Ekim 29, 2022 08:25 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Millet İttifakı genişliyor

Karar:

İsveç'ten Türkiye'ye NATO mesajı: İmzalanan anlaşmaya tamamen bağlıyız

Yeniasya:

Yoksulluk kriziyle karşı karşıyayız

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

…***

Mehmet Ocaktan 28 Ekim tarihli Karar gazetesinde, “Altılı masa artık vites yükseltmeli”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Yakın zamana kadar ülke gündemini çok aktif bir şekilde 6’lı masa belirliyordu. Ancak şu günlerde sanki muhalefetin rüzgarı biraz yavaşlamış gibi bir algı var. Haksızlık etmeyelim, masada yer alan bütün siyasi partiler sahadalar ve tek tek iyi çalışmalar yapıyorlar. Ancak seçimin 14 Mayıs’ta yapılma ihtimali dikkate alındığında, bu bireysel çalışmalar 6’lı masa için asla yeterli değil. Çünkü bu seçimi ne CHP, ne İYİ Parti, ne DEVA, ne Gelecek, ne Saadet, ne de DP tek başına kazanacak. Eğer seçim kazanılacaksa, mutlaka birlikte kazanılacak.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

6’lı masada yer alan siyasi partilerin tamamının bu bilinçte olduklarını varsayarak söylemek gerekirse, muhalefetin mutlaka vites yükselterek bu ittifakın söylem ve eylem kabiliyetini bir üst lige taşımaları şart. Yani ne yapacaklarsa, nasıl bir yol haritası tasarlıyorlarsa bir an önce belirleyip 6’lı masayı tek bir sese dönüştürmek zorundalar.

Hemen hatırlatalım, bu ortak eylemsizlik hali, Cumhur İttifakı’nın da negatif algı operasyonları yüzünden “anlaşamıyorlar, karar veremiyorlar” gibi bir kanaati toplumda yaygınlaştırır ki bu 6’lı masa ile ilgili beklentileri zayıflatır. Çünkü böyle bir atmosferde her siyasi partinin kendi siyasi hedefleri doğrultusunda yapacakları her atraksiyon, belli bir süre sonra çok doğal olarak sanki her biri ayrı telden çalıyormuş gibi hava oluşturabilir.

Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’deki yenileşme adımlarından rahatsız olan bazı sol kesimlerin 6’lı masayı itibarsızlaştırma girişimlerine Meral Akşener’in sert çıkması, sanki masada kavga varmış izlenimini doğurdu. Oysa Akşener haklı olarak çok ciddi bir tehlikeye işaret ediyordu. Zira, her ne kar doğrudan CHP’yi temsil etmeseler de bir türlü ‘tek parti’ hayalinden kurtulamayan bazı sol medya zabitlerinin dindar-muhafazakar köklerden gelen partilere yönelik küçümseyici tavırları masanın ruhunu zedelemektedir.

Unutmayalım şu anda Cumhur İttifakı’nının tek endişesi, bütün tezviratlara rağmen 6’lı masayı dağıtamamış olmasıdır. Çünkü bu masa dağılmadığı ya da işlevsiz hale gelmediği sürece Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı seçtirebilmesi anca büyük mucizelerle mümkün olacaktır.

Bu saatten sonra seçimin kaderini değiştirecek olağanüstü bir gelişme olur mu, ya da beklenmedik bir mucize gerçekleşir mi mi bilemeyiz ama, memlekette bu fukaralık devam ettiği sürece iktidarın küçük mucizelerle kurtulması pek mümkün gözükmüyor.

Evet iktidar için tablo umutsuz, ancak bu 6’lı masa için iktidarın çantada keklik olduğu anlamına gelmiyor. Her ne kadar iktidarın şu saatten sonra atacağı adımların toplum nezdinde inandırıcılığı zayıf olsa da kimse Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yarışta kolay pes edeceğini düşünmemeli. Her ne kadar sonucu değiştirmesi zor olsa da Erdoğan öylesine hamleler yapar ki eğer muhalefet rehavete kapılırsa golü kalesinde görebilir…

Herkesin bilmesi gerekiyor ki Türkiye bugüne kadar hiçbir dönemde yaşamadığı bir ekonomik kriz ve fukaralık yaşıyor, toplumun adalete olan güveni diplerde seyrediyor, AK Parti bizzat kendi döneminde sağlıkta gerçekleştirdiği atılımları yerle bir etmiş ve doktorlar kaçıyor, eğitim ve tarım kaderine terkedilmiş, demokrasi liginden düştüğümüz için artık Uganda ligindeyiz.

…***

Cevher İlhan 28 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, “Demokratik işbirliği iradesi”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Türkiye tarihinin en ağır ekonomik çöküntüsünde bütün algı operasyonları ve tahrikleri boşa çıkan siyasi iktidar hâlâ “millet ittifakı”nı, altı partinin “demokratik işbirliği”ni dağıtmaya uğraşıyor. Zira iktidardakilerin sahte “yerlilik” - “millilik” tafralarıyla dini ve milli değerleri istismarla “kimlik siyaseti”ne dayanan kutuplaştırma politikası bir sonuç vermedi.”diyen yazar, yazısının dveamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Yine devleti felç eden, ayyuka çıkan yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, ihaleye fesad karıştırma furyasına karşı apar topar dayatılan, basını ve muhalefeti susturmayı ve sindirmeyi amaçlayan “istibdat yasası”na rağmen gerçeklerin üstünün örtülemediği ortada.

Bu arada “ekonomi düzeliyor, düzelecek” iddiasına dayalı bir dizi dezenformasyonla “AKP’den kopan kararsızların yeniden geri döndüğü, oylarının arttığı” propagandasının bir çarpıtmadan ibaret olduğu her haliyle sırıtmakta.

“Cumhurbaşkanına hakaret”ten 160 binden fazla soruşturma, 10 bini bulan ceza, dört bine yakın hapis cezası toplumdaki demokratik direnci kıramadı, kıramıyor.

İşte bu vartada “iktidar cephesi”nin elinde İmralı’daki terörist başı aracılığıyla seçim işbirliğine çalışan “iktidar cephesi”nin elinde kala kala “kapatmak”la tehdit ettiği HDP üzerinden “altılı masa”yı “terörle iltisak”lı gösterme sahte algı operasyonu kalmış.

Bu partinin yeni bir “üçüncü ittifak”ın başını çektiğini, “altı masa”da olmadığını bile bile “masanın altında” türü çarpıtmalarla kamuoyunu yanıltmaya yelteniyor.

Oysa parlamentonun üçüncü partisi olarak altı milyon oy almış bu parti, öncelikle başta demokratik parlamenter sistem, hukukun üstünlüğü, yargı reformu, temel hak ve hürriyetlerin temini, seçim güvenliği gibi temel meselelerde işbirliğini esas alıyor.

Millet iradesinin temsilcisi Meclis’in yasama yetkisiyle denetim mekanizmasının işlediği, kuvvetler ayrılığının geçerli olduğu, yargının vesayetten ve “siyasetin sopası” olmaktan kurtarılıp bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlandığı bir rejimi savunuyor.

Başta Demirtaş olmak üzere parti kurulları, şiddet ve teröre karşı “çözüm mercii Meclis’tir” açılımı ve “demokrasi ittifakı” şiârıyla toplumsal muhalefet zemininde demokratik ortak mücadele zeminini büyütme mesajları veriyor.

…***

Emre Kongar 28 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Kutuplaşma iktidara yarıyor”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Yirmi yıl boyunca bu iktidar sürekli bir biçimde toplumu böldü, kutuplaştırdı ve insanları birbirine düşmanlaştırdı... Her düşmanlaştırma eyleminden sonra da yozlaştırdığı devlet ve böldüğü toplum içindeki baskısını ve egemenliğini artırdı.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Bülent Arınç, “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık” dedi.

Beşir Atalay, “Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemiz” dedi.

Sadullah Ergin, “Öcalan, bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor” dedi.

PKK lideri için yeniden “Bebek katili” nitelemesini devreye soktu.

Bütün muhaliflerini PKK ile işbirliği yapmakla suçladı.

HDP’yi PKK ile özdeşleştirerek, CHP’yi de HDP ile ilişkilendirerek, hem Kürt partisini hem de ana muhalefet partisini teröristlikle suçladı.

İktidar bütün bunları Silivri Yargılamaları ve halkoylamaları ile yaparken Anayasa Mahkemesi gibi, YSK gibi, HSK gibi kurumları yozlaştırdı, yıprattı ve onları kendi egemenliğine aldı.

Ve bugün kendilerini de hapse atan trajedileri hazırladılar.

İktidar bugün, ihanetle suçladığı ve tutukladığı Şebnem Korur Fincancı olayını bahane ederek, kamu yararını koruyan, meslek ahlakını denetleyen Anayasal örgütler olan TMMOB’yi ve TTB’yi kendi denetimi altına alacak düzenlemeleri de gündeme getirdi:

Birbirine düşmanlaştırılan toplum kesimleri artık ne mantık dinliyor ne hak ne hukuk ne de adalet.

Dünkü yazımda iktidarın hekimlerin muayenehane haklarını zedeleyen yeni uygulamasını eleştirmiş, ayrıca Şebnem Korur Fincancı olayını da anlatarak, iktidarın bu olayı Anayasal meslek kuruluşlarını yozlaştırmak için kullanmak istediğini belirtmiştim.

Yazımı bitirirken de Fincancı hakkındaki suçlamaların adil ve şeffaf bir hukuk sürecine tabi olması gerektiğini vurgulamıştım.

Hemen birbirine düşman iki gruptan birbirine zıt iki mektup aldım:

Biri Fincancı’ya yapılan haksızlıkları yeterince vurgulamadığım için üzüntü bildiriyor, öteki de beni Fincancı’ya destek vermekle suçluyordu.

Tam bu satırlar yazıldığı sırada Fincancı’nın mahkemece tutuklandığı haberi geldi.

Elbette tutuksuz yargılanması gerekir. İktidar her zamanki gibi Fincancı olayını da, otoriterliğini tırmandırmak, kamu yararını savunan TTB ve TMMOB’yi egemenliğine almak için istismar etmektedir.