Türkiye'den köşe yazarları
Karar: Akşener: Eğer bu iki arkadaşımızdan biri gösterilirse, evet diyeceğiz
Yeniasya:
Yeni anayasa ortak mutabakatla yapılacak
Cumhuriyet:
Kılıçdaroğlu ekibini tanıtacak
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Kazım Güleçyüz 2 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, “Altılı Masa affa da el atmalı”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Hayli zamandır tekrar konuşulmaya başlanan af meselesi için iktidar çevrelerinden gelen işaretler, bu konuda şimdiye kadar sergiledikleri çarpık yaklaşımı devam ettirme niyetlerini ele veriyor. Görünen o ki, çıkardıkları adaletsiz infaz düzenlemesi üzerinden yola devam edip, açık cezaevlerinden salıverdikleri 120 bin civarındaki kişiyi yeniden içeri almayacaklar.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
“Af” deyince anladıkları bu. Gereksiz ve hukuksuz tutuklamalarla tıka basa doldurdukları cezaevlerini biraz boşaltmak. Ama masumları içeride tutmaya devam ederken, adi suçlardan ceza almış olanları bırakarak...
(O çarpık infaz yasası için en çok çaba sarf edenlerden biri olan AKP’li Cahit Özkan’ın bilâhare hiç beklemediği bir anda gözden düşüp harcandığını bu vesileyle hatırlatıp, aynı yolda yürümekte inat edenleri de benzer akıbetin beklediğini ifade etmiş olalım. Zulme alet olmak kimseye hayır getirmez. Er ya da geç bunun tokadını mutlaka yer.)
Peki, esas yapılması gereken ne?
Cevap: Hiç değilse Cumhuriyetin 100. yılını vesile kılarak, bir büyük toplumsal barış hamlesi adı altında cezaevlerini boşaltmak.
İktidarın çarpık bakışıyla bu konunun çözülemeyeceği belli olduğuna göre, bu çok önemli problemin çözümüne önayak olma vazifesi yine muhalefete, özellikle Altılı Masaya düşüyor. Bu hususta esaslı çalışmaları olan Altılı Masa partileri konuyu masaya yatırıp bu kanayan yaraya bir neşter atmalı.
Aslında darbeyle de, terörle de ilgileri olmadığı halde “terörist” yaftası vurulup zindana konulanlar açısından bir “af” söz konusu olamaz. Çünkü affı gerektiren bir suçları yok. Tam tersine onlardan af dilenmesi ve bir an önce mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor.
Bunun için de bu kapsamda yapılan 15-20 Temmuz yargılamalarının tamamı bağımsız ve tarafsız yargı eliyle yenilenmeli ve istisnalar hariç bu yargılamalar tutuksuz yapılmalı.
Altılı Masada bu davaları çok iyi inceleyip detaylarına vâkıf olan isimler ve ekipler var.
Gerekirse dışarıdan da destek alarak ortak bir çalışma yapabilir ve bu yakıcı problemin çözümüne tarihî bir katkı sağlayabilirler.
Velhasıl: Altılı Masayı bu konuda da inisiyatif almaya davet ediyoruz. İcabet ederlerse çok dua ve destek alacaklarından eminiz.
...***
Esfender Korkmaz 2 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Ekonomik istikrarı hükümet bozdu”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Siyasi iktidar, ekonomiye hiç müdahale etmese, piyasada aksaklıklar olur ve fakat ekonomik istikrar bu kadar bozulmaz ve bu kadar sorun yaşamayız. Hükümetin her yeni kararı, ekonomik istikrarı daha çok bozuyor. Siyasi iktidar kur artışını ve TL'nin değer kaybetmesini "ihracatta rekabet gücümüzü artıracak" şeklinde açıklamıştı.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Açıklanan dış ticaret verilerine göre;
Ekim ayında, geçen yıla göre ihracat yüzde 3 ithalat ise yüzde 31,4 oranında arttı. Ocak-Ekim arasındaki 10 ayda, ihracat yüzde 15,4 ve ithalat yüzde 39,4 oranında arttı. Ekim ayında geçen yıla göre dış ticaret açığı yüzde 421,7; Ocak Ekim dış ticaret açığı ise yüzde 168,3 oranında arttı. Cumhurbaşkanının ve hükümetin düşük faiz-yüksek kur ile rekabeti artırma hedefi tam anlamıyla çöktü. Cumhurbaşkanı, Merkez Bankası gösterge faizini tek haneye indirmekte ısrarlı oldu ve indirdi. Gerekçe olarak büyüme ve ekonomide canlanma olacağını gösterdi.
Açıklanan üçüncü çeyrek verilerine göre ise GSYH büyüme trendi düşüşe geçti. Geçen yılın aynı çeyreğine göre, GSYH'da büyüme yüzde 3,9 ve fert başına GSYH'da artış yüzde 2,5 oldu. Bir önceki çeyreğe göre GSYH yüzde 0,1 oranında ve Fert başına GSYH yüzde 1,5 oranında daraldı. Sanayi sektöründe büyüme durdu, yüzde 0,3 oldu. Gayri Safi sabit sermaye yatırımlarında yüzde 1,3 oranında daraldı.
Şimdi Cumhurbaşkanının açıkladığı polisiye önemler; ekonomik istikrarı daha çok bozacaktır. Cumhurbaşkanı "Başta Ticaret Bakanlığımız olmak üzere marketlerde kontrolleri sıkılaştıracağız. Fiyat farklılıklarını gidermenin yollarını arayacağız ve bunun için Fiyat İstikrar Komitesini kurarak takibini yapacağız" diyor. Tek haneli faiz ısrarı ve asgari ücret açıklamalarından gördük ki; Türkiye'de bir ekonomi yönetimi yok, kararları Cumhurbaşkanı veriyor. Ama Cumhurbaşkanı da geçmiş yanlışlara ve kendi yanlışlarına bakmıyor.
Söz gelimi; 2018 yılında da polis ve vergi memurları, soğan depolarını basmıştı. Erdoğan, o zaman; "Bazı suistimaller var. Özellikle stokçular, şunlar bunlar... Bunların üzerine bakanlıklarımız kararlılıkla gidiyor. Birçok depo baskınlarında nasıl stoklar yaptıklarını görüyoruz. Kararlılıkla buna devam edeceğiz. Buralarda asla taviz yok. Öyle patates, soğan stokçuluğu, öbür tarafta birçok sebze, meyvede bu tür stoklar yapmak... Bunların bedelini ödeyecekler" dedi. Enflasyon yüzde 100'e çıktı. Bedeli halk ödedi.
Eğer siyasi iktidar, ekonomik istikrar sağlamak istiyorsa;
*Planlama yapmalı, ekonomi yönetimi oluşmalı, Cumhurbaşkanı ekonomiye müdahaleden vazgeçmelidir.
*Üretimde ithal ikamesini teşvik etmeli ve ithal girdi oranını düşürmelidir. Hatta geçici süre için ve kısmen, ithal girdi yerine üretim yapmalıdır. Altyapı yatırımları, elektrik dağıtımı gibi stratejik yatırımları devlet yapmalıdır.
*Ekonominin demokratik ve hukuki altyapısını yeniden oluşturmalıdır.
*Bir istikrar programı yapmalıdır.
...***
Özgen Acar 2 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Eczacılar meydanlarda!”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
““Türk Eczacıları Birliği’nin” (TEB) çağrısıyla, 81 ilden Türkiye’deki 46 bin eczacıyı temsilen yaklaşık 5 bin eczacı, “Dur de! Tükeniyoruz” sloganıyla (söylemiyle) başkentte kamuoyuna ve hükümete seslendi! Ankara’nın Çankaya ilçesinde Anıtpark’ta düzenlenen “Büyük Eczacı Mitingi’ne (buluşmasına)” eczacı kökenli siyasetçiler de katıldı.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer verior:
...***
Eczacılar, Anıtpark’ta “Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri” diye seslenip “Sesimizi duymayanlara duyurmak, görmeyenlere birliğimizi ve beraberliğimizi göstermek için buradayız!” dediler.
“Salgın sürecinde”, kesintisiz sağlık hizmeti verdiklerini ve bu süreçte 77 eczacı, 24 eczane teknisyeni ile 2 eczacı odası personelinin görev başında kaybedildiği açıklandı. TEB’in öngörüsüne göre çok kısa bir zamanda eczanelerin 3’te 1’i kapanacak.
14 ve 21 Ekim tarihlerinde bu köşede Türkiye’de ilaçlardaki çok büyük sorunu irdelemiş ve 27 Kasım’da Ankara’da böyle bir buluşma yapılacağını duyurmuştum...
O yazılardan bazı alıntılar yapalım:
“Tüm Eczacı İşverenler Sendikası” (TEİS): “Vatandaş ilaç bulamamaktan ve fark ücreti ödemekten bıktı! Biz eczacılar da ‘İstediğiniz ilaç yok!’ demekten ve ‘Biz de bulamıyoruz’ demekten bıktık! Vatandaşın ilaca ödediği fiyat farkı daha da artacak demekten de bıktık!
Türkiye’de ‘ekonominin kötülüğü’ , kuşkusuz her geçen gün ‘ilaç sektörünü olağanüstü olumsuz’ etkiliyor...
(…) Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar doğrultusunda ilaç, bulunabilir olmaktan çıktı! Avrupa kuru ile gerçek kur arasındaki makas açıldıkça ilaçlar ‘yok’ satıyor ve vatandaşın tedavisi de yarım kalıyor!
Özellikle, diyabet, ağrı kesici, antibiyotik, tansiyon, çocuk şurupları, antidepresan, tüp bebek, epilepsi, kanser gibi birçok hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlarda ciddi anlamda sıkıntı yaşanıyor.
Hatta bazı ilaçların eşdeğeri dahi yok. Böyle olunca da hastalar ilaçlarını temin etmekte güçlük çekiyor. Doktorlarına tekrar giderek piyasada mevcut olan ilaçlara göre tedavilerini değiştirmek zorunda kalıyorlar!