Eylül 04, 2022 08:38 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Öğretmenler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine tepki gösterdi: 'Hak aramak çapulculuk mu?'

Karar:

Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a 'helalleşme' tepkisi: Çapı bu

Yeniasya:

Benzin ve motorine önce indirim sonra zam

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Elif Çakır, 3 Eylül tarihli Karar gazetesinde, "KHK sorunu bu ülkenin kanayan yarasıdır"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KHK’lı eski bir kamu çalışanının “Başa geldiğinizde KHK’lılar ile ilgili nasıl somut bir çözüm önerisi sunacaksınız?” sorusuna verdiği yanıtla “FETÖ -CHP birlikteliği”ni ifşa etmiş mi oldu? İktidara ve medyasına göre evet."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’ın tepkisi bir hayli iddialı: “Sonunda baklayı ağzından çıkarmış. Kendisini göreve getiren FETÖ’ye sadakatini ifa etmeye devam ediyor.”

Biliyorsunuz TBMM’nin tatile girmesinin ardından, CHP yaz dönemi boyunca haftalık grup toplantılarını farklı illerde yapma kararı aldı. İlk grup toplantısını 2 Ağustos’ta Ağrı’da gerçekleştirdi.

Samsun’daki grup toplantısının ardından gerçekleştirdiği esnaf ziyareti sırasında CHP liderinin önüne KHK’lı eski bir kamu çalışanı çıkıyor ve soruyor:

“Biz KHK’lılar somut bir şey duymak istiyoruz. Siz başa geldiğiniz zaman bize nasıl somut bir çözüm önerisi sunacaksınız?”

CHP liderinin bu soruya yanıtı şöyle oluyor:

“Az önce televizyonların olduğu yerde de söyledim. KHK’lıların tamamını görevlerine iade edeceğiz.”

Bu cevabın üzerine KHK mağduru vatandaş yeniden soruyor: “Tamamını mı?”

Kılıçdaroğlu da “Tamamını” yanıtını veriyor.

İktidar medyasının “Kapalı kapılar ardındaki FETÖ -CHP birlikteliğini yeniden gözler önüne serdi” diyerek köpürttüğü, kırmızı renklerle okurun gözüne sokmaya çalıştığı, Sayın Kılıçdaroğlu ile KHK mağduru vatandaş arasında geçen diyalog tam olarak böyle.

Ayaküstü gerçekleşen bir konuşma.

Kılıçdaroğlu elbette ki daha dikkatli konuşmalı, hukuki çerçeveden şaşmamalı, hukuka, adalete vurgu yapmalı. Ancak Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinden FETÖ PKK bağlantısı çıkarmak büyük haksızlık.

Sonuçta KHK sorunuyla ilgili yaptığı onlarca açıklama var.

5 Ekim 2019’da şöyle demiş mesela:

“Haklıysa, hakkında bir dava açılmamışsa, hatta açılan davadan beraat ediyorsa bunun hakkını teslim etmek gerekmez mi? Bizim savunduğumuz düşünce budur.”

KHK bu ülkenin kanayan yarasıdır. KHK mağduriyetleriyle ilgili en güzel tanımı Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu yapmış KHK sorunun artık beyin kanamasına dönüştüğünü söylemişti.

Yaşanan adaletsizliklerin vebali AK Parti iktidarının peşini bırakmayacak. Bu dönemin adaletsizliğinin en büyük simgelerinden biridir KHK sorunu.

KHK ihraçları öyle lanetli bir etiket ki yapıştığı yerden bir daha çıkmıyor. Onbinlerce insan haksız, hukuksuz bir şekilde işlerinden atıldı. Suç unsuru olan hiçbir şey yapmadığı halde mesleklerinden ihraç edildiler.

FETÖ’nün illegal görevlerinde yer almamış, FETÖ’nün gizli iletişim ağı olan ByLock’u telefonuna indirmemiş, sadece okullarına gitti diye, dershanelerine gitti diye, devletin ‘meşru banka’ saydığı dönemde o bankadan kredi kullandı veya para yatırdı diye ‘iltisaklı ve irtibatlı’ sayılarak on binlerce insanın hayatı karartıldı.

...***

Kazım Güleçyüz 3 Eylül tarihli Yeniasya gazetesinde, " 6’lı masaya “saha”dan mesajlar"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Gençlerin okuma programı vesilesiyle gittimiz İzmit’te okurlarımızla sohbet imkânı da bulduk ve onların tek adam rejimi karşısında bir ümit adresi haline gelmekte olan 6’lı masayla ilgili olarak sahada gözlemledikleri bazı tereddütleri dinledik. AKP’den ümidini kesip kararsızlığa geçiş yapan muhafazakârların endişe izhar ettikleri konulardan biri İstanbul Sözleşmesi.

...***

Bu hususta 6’lı masadan sâdır olan “O sözleşmeyi yeniden yürürlüğe koyacağız” mesajları o kesimlerde rahatsızlığa yol açmış.

Bunda, sözleşmenin bazı maddelerinin ahlâkî hassasiyetlerimiz ve aile yapımızla çeliştiği noktasındaki malûm eleştiriler etkili.

Bizim bu konuya bakışımız ise şöyle:

Bir defa Meclis onayından geçmiş bir sözleşmenin, Meclise bypass yapılarak Saray kararnamesiyle iptali usul olarak çok yanlış.

İptal edilecekse o işi yine Meclis yapmalı.

İkinci olarak, sözleşmeyi külliyen reddetmek yerine, inanç ve ahlâk değerlerimizle örtüşmeyen maddeleri tekrar düzenlenmeli.

6’lı masa konuya bu dengeyle yaklaşmalı.

Bir diğer konu, AKP döneminde bir şekilde iş bulan, iktidar politikalarından herkes gibi rahatsız olan, ama iktidar değişikliği halinde işlerini kaybetmekten endişe eden insanlar.

6’lı masanın bunlara “İşinin gerektirdiği liyakat ve ehliyete sahip olanların kaygı duymasına gerek yok” güvencesi vermesi lâzım.

Zaten 6’lı masanın temel felsefesinin partizanlığı reddediyor olması, endişe edilen tarzda bir tasfiye ve kıyıma müsaade etmez.

Bunun deklare edilmesi faydalı olur.

Tabanda tepki çeken bir başka önemli konu, “Andımız’ı geri getireceğiz” ve “Okullarda Nutuk’la Medenî Bilgiler kitabını okutacağız” söylemleri. Andımız artık kapanmış ve geride kalmış bir konu. Tekrar gündeme taşınması hiçbir fayda getirmez, zarar verir. Nutuk ve Medenî Bilgiler de muhtevaları itibarıyla 6’lı masanın hedefleriyle çelişiyor. Liderlerin ve kurmaylarının dikkatine.

...***

Remzi Özdemir 3 Eylül tarihli Yeniçağ gazetesinde, " İnşaat ve borsada vurgun!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Her zaman yazdım bu köşede: AKP için iki önemli gösterge var. Birincisi inşaat ikincisi ise borsa. Konut verileri iyiyse yani satışlar yüksekse ekonomi çok iyi. Hele bir de borsa yükseliyorsa Türkiye uçuyor demek! AKP'nin sağlıklı ekonomi anlayışı bu! 27 Nisan 2007'de gece yarısı e-muhtıradan sonra borsa yüzde 12 düştü diye dönemin başbakanı borsadaki düşüşü ön plana çıkartarak tepki göstermişti."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Türkiye 20 yıllık AKP iktidarında öyle dişe dokunur tek bir sanayi tesisi açmadı. İnşaatın dışında öyle mega bir proje yaratmadı. Mega olarak gösterilen projeler ise hepsi inşaat kaynaklı.

Yani üretim yapan Türkiye bitti, inşaata para gömen bir ülke yaratıldı. Senin ülkende fabrikalar özelleştirme adı altında satılıyor, parçaları Bulgaristan'a satılıyor devasa arsalarında ise lüks konutlar yapılıyor. Bunların hepsi Türkiye'de oldu.

İnşaat Türkiye'de bir avuç kesimi gerçekten zengin etti. Kupon araziler üzerine kurulu lüks siteler yapay bir fiyat oluşumu ile milyonlarca liraya satıldı. İşte inşaatın artık gitmediğini gören o kesim son 2-3 yıldır borsaya yöneldi. Borsada akıl almaz operasyonlar yaptılar. Bu operasyonların büyük bir bölümü yeni halka arzlarda yapıldı. Bunlar halka açılıyor, en az yüzde 90-100 prim yapıyor ve sonra taban taban giderek bir hafta gibi kısa sürede yüzde 60-70 düşüyor.

Aslında bu oyun pandemi ile başladı. İnsanlar resmen borsaya yöneltildi. Faizlerin de düşük olması nedeniyle vatandaşın kredi çekip borsaya girmesi sağlandı. Hatta borsada bu tatlı kârı görüp, evini arabasını bile satan oldu.

Tabii ki bu insanlar kaybetti! Sonra gördük ki, borsada neler dönmüş neler... Bütün bunlar neden oldu? Liyakatsiz bürokrasiden. Özellikle SPK bacağı burada çok önemli. Bu kurum yıllarca Türkiye'nin en ciddi kurumuydu. Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden mezun çocuklar SPK'ya girmek için sınava girer ter dökerlerdi.

Ya şimdi? Mafya liderinin iddiaları altında yıpranan bir kurum.

Dünyaca ünlü Türk ekonomist Daron Acemoğlu bir konuşmasında Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu şöyle özetledi: Olası bir iktidar değişikliği sonrası enflasyon bir yılda düşer, yabancı sermaye girişi hızlanır. Ancak kurumların yeniden eski haline dönmesi ve çalışır hale gelmesi için en az 10 yıl gerekiyor! Hocanın bu sözünün üzerine daha fazla yoruma gerek yok! Anlayan anlıyor.