Türkiye'den köşe yazarları
Yeniasya: Bu maaşla geçinmek mümkün mü?
Cumhuriyet:
Sayıştay aradı, hastaların tedavisi için harcanması gereken ödentiyi bulamadı
Milli gazete:
AK Partili isim kulis verdi! Cumhur'da derin çatlak, kopuşlar yolda
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Mehmet Kara 2 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, "İlk gündem bu tasarı mı olmalıydı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Ülkenin en büyük sorunu şüphe yok ki ekonomi. Adalet, sağlık, eğitim alanlarındaki sorunlar da buna eklenince ülkenin devasa sorunları var ve çözüm bekliyor. Her gün gelen zamlar, yüzde 80’in üzerindeki resmi enflasyon, hayat pahalılığı vatandaşı zorluyor. Havaların soğuması ile yaz boyu elektrik ve doğalgaza gelen zamlar vatandaşı şimdiden kara kara düşündürüyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Milletin gündemi bunlar olurken, iktidarın gündemi ise kamuoyunda dezenformasyon yasası olarak bilinen yasayı gündeme getirmek oldu. Meclis açılır açılmaz hükümet tarafından gündeme getirilmesinin amacı ve niyeti belli. Seçime giderken sosyal medyayı kontrol altına almak… Yoksa ülkenin devasa sorunları çözüm beklerken, ilk iş olarak bunun getirilmesi nasıl izah edilebilir ki?
İlk gündeme geldiği andan itibaren başta muhalefet partileri olmak üzere medya kuruluşları, gazeteciler sert tepki göstermişti. 27 Mayıs’ta Meclis’e sunulan “dezenformasyon yasa tasarısı” Meclis tatile girmeden kanunlaştırılmaya çalışılmış ancak ek bütçe görüşmeleri nedeniyle Ekim ayına bırakılmak zorunda kalınmıştı. Ancak iktidar onca tepkiye rağmen ısrarından vazgeçmiyor.
Meclis tatilde iken 2 Ağustos’ta, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin oluşturulduğunu da not düşmek gerekiyor.
Basının büyük bir bölümü soruların gizleme peşinde çiçek-böcek haberleri ile milleti uyutmaya çalışırken, milletin gerçek gündemini dile getiren medya ise RTÜK, BİK gibi kurumlar eliyle verilen cezalarla susturulmaya çalışılıyor. Resmi ilan vermeyerek gazeteler, RTÜK yoluyla televizyonlar, yıllardır verilmeyen ya da yenilenmeyen basın kartları ile gazeteciler kendilerince “terbiye” edilmeye çalışılıyor! Bu kanun ile de internet medyası ve sosyal medya mecraları mı terbiye edilmeye çalışılıyor?
Gündemde olan yasa tasarı da görünürde internet medyası için çıkarıldı ama içinde basın kartları ile resmi ilan ve reklamların dağıtımını düzenlenmesi gibi birçok konuda hüküm yer alıyor.
Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, kanun teklifinin yasalaşması durumunda basın mensubunun kartı sadece iktidara muhalif oldukları gerekçesiyle iptal edilebileceğini haber verirken, kanun teklifinin bu haliyle yasalaşması durumunda, “sırf iktidara muhalefet ettikleri” için basın mensuplarının meslekten men edilmeleri mümkün hale gelebileceğini, “Basın Kartı alabilecek gazetecilerin tanımı”nın genişletildiğine dikkat çekiyor.
Tasarı Meclis Adalet Komisyonunda görüşürken gazeteci kökenli Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in söylediği, “Bu hâliyle bu yasanın Türkiye’de özgürlük alanına, demokrasiye, hukuk devletine, özellikle de meslektaşlarımız gazetecilerin basın özgürlüğüne ama geniş anlamda da milyonların ifade özgürlüğüne çok önemli kısıtlamalar, çok önemli engeller getireceği düşüncesindeyim” ifadelerini hatırlatalım.
Ümit ediyoruz ki, iktidar partisi milletvekilleri de bu tepkilere kulak verir, zaten dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 149’uncu sırada olan Türkiye biraz daha aşağılılara inmez. Bu tasarının meslek örgütleri başta olmak üzere ilgili tarafların görüşleri alınarak tekrar gündeme getirilmesi gerekiyor.
Unutmamak gerekir ki, hür basın demokrasinin olmazsa olmazı, demokrasinin nefesidir.
...***
İrfan Hüseyin Yıldız 2 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " Servet transferi hızlandı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Türkiye’de yüksek enflasyona giden süreç 2021 Eylül’ünde, “Faiz sebep enflasyon sonuçtur” çıkışıyla hızlanmaya başladı. Ortaya çıktı ki amaç enflasyonu kontrol altına almak değil, amaç büyümeyi köpürtmekmiş. Köpürtme diyorum çünkü büyüme, üretim üzerinden değil daha çok tüketim, ithalat ve kredi genişlemesi (borçlanmaya) üzerinden temellendirildiğinden; ekonomi enflasyon ve devalüasyon sarmalına girdi. Gelir dağlımı ciddi şekilde bozuldu, sabit gelirliler aleyhine ve zengin kesimler lehine yeni servet transferi mekanizmaları kuruldu."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Yaratılan yüksek enflasyon; servet sahiplerinin varlıklarına varlık katmaya, küresel şirketlerin, büyük işletmelerin, bankaların kârlarına kâr katmaya ve devletin vergi gelirlerini artırmaya devam ederken küçük işletmeleri ve esnafı zarara sokmaya, serbest meslek kazancı elde edenleri, dar gelirlileri, ücretlileri, emeklileri, velhasıl halkın büyük bir kesimini yoksullaştırmaya devam ediyor. Kur korumalı mevduat sistemiyle kamu kaynaklarının mevduat sahiplerine aktarılması sağlanırken Türk Lirası cinsinden büyük borcu olan devlet ve kesimler (ki bunların çoğu kamu bankalardan krediye kolay ulaşmış yandaş işletmelerdir) de enflasyondan yararlanarak borçlarını bir güzel eritiyorlar.
Türkiye ekonomisi büyürken gelir dağılımındaki eşitsizlik de artarak devam ediyor. Bu eşitsizliği ölçmek için genellikle nüfusun en çok kazanan yüzde 10’luk kesiminin elde ettiği gelir ile en az kazanan yüzde 50’lik kesiminin elde ettiği gelir arasındaki makasa bakılıyor. Bu makas açıldıkça, gelir dağılımının bozulduğu söylenmektedir.
2022 Küresel Eşitsizlik Raporu’nda, Türkiye’de nüfusun en çok kazanan yüzde 10’unun yıllık ortalama gelirinin, en az kazanan yüzde 50’lik kesiminin gelirinden 23 kat fazla olduğu belirtiliyor. Bu büyük bir uçurum. En üstteki yüzde 1 nüfus toplam gelirin yüzde 18.8’ini alıyor. Türkiye’de, çalışanların yüzde 40’ından fazlasının asgari ücret ile çalıştığı da belirtiliyor. Rapora göre, Türkiye’de nüfusun en alttaki yüzde 50’lik kesimi milli servetin sadece yüzde 4’üne sahipken nüfusun en üstteki yüzde 10’luk kesimi milli servetin yüzde 67’sine sahip bulunuyor.
TÜİK verilerine göre, 2020’inin ilk yarısında işgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı yüzde 36.8, 2021’in ikinci çeyreğinde %32.6 iken bu oran 2022 yılı aynı döneminde yüzde 25.4’e düşmüş görünüyor. Büyümeye rağmen, ücretlilerin milli gelir büyümesinden aldığı pay giderek azalıyor.
Fakirleştiren büyümenin ete kemiğe bürünmüş hali tam olarak bu istatistiklerin içinde yer almaktadır. Sürdürülebilirliği olmayan Türk tipi bu faiz, kur ve büyüme politikasının bizi getirdiği nokta, gerçekten ekonomi biliminden epistemolojik olarak (akılsal ve kuramsal bilgi yönüyle) bir kopuşu gösteriyor.
...***
Mehmet Ocaktan 2 Ekim tarihli Karar gazetesinde, "Altılı masayı kim zaafa uğratıyor?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Son günlerde siyasetin en popüler gündemlerinden birisi hiç kuşkusuz 6’lı masa. Gerek iktidar muhitlerinde, gerekse muhalefet çevrelerindeki hemen bütün sohbetler “Altılı masada neler oluyor?” cümlesiyle başlıyor. Özellikle iktidar cenahının uzun süredir bütün dikkatini 6’lı masaya teksif ettiğini artık bilmeyen yok. Çünkü 6’lı masa, şu anda Türkiye’nin yaşamakta olduğu kaos ikliminden kurtuluş için sinerji üreten tek oluşum ve de aynı zamanda 2023 seçimlerine giderken Cumhur İttifakı’nın tek korkulu rüyası…"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Kuşkusuz farklı kimliklere ve hedeflere sahip altı siyasi partinin, aynı masa etrafında birleşerek Türk demokrasisinin geleceği için ortak çözümler üretmesi ve bunları hayata geçirmek için ortak bir yürüyüş gerçekleştirmeleri hiç kolay bir iş değil. Dolayısıyla zaman zaman küçük tartışmaları ya da farklı açıklamaları normal karşılamak gerekir.
Aslında bu çerçevede Cumhur İttifakı’nın korkularını da anlayışla karşılamakta yarar var. Zira herkesin gördüğü gerçek şu ki iktidar artık Türkiye’de çözümün adresi değil. Ve eğer muhalefet büyük bir hata yapmazsa, 2023’te iktidar Cumhur İttifakı’nın elinden kayıp gidecek…
Ufukta böyle bir tehlike varken, iktidarın oturup fırtınanın gelmesini bekleyecek hali yok herhalde. Elinde devlet imkanları ve büyük bir medya gücü var, doğal olarak emrindeki bütün mekanizmaları devreye sokarak Altılı Masa’yı itibarsızlaştırmak için her yolu deneyecektir.
Eğer muhalefet bugüne kadar herhangi bir arızaya mahal vermeden sürdürdüğü birlikteliğini, dünkü toplantıda da kararlılıkla ifade edildiği gibi bundan sonra da devam ettirebilirse, bütün kötücül hikayelerine rağmen iktidar cenahının seçimlerde hayal kırıklığı yaşaması kaçınılmazdır.
Ancak Altılı Masa’nın esas problemi Cumhur İttifakı değil. Son günlerde biraz abartılarak servis edilen ‘Altılı masa hikayeleri’ de gösterdi ki masada zaaf görüntüsü oluşturan esas tehlike, masanın çevresinde kaçak gecekondu kuran fitne üretim merkezleridir.