Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: Asgari ücret toplantısı öncesi TÜRK-İŞ iktidara rest çekti: 'Masadan kalkarız'
Star:
Selçuk Bayraktar yeni projesini açıkladı: Gözümüzü oraya diktik
Yeniçağ:
İstanbul'da yeni yılda 2 metro hattı hizmete giriyor. Açılışları arka arkaya yapılacak
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Faruk Çakır 17 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, " Tasarruf kampanyası başlasın!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Ülkemiz sıkıntılarıyla beraber ‘israf denizi’nde yol almaya çalışıyor. Ukrayna’da devam eden savaş sonrası bütün dünya enerji krizine sürüklendi ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere çoğu ülke kendi imkanları nispetinde tasarrufa gittiler. Dünyada tasarruf kampanyaları yapılırken Türkiye’de bu yönde ciddi bir adım atılmaması izah edilebilir mi? Koç Üniversitesi Ekonomi Profesörü Selva Demiralp, haklı olarak şöyle demiş: “Evlerde, AVM’lerde, okullarda, merkezi ısıtma olan diğer mekânlarda sıcaklık neden bu kadar yüksek tutuluyor? Küresel bir enerji krizinin ortasındayken, (...) enerji tasarrufunu destekleyecek yönlendirmeler boynumuzun borcu.”"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Sosyal medya hesabındaki bu haklı hatırlatma üzerine yorum yapan batı takipçilerin uyarıları da dikkat çeki. Bu uyarıların bir kısmı şöyle:
“Bankaya gidiyorum sıcaklık 30 derece. Siz yazın 30 derecede klima açmıyor musunuz diyorum burayı soğutmak için. Şimdi neden 30 yapmaya uğraşıyorsunuz? Ama anlayan yok. Ortam sıcaklığı 21-22 olmalı en fazla.”
“Ülkeyi idare edenler, ‘Bolluk içindeyiz. Avrupa da o yok, bu yok’ algısını sürdürdüğü müddetçe vatandaş tasarruf yapmaz.”
“Çanakkale AVM’de 40 dereceydi mağazalar, 10 dk duramadık içerde, haklısınız.
“Çok doğru, merkezi ısıtma olan yerler o kadar sıcak ki kışın ortasında pencereler hep açık.”
“Kesinlikle katılıyorum hocam, yurtta kalıyorum ben sabah akşam klimalar açık, asla tasarruf yok. Bu ekonomik şartlarda nasıl bu kadar rahat olabiliyorlar anlamıyorum. Isınması lazım evet, ama sürekli açık olması çok sıkıntılı.”
“Üniversitede boş sınıflarda kaloriferler açık oluyor kış aylarında. Her sınıfın ders programına göre açılıp kapanan bir ayarlama iyi olabilir.”
Yapılan yorumlara itiraz etmek mümkün mü? Ayrıca, mesela ‘boş sınıflar’ın ısıtılmasına ihtiyaç var mı? Bilhassa lojmanlarında kaloriferlerin ihtiyaçtan fazla yakılması ve serinlemek için pencerelerin açılmasını kim izah edebilir?
Maalesef bu meseleye “Böyle gelmiş, böyle gitsin” anlayışıyla yaklaşılıyor. Çok az bir gayretle büyük bir tasarruf elde edilebilir.
Bir misal de mahallemizden verelim: Geçen gün gece vakti mahallemizdeki parktan geçtim. Park yenilenmiş ve adım başı ışıklarla donatılmış. Her yer gündüz gibi aydınlık. Belki insanların hoşuna gidiyor, ama bu hata ve israf değil mi? Sabaha kadar o lambaların yanması milletin malını israf anlamına gelmez mi?
Kış aylarında boş kalan köylerdeki (Mesela, Senoz Vadisi-Çayeli) sokak lambalarının yanması da israftır, onu da unutmuş değiliz.
Her adımda israfa hayır diyelim ve hemen bugün ‘tasarruf kampanyası’ başlatalım!
...***
Mustafa Balbay 17 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " Senaryo enflasyonu!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Enflasyonun sadece ekonomide olacak hali yok ya, elbette siyasette de olur. Bugünlerde Ankara’da metrekareye dört senaryo düşüyor. İktidardan muhalefete nereye elinizi atsanız, yabana atılmayacak bir senaryo sizi karşılıyor. Millet İttifakı önceki gün masadan platforma taşındı. 6 parti Saraçhane’de buluştu. Bu buluşma sürecinin her aşaması beraberinde senaryo üretti."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Akşener’in “ilk giden siz olun” heyecanı kamuoyunda büyük kabul görürken İmamoğlu’na ilişkin öteden beri söyledikleri de hemen yanına kondu. Sonuç:
Akşener, İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istediğini ilan etti!
Kılıçdaroğlu’nun Saraçhane konuşmasında, “Kimse İmamoğlu’nun İstanbul’a hizmet etmesini engelleyemez” sözü, Almanya ziyaretinin yanına kondu. Sonuç:
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’na, “Sen belediye başkanısın otur oturduğun yerde” demiş oldu!
İmamoğlu’nun kürsüden hiç inmemesi kendisini biraz da “sunucu” konumuna sokarken şu senaryoyu da öne çıkardı:
Bu Ekrem Bey, aldığı yetkiyi kolay kolay devreder mi?
Cumhur İttifakı’nın senaryo gücünü de yabana atmamak gerek.
Erdoğan’ın İmamoğlu kararından mutlu olmadığı, kendi dışında geliştiği kulisi birkaç ayrı kanaldan yürüyünce akla şunlar geldi:
A- Sürecin Saray’ın istediği gibi gitmeme olasılığına karşı konu çatallaştırılıyor.
B- Bu doğru olabilir, son zamanlarda pek çok konu Erdoğan’ın bilgisi dışında gelişiyor. AKP içinde güç odakları belirdi.
C- Yargıda MHP’nin ağırlığını da göz ardı etmemek gerekiyor. İmamoğlu hâkimi daha önce Çakıcı’nın yeğenine beraat vermiş.
D- Hiçbiri... Bütün ipler Erdoğan’ın elinde. Senaryoları yazıp yöneten o!
Doğru şık olarak “D”yi işaretlemek daha akılcı görünüyor.
Bunların altına Erdoğan’ın, “Bu benim son seçimim. Son kez destek istiyorum” dedikten sonra, siyasetten hiçbir zaman çekilmeyeceğini açıklamasını da koyalım.
İmamoğlu kararının ardında ne yatıyor sorusunun yanıtı da çatallı:
A- Erdoğan’ın tek derdi var, İstanbul. Hâlâ bunun acısını yaşıyor. Seçime Tevfik Göksu’nun İstanbul Belediye Başkanlığı’nda gitmek istiyor.
B- Erdoğan’ın tek derdi var, önümüzdeki seçimi kazanmak. İmamoğlu’nun adaylığını devre dışı bırakmak için yargı devreye sokuldu.
C- Erdoğan seçimi kazanmak için İmamoğlu’nu engellemekten çok Millet İttifakı’nı parçalamak gerektiğini düşünüyor. Yasak bu yüzden geldi.
D- Erdoğan, rakibini belirleyecek partinin CHP olduğunu biliyor. CHP’yi ikileme sokmak, “Kemalciler-
E- Hepsi. Burada doğru şık sanki E! Senaryoları bırakıp görünen gerçeğe gelirsek... Yüzyılların birikimi atasözlerimizden biri şudur:
Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz! 20 yıllık AKP iktidarlarından sonra geldiğimiz nokta, değişim diyor. Erdoğan uzun zamandır millete sabır öğütlüyor. O sabır, sandığa kadar!
Bugünkü tabloda böyle bir iktidarın değil yeniden işbaşına gelmek, barajın altında kalması gerekir. “Devleti ele geçirdim, iktidarı bırakmam” demek ne olursa olsun sürdürülebilir bir durum değil. İmamoğlu’na siyaset yasağının devamında HDP’yi kapatma davasının geleceği konuşuluyor. Bütün bunları toplarsak, atılan adımlar önümüzdeki seçimleri kazanma çabasından çok, seçimi kaybedeceğini görüp çırpınmaya benziyor. Bu tür çırpınışlar da çıkıştan çok, daha fazla batışı getirir. Siyasi tarihimizde bunun pek çok örneği vardır.
...***
Remzi Özdemir 17 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Borsada ihale kime kalacak?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Borsa aylardır yükseliyor. Bir gün çeşitli sebeplerle düşüyor ertesi gün tekrar rekor yükseliş kaydediyor. Dünya borsaları yüzde 3 düşüyor bizim borsamız o gün tam tersi yüzde 7 yükseliyor. Gırtlağa kadar yüzde 8-10 faizli devlet tahvili alan ve olası bir faiz artışında büyük zarar yazacak olan bankalar, dolar bazında ucuz diye yüzde 200 primli fiyattan halen alıcı buluyor. İktidarın kontrolündeki kamu bankaları bile tavan tavan gidiyor. Peki borsa neden yükseliyor? Borsanın yükseliş nedenleri şunlar:"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Dolar bazında çok ucuz. İyi de senin ülkende sağlıklı bir borsa yok ki dolar bazında hesap edesin. Her şeyin akıl dışı, iktisat dışı. TL ile alıp sattığın ve tamamen kendi içinde lokal döndüğün bir borsada hisselerin dolar bazında ucuz olduğunu söylemek ne kadar mantıklı.
Hisseleri alan yerli yatırımcı. Kurumsal tarafta yatırım fonları var, bireysel emeklilik fonları var. Yani bunların dışında tek bir lot yabancı alımı yok. Sana göre pahalı hatta dolar bazında yüzde 100 pahalı hisseyi almak ne kadar mantıklı? Bugün kârı yüzde 200 artan şirketler enflasyon muhasebesine geçtiğinde ortada reel bir kâr olmadığı görülecek. Bunu herkes biliyor. O halde neyin kârını satın alıyorsun?