Şubat 21, 2023 08:44 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Yurttaş müteahhitle yalnız kalıyor, deprem yoksulun sorunu

روزنامه ملی:

ارزن İttifakı, deprem dosyası hazırlıyor

ینیمساج:

'Büyük deprem Antakya fayını tetikledi'

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Mustafa Karaalioğlu 20 Şubat tarihli Karar gazetesinde, "Deprem bilim kurulu oluşturmanın vakti geldi"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Depreme dair bildiklerimize ilaveten tecrübe ettiğimiz şudur. Siyaset sınıfı deprem hakkındaki bütün bilimsel ve tecrübi bilgiyi ihmal eder, yok sayar, umursamaz ve o bilgiden kaçar. Maraş Depremi'nin kısa ve net özeti de budur. Her şey apaçık bilinirken binaların yıkılmaması için de yıkıldıktan sonra insanların enkazdan kurtulması içini de tedbir alınmamış olması bunu göstermektedir."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Depremi anlamak ve izini sürmek için yüzlerce bilim adamı çalışırken, onların emeğini siyasetin körlüğüne heba etmeye devam edersek, şimdiden sonra da olacak olan Maraş dahil bugüne kadar yaşadığımız facialardır. 6 Şubat’tan bugüne kadar ilgili bakanların aciz açıklamalarına ve “devlet adına” konuşanların meseleyi anlamaktan uzak, öfkeli ve tehditkar dillerine bakınca anlaşılan da budur.

Nüfusunun yarıdan fazlası hala deprem riski altından olan Türkiye’nin kaderi hala Maraş Depremi’nde enkaz altında kalan siyasete baştan sona emanet edilebilir mi? Ülkenin bir daha böyle bir risk alma lüksü olabilir mi? Kendini bu kadar aşikar eden bir felaketin her aşamasını ıskalayan bir anlayışa deprem güvenliği görevi tekrar verilebilir mi?

Bilim adamları, akademisyenler ve deprem araştırmacıları haklı çıktı, siyaset yetersiz kaldı. Gerçeği göremedi, görse de umursamadı, umursasa da çaresiz kaldı. Geçmiş örneklerden de biliyoruz ki siyaset, iktidar ve hatta kurumsal yapısıyla devlet, deprem karşısında hep böyleydi ve böyle olmaya devam etmeyeceğine inanmak zor. Zira, her defasında “bu son”du, “gereken ders alınacak”tı ve “vatandaş bir daha nerede bu devlet demeyecekti” vs... Ne son oldu ne ders alındı ne de vatandaşın enkaz altından yükselen feryadı kesildi.

Türkiye’nin depremle mücadelesini; yani ülkeyi depreme hazırlıklı hale getirme sürecini yönetmek için artık bir bilim kurulu kurulması gerekmektedir. Nasıl Kovid salgınında oluşturulan bilim kurulu, yapılacak ve yapılmayacakları belirlediyse deprem bilim kurulu da böyle bir görevle mücadelenin merkezine oturtulmalıdır. Bilim kurulu, nerelere bina yapılacağı, nelere yapılmayacağı, nerelere kaç katlı veya nerelere hangi evsafta bina oturtulacağı ya da deprem öncesi sonrasında hangi servislerin, hangi standartlarda verileceğini çalışmalıdır, belirlemelidir. İktidarlar da bu plana uygun olarak dönüşümü yönetmelidir. Uygulama yine iktidarda olsun, yine imzayı siyaset atsın; hatta yine istediğine istediği ihaleyi versinler ama yeter ki yaptıkları binalar fay hattı tehdidinden uzakta ve en şiddetli depreme karşı dirençli olsun. Yani, yeter ki insanlar yeni bir depremde enkaz altında kalmayacak bir hayat garantisine sahip olsunlar. Ölmesinler…

...***

Mehmet Kara 20 Şubat tarihli Yeniasya gazetesinde, " Seçimler ertelenemez!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Kahramanmaraş merkezli yaşanan 6 Şubat depremi 10 ilimizde yol açtığı yıkımın enkazları henüz ortada iken ve acılar taze iken seçimlerin ertelenmesi gündeme geldi. 10 ilde OHAL ilân edilmesi kararı ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın depremzedelerin evlerinin yapılması için “bir yıl süre” istemesi, “Acaba iktidar seçimi ertelemeyi mi planlıyor?” sorusunu da akıllara getirdi."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor: 

...***

DP Genel Başkanı Gültekin Uysal peşpeşe sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda “Erdoğan’ın ‘bana 1 yıl verin’ sözünden anladığımız, 18 Haziran 2023 seçimini YSK eliyle ‘seçmen kütüklerinin fiili imkânsızlık nedeniyle hazırlanamaması’ gerekçesiyle muhtemelen yerel seçimlerle birleştirmek! Çünkü seçime yönelik tüm popülist kurgusu bozuldu! AKP açıkça Anayasayı çiğnemek niyetindedir!” derken,  ‘Savaş hali’ dışında seçimi ertelemenin mümkün olmadığını dile getirdi.

Millet can derdinde iken böyle bir tartışma nereden çıktı? 

Bütün bunlar olurken, Meclis eski Başkanı Bülent Arınç, seçimlerin “ivedilikle” ertelenmesi gerektiği çağrısında bulunurken üç ayrı tarih verdi. Arınç seçimlerin 2024’te mahalli seçimlerle birleştirilmesi, Kasım 2023’te yapılması veya bütün partilerin mutabık kalacağı bir tarihte seçimin yapılması seçeneklerini sundu. 

Muhalefet partilerinin liderleri özellikle de Millet İttifakını oluşturan partilerin genel başkanları anayasayı referans göstererek “savaş ilânı” dışında Meclis’in böyle bir karar alamayacağını aksinin “sivil bir darbe” olacağını vurguladılar. 

Peşinden çok az sayıda hukukçu seçimlerin ertelenebileceği gerekçelerini ileri sürse de, büyük bir çoğunluk böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyledi. 

Cumhur İttifakı’nı oluşturan partiler ise bu tartışmalara pek girmeyerek net olmayan ifadelerle kamuoyunun tepkisini takip etmeyi tercih ediyorlar. 

Normal zamanında yapılırsa 18 Haziran, erkene çekilirse 14 Mayıs’ta yapılması beklenen genel seçimlerin deprem nedeniyle ne zaman gerçekleştirileceği yüksek sesle olmasa da siyaset kulislerinde konuşulmaya başlandı.

...***

Remzi Özdemir 20 Şubat tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Ne zaman bu kadar kötü olduk!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye tarihî acıyı Kahramanmaraş merkezli depremle yaşadı ve halen yaşıyor. Günlerdir enkaz altında çıkartılmayı bekleyen insanlar ve on binlerce cenaze var. Bölgede sert bir kış hüküm sürmekte ve binlerce çocuk, kadın, yaşlı sokaklarda yaşıyor. Türkiye adeta tek vücut olan ve bu insanları acısını yüreğinde yaşıyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Yardım için adeta çırpınıyor. Tarlasını satıp yardım yapan, emekli maaşını verenlerden tutun da çocuğunun kumbarasındaki parayı bile depremzedeler gönderenler var. Beni duygulandıran ise binlerce hacı ve umre adayı kutsal yolculuktan vazgeçip bu parayı depremzedelere bağışladı. Türkiye böyle yüce gönüllü insanların yaşadığı mübarek insanlara sahip. Tabii ki bir de Türk'e yakışmayan başkalarının acısından kazanç sağlamaya çalışanlar var. Bir ekmeği 15 liraya, battaniyeyi iki katına satanları söylemiyorum. Benim eleştirmek istediğim kesim borsacılar.

Vicdanını enkaz altında bırakan bir avuç borsacılar. Borsa yönetimi basiretsiz tüccar gibi hareket ederek deprem günü ve ertesi 2 gün açık tuttu. Burada hisselerde büyük değer kaybı yaşandı. Borsa yönetimi ve Katarlı ortak büyük tepki aldı ve kapatıldı.

Ancak o 3 gün ve tekrar açıldıktan sonraki günler "vicdanı yaralayan bunlar Türk mü?" diye sorduğumuz çirkin olay yaşandı. Depremle birlikte demir çelik, boya ve inşaat şirketlerinin hisseleri tavan oldu. Günlerdir de tavan gidiyor. Onlara göre yıkılan binalar yeniden yapılacak ve bu şirketler çok para kazanacak. Borsada adam gibi adamlar ellerinde bulunan ve deprem öncesi bile aldıkları demir ve inşaat şirketi hisselerini sattılar. Başkalarının acısı ve kanı üzerinden elde edilen kazanç ahlaki değildi.

Birileri bunu yaparken birileri de adeta bu hisseleri manipüle ettiler. Enkaz altından çıkan her cenaze bu hisselerin biraz daha kapışılmasına ve dolaysıyla yükselmesine neden oldu.

Sonuç olarak şu ana kadar 40 bine ulaşan cansız beden ve 100 bini geçen yaralının kanı kullanılarak elde edilen milyonluk bir kazanç ortaya çıktı.

کیمی آغلادی کیمی گولدو، کیمی د ولدو...

Böyledir bu dünyanın düzeni... Ancak benim anlayamadığım، bu insanlar ne zaman bu kadar kötü oldular. Ne zaman başkalarının acıları üzerinden para kazanmayı helal gördüler….