Aralık 07, 2022 12:36 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: DEVA lideri Babacan, milyonların boğuştuğu kriz için çözümü anlattı: 'Uzlaşı kazandıracak'

Yeniasya:

İsraf ve faiz bütçesi

Milli gazete:

Zincir marketlere düzenleme

 ...***

Ali Sirmen 6 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Güçlendirilmesi gereken..."başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Bilmem, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” derken altılı masayı oluşturanların kafalarında canlanan neydi? Kamuoyuna sundukları metne bakınca bizim ve de hatırı sayılır miktarda vatandaşın zihinlerinde oluşan kavram ile bir yakınlık bulmak mümkün. Devleti yeniden yapılandırmaya koyulurken düşler diyarında gerçeğin ilk fiskesiyle un ufak olmaya mahkûm hayali demokrasi şatoları kurma peşinde değilsek eğer devlet olgusunu boşuna güzelleyip, durmaktan vazgeçip, onu yerli yerine oturtarak bir şer odağı olduğunu görmek zorundayız."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer evriyor:

...***

Altılı masanın kamuoyuna sunduğu anayasa değişikliği önerisinde bu gerçeğin farkında olduğu görülüyor.

Nitekim sunulan değişiklik önerisinin 12. maddesinde aynen şöyle deniyor:

“İnsan onuru dokunulmazdır ve anayasal düzenin temelidir. Devlet insan onuruna saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür. Herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler bir bütündür, birbirini tamamlar ve yasama, yürütme ve yargıyı bağlar.

Devlet, temel hak ve hürriyetlerden herkesin eşit biçimde yararlanmasını sağlayacak her türlü düzenlemeyi yapmak, tedbiri almak ve ihlali önlemekle yükümlüdür.”

Bu madde genel ve soyut olmasına karşın, altıncı masa bileşenlerinin kişinin devlet karşısında güçlendirilmesi düşüncesini yansıtması bakımından önemlidir.

Hemen arkadan gelen ve anayasal düzenin esası olan insan onurunun bir parçası olan özgürlüklerin esas, sınırlamaların istisna olduğunu belirten 13. madde de yine soyut ifadesine karşın, hürriyetleri esas alan zihniyeti dile getirmesi bakımından önemlidir. Bu soyut ifadeli maddelerin en büyük güvencesi ise yıllar süren mücadelelerin sonunda elde edilmiş olmalarıdır.

Altılı masayı oluşturan siyasi parti temsilcilerinin, anayasanın siyasi partilerin tüzük, program ve eylemlerine ilişkin yasakları düzenleyen 68. maddenin 4 fıkrasında yer alan “Sınıf ve zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir diktatörlüğü savunmayı veya yerleştirmeyi amaçlayamaz” ifadesini çıkarıp bunun yerine “nefreti, ırkçılığı, şiddeti” ifadesini koymaları dikkati çeken ilginç bir husustur. Bu küçük değişiklik belki büyük sonuçlar doğurmayacaktır ama Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana var olan “sınıf fobisi”nin artık aşıldığını göstermesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

...***

Cevher İlhan 6 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, " Demokratik muhalefetle işbirliği"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Bir dizi çarpıtma ve kısır polemikli isnadlarla “güçlü parlamenter sistem işbirliği”nde çatlak meydana getiremeyip dağıtamayan “iktidar cephesi” yeni komplolar peşinde. Mâlum “millet ittifakı” adayının sekiz yüz bin oy farkıyla seçildiği iptal edilen son İBB seçimlerinde açığa çıktığı gibi iktidardakilerin terörist başından getirttikleri “mektub”un, terörist elebaşı kardeşiyle röportajın devletin ajansıyla televizyonunda propagandası türü tertiplerin de işe yaramadığının gören iktidar partisi yeni algı operasyonlarına girişti."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Bu süreçte öncelikle AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen altı yıldır yargısız infazla hukuksuz tutukluluğu sürdürülen partinin eski eş başkanı Demirtaş’ın “Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek!” diye, müebbet hapse mahkûm “Öcalan’la tehdit”ten bir şey çıkmadı.  

Keza MHP’nin artık iktidar koltuğunu “kurtaramadığı”nı, kesinlikle kaybedeceğini gören iktidar partisi saplandığı çıkmazı “HDP legal bir partidir” çarkıyla aşmaya kalkıştı; ancak Bahçeli’nin “HDP, PKK’dır, kapatılmalı” çıkışlı karalama kampanyasına dönüşle, Erdoğan’ın “zillet ittifakı terörle işbirliği yapıyor” suçlamasıyla kısa sürede fiyaskoyla sonuçlandı. 

Yine yasaların verdiği hakka rağmen hasta olan anne ve babasıyla şimdiye kadar görüştürülmeyen Demirtaş, cezaevinden özel bir jetle Diyarbakır’daki hastaneye götürülüp görüştürüldü; ve “bu uygulamanın Adalet Bakanlığı’nı aştığı” söylenerek el altından “bizzat Saray’ın direktifiyle olduğu” şâyiası, Demirtaş’ın “Beni uzay mekiğiyle Mars’a da götürseler durum değişmez” ifadesiyle “atraksiyon” da boşa çıkarıldı. 

En son heyetlerin İmralı’ya gidip geldiği dönemde MİT Müsteşarı’nın görüşme isteğini kabul etmediğini söyleyen Demirtaş’ın “Bana Öcalan’ın yerine geçme teklifi yapıldı, reddettim” sözleri, baştan beri dayatılan manipülasyoların ifşaatı oldu. 

Kısacası düşmanlaştıran ikiyüzlü sathi ve sahte siyasi komplolar hep akıbetsiz kaldı.  

...***

Akın Aydın 6 Aralık tarihli Yenimesaj gazetesinde, " Dünyada ekonomik kriz olduğu iddia ediliyor"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Dünyada bir ekonomik kriz olduğu iddia ediliyor. Hayır. Dünyada az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kriz hep vardı. Gelişmiş ülkelerde yoktu. Şimdi gelişmiş ülkelerde yaşanan krizleri, 'dünya krizi' olarak adlandırdılar ve bu krizin sebepleri olarak da enerji fiyatlarındaki yükseliş, yaşanan siyasi problemler, emperyalistlerin yaptırım kararları ve dünya tedarik zincirinde oluşan kesintiler, aksamalar olarak sıraladılar."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadeelre yer veriyor:

...***

Yani ortadaki krizin sebebi dünyada enerji kaynaklarının tükenmesinden dolayı değil.

Yani dünyadaki krizin sebebi toprağın kuruyup, gıda ürünleri vermemesinden dolayı da değil.

Yani dünyadaki krizin sebebi uçak, gemi ve karayolu taşımacılığından kullanılan araçların tükenmesinden ötürü de değil. 

Yani dünyadaki krizin sebebi para yokluğundan ötürü de değil.

Neden o zaman?

Emperyalist Haçlı batının (ABD-AB-İsrail) dünya egemenliğini korumak, rakiplerini bitirmek ve inançlarının gereği olarak 'Arz-ı Mevut ve Tanrı Krallığı' hedeflerine ulaşmak için planladıkları oyunlar ve attıkları adımlardır.

Emperyalistlerin bu hesabı döndü, dolaştı kendilerini vurdu. Batılı insanlar 'kemer sıkma' politikalarına yabancı oldukları için karşılaştıkları tek rakamlı enflasyona ve vergi artışlarına anında tepki gösterdiler. Gösteriler, grevler, iş bırakmalar peş peşe gelmeye başladı.  

Batıda yaşayan insanlar petrol, doğalgaz fiyatlarını, Rusya ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmeleri vs. sorgulamıyor. 

Kazancıyla-alım gücüne bakıyor ve bunun hesabını hükümetlerine soruyor. Diğer ifade ile batıda artık kapitalizm ve serbest piyasa ekonomisi sorgulanıyor.

Batılı devletler bu sorgulamayı bitirmek için polisiye tedbirleri değil ekonomik adımları devreye koyarak çok tanıdık adımlar atıyor, kararlar veriyor ve uygulamalara geçiyorlar. 

Ülkemizde kriz var mı? Hiç bitmedi ki! Bugün Sayın Erdoğan'ın sağ ve sol kolu mesafesindeki Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş'un 2004 ile 2010 yılları arasındaki söylemlerine bakın. Yaşadığımız krizi ve ekonominin nasıl çökertildiğini çok iyi anlatıyorlardı. 

Bugüne gelince! İktidar kriz konusunda net değil. Dünyada kriz olduğunu kabul ediyor ama ülkemizdeki krizin büyütülmemesi gerektiğini, vurgulamayı da ihmal etmiyor. 'Her şeye rağmen büyüyoruz, yaptık yine yaparız, bunu da aşacağız' cümleleriyle birilerini teskin ediyor.

Ekonomistler ise hem dünyada, hem de ülkemizde kriz olduğunu kabul ediyor. Faiz, finans, üretim, maliyet gibi birçok kavramları sebep ve sonuç ilişkisi içerisinde uzun uzun anlatıyorlar.

Ama asıl sebep ve sonucu direk olarak söyleyemiyorlar. 

Çöken kapitalizmdir, serbest piyasa ekonomisidir. Bu çöküş batıda enflasyon olarak tecelli ederken Afrika'da sömürü, bizim coğrafyamızda ise kan ve vahşet olarak kendini göstermektedir. 

Para basma hakkına sahip olan bu banka, dünyayı sömüren 20 aileye aittir.

Asgari ücreti artırmak var mı? Var, dünya uygulamaya başlıyor. Yeni sistem, Milli Ekonomi Modeli. Yeni sistem dediğimiz bu. 

Ben bunu size verileriyle ispat ederim. Dünya buraya gidiyor. Biz, sistemi değişeceğiz. Paraya olan tarifi değiştireceğiz…

Ben, size bir örnek vereceğim. Türkiye'de bir baraj yapacağız. Su benim, beton benim, işçi benim, toprak benim, her şey benim… Ben, barajı yapmak için yurtdışından hazine kredisi bekliyorum, döviz bekliyorum. Niye? 

İşte Milli Ekonomi Modeli diyor ki kendi paranı bas, ver bu adama. Gayrisafi Milli Hasılan karşılığında para bas diyor…