağın heykelini yapıp onu süsledi ve şöyle dedi: “Bu sizin de ilâhınızdır, Mûsâ’nın da ilâhıdır. Öyle iken Mûsâ, (ilâhını burada) unuttu (da onu Tûr’da aramaya gitti)” (Taha, 88. ayet)
Böylece İsrail oğullarından 70 bini, Samiri'nin etkisinde kalarak buzağa secde ettiler ve ona taptılar.
Hz. Musa –as- Tur dağından indiğinde bu harekete çok şaşırdı ve öfke ile Samiri buzağı yaktı, ondan hiçbir eser kalmaması için de küllerini de denize serpti. Sonra şöyle dedi: "Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır." (Taha, 98. ayet)
Buna ilaveten İsrail oğullarından bir grup da şirk dolu başka bir konuyu gündeme getirerek, Uzeyr'in Yahud kavminin kurtarıcısı ve onun Allah'ın oğlu olduğunu iddia ettiler. Kur'an Kerim bu kafirlerin de sözlerini eski kafirlerin sözlerine benzer olduğunu belirterek Tevbe suresinin 30. ayetinin bir kısmında şöyle buyuruyor: ...Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Maalesef şirk ve küfür düşünceleri, bazı Hıristiyanların arasına da sızmış ve bu bağlamda aşırı düşüncelerin uçurumuna düşerek, Üçleme düşüncesine bağlanmışlar. Bu gerçeğin en bariz göstergesi, Amerikalı Hawks'ın "Kutsal Kitabın Sözlüğü" adlı kitapta şöyle diyor: "İlahi doğa" cevherleri eşit olan 3 temelden oluşuyor; yani Baba Allah, Oğul Allah ve Kutsal ruh. Baba Allah, tüm dünyayı yaratandır ve Oğul ile Kutsal ruh vasıtası ile temizleyicidir. Fakat her 3tememlin bir yerde çalıştığını bilmek gerekir.
Fakat Kur'an Kerim bu şirk dolu bakış açısını reddederek Maide suresinin 73. ayetinde şöyle buyuruyor: Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.
Ve yine Nisa suresinin 171. ayetin bir bölümünde de "...“(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur...
Böylece putperestlere ilaveten Zerdüştler, Hıristiyanlar ve Yahudilerden bazıları da şirke yönelerek, yegane İlahi zattan uzaklaştılar ve insanları yegane Allah'a davet eden tüm ilahi peygamberlerin siyerine rağmen akıl ve mantığa dayanmayan çeşitli tanrılara yöneldiler; böylece kainatın tek mabuduna tapmak yerine sahte ve uyduruk mabutlara tapmaya başladılar.
Fakat enbiyaların davetlerinin temeli her zaman yegane Allah'a yönelmektir ki tüm insanların tevhidi fıtratına dayanır ve son ilahi peygamberin görevi ve çağrısı da İbrahimi dinlere inanan insanları ortak tevhidi inançtan uzaklaştıran şirk dolu sapkınlıklardan kurtarmaktır. Bu yüzden Yüce ve Yegane Allah Resul Ekrem'e hitaben şöyle emrediyor: De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız." (Al-ı İmran- 64. ayet)
Kur'an Kerim'e göre sadece Müslümanlar değil, tüm kitap ehli olanlardan da şirke bulaşmış düşünce ve inançlardan vazgeçmelerini, tüm İlahi dinlerin ortak temel ilkesi olan Allah'ın yegane oluşuna iman etmelerini istiyor. Kur'an Kerim diğer insanlar gibi bir insan olanın bir ilah olarak tanınmaması gerektiğini, ayrıca din alimleri ve bilginlerinin de kendi konumlarını suiistimal ederek Allah'ın haram ve helalini kendi zevklerine göre değiştirmemeleri ve resmiyete tanımamalarını, sadece Yüce Allah'a itaat edip O'nu izlemelerini istiyor.
Aslında İslam, düşünce köleliği, sömürgeciliği ve körü körüne taklit etmeyi de bir çeşit "kölelik ve tapmak" olarak bilir ve şirk ile putperestlikle mücadele ettiği gibi, putperestliğe benzeyen düşünce sömürgecilikle de mücadele ediyor.009