Mart 14, 2023 11:29 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Bakan Soylu’nun halktan kahvaltılık, çay, şeker istemesi tepki çekti: Toplanan paralar nerede?

Star:

Yeni krizin eli kulağında: 6'lı masada ortalık yine karışacak

Milli gazete:

Geri sayım başladı: CHP zorlu seçim için harekete geçti

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Orhan Bursalı 13 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesinde," Seçime giderken... İlginç günlere doğru"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Düşündüler taşındılar işler daha da kötülemeden, millet ekonomik kriz içinde daha çok boğulmadan, hazır EYT vb. paralarını almaya başlamışken, asgari ücret giderek iyice suyunu çekmeden, zor tutulan dolar 20’nin üzerine fırlamadan, bir yıl içinde depremde yıkılan tüm evleri yapacağız sözünü vermişken ve ihaleleri şirketler arasında dağıtmışken ve halkta bak yapıyorlar umudunu yeşerttiklerini düşünürken......erken seçime gidildi."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Konutlar, propagandanın başına oturacak, somut iş için. Tabii yol köprü vb. gibi yaparsa Erdoğan yapar propagandası eşliğinde...

Tabii, 50 bin kadar insanımızın ölümüyle, kurtarılabilecek insanların kurtarılamamasıyla, bölgeyle ilgili AFAD dahil deprem bilimcilerin “Burada deprem olacak” raporlar karşısındaki vurdumduymaz davranmakla zerre ilgileri yoktur...

İmar barışı kepazelikleriyle de... (Barışan kaç vatandaş parasını verdiği enkazın altında kaldı, keşke listeleri bulunsa da isim isim araştırılsa!) 

Zaten ekonomiyi de yabancılar batırmıştı...

Seçimi kazanabileceklerini düşünüyorlar. Anketlerde yüzde 40 gibi oy alabilecek sonuçlar açıklanıyor. Nasıl olur diye düşünüyor millet... Bunca yaşanan krizlerden ve vurdumduymazlıklardan... sonra. Şüphesiz pek çok neden sayılabilir, ama hepsinin ortak noktası olarak seçmen, yurttaş arasında “kendi ve ülke çıkarını düşünme” rasyonalitesinin (akılcı karar-düşünme) ortadan kalkmasını gösterebilir miyiz? Muhalefet üzerinde yaratılan düşman algısı, tamam. Büyük ve dünya lideri propagandası ve imajı... Ekonomik çıkar dağıtımlarıyla yaratılan AKP sınıfı...

Medya-kamuoyu manipülasyonuyla gerçeklerin yerine yalanları geçirme avına takılan yığınlar...

Ve halkımızın bir kısmı eleştirirken, yakınırken bile onları hâlâ “devlet büyüklerimiz” olarak görmeyi sürdürmesi...

14 Mayıs yani iki ay sonra sandıklara nasıl bir ortamda gideceğiz?

Şu okurum gibi soruyorum: 

“Erdoğan’ın ‘Sandıklara sıkı sıkı sarılacağız’ açıklamasının ardındaki düşünce sizi endişelendirmiyor mu? Devleti, yargısı, polisi, jandarması hep ellerindeyken, Erdoğan’ın bu demecinde ne demek isteniyor? Önceden gördüğümüz dışarıda paramiliter yapılar ve devlet güçlerine yerleştirilmiş yine özel külahlıların bu ‘sıkı sıkıya sarılmakla’ bir ilgisi olabilir mi? Güneydoğu bu açıdan sakin mi geçecek? Tarikat ve fedailerine, organize suç örgütlerine iş düşecek mi? Sıkıyönetim falan çağrılır mı?”

Daha çok şey yazmış ama pek çoğu ülkem için kötü bir fantezi olacağı için yer vermiyorum.

Şu aşamada normal olarak seçimi kaybedecek bir iktidar görüntüsü var.

Bunu sahada salt propaganda ile tersine çevirebileceklerini mi düşünüyorlar? Hiç bilmiyorum. Aklıma birden “Bunları not alıyoruz” tehditleri geldi üstelik.

...***

Mehmet Ocaktan 13 Mart tarihli Karar gazetesinde, " Altılı Masayı millet yeniden inşa etti…"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Farklı eğilimlere dayanan yapısı gereği her zaman siyasi fay hatlarının yakınında yer alan Millet İttifakı, on gün önce sonuçları itibariyle yıkıcı olmasa da ciddi bir sarsıntı yaşadı. Altılı Masada yaşanan bu deprem özellikle Cumhur İttifakı’nda adeta bir sevinç dalgası yaratırken, bütün değişim umutlarını Millet İttifakı’na bağlayan geniş halk kitlelerinde ise derin hayal kırıklıklarına yol açmıştı."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Ancak İYİ Parti’nin o kararı sonrasında öyle bir toplumsal değişim dalgası yükseldi ki bir anda siyasetin ezberleri bozuldu ve muhalefetin bütün aktörleri bu değişim dalgasıyla birlikte her şeyi yeni baştan konuşmak zorunda kaldılar.

Bu kriz bir bakıma Millet İttifakı’nı adeta yeniden inşa etti, hem de eskisinden daha sağlam… Ve bu sarsıntı süreci bir gerçeği net olarak ortaya koydu ki geniş toplum kesimleri iktidar değişimini her şeyden çok istiyor.

Toplumsal değişim talebinin hangi boyutlarda olduğunu anlamak için Altılı Masada yaşanan 72 saatlik kriz sürecini iyi analiz etmek gerekiyor.

Hatırlayalım, Altılı Masadaki krizin yaşandığı o günlerde Türkiye hala deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışıyordu. İşte böyle bir ortamda bile Türkiye neredeyse felaketi unutmuş, masadaki krizi konuşur hale gelmişti. Felaketin bir saniyeliğine bile olsa unutulması elbette büyük bir talihsizlik… Ama bir gerçek de var ki Türkiye şu anda eşi benzeri görülmemiş bir yönetim krizi yaşıyor, deprem felaketiyle birlikte toplum bu acı gerçeği yakinen gördü ve resmen Altılı Masaya el koydu…

Ayrıca unutmayalım o günlerde sadece muhalefet medyasının değil, iktidar medyasının da tek gündemi Altılı Masa olmuştu neredeyse… İktidarla aynı dalga boyutunda yayın yapan gazete ve televizyonlar, “Yaşasın muhalefet dağılıyor, artık iktidarın önü sonuna dek açıldı, Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdiden balkon konuşmasını yazmaya başlayabilir” havasındaydılar.

Muhalefette ise derin sessizlik ve umutsuzluk hakimdi, zira Altılı Masanın dağılması demek, iktidar değişiminin ebediyyen imkansız hale gelmesi anlamını taşıyordu.

Kısacası iktidar değişimine umut bağlayan kesimler, yaklaşık 72 saatlik krizin yani Millet İttifakı’nın yokluğunun ülkede yaratacağı boşluğun ne kadar sarsıcı olduğunu görmüş oldular. Bu yüzden de masa yeniden ayağa kalktığında Millet İttifakı bugüne kadar sahip olmadığı bir psikolojik üstünlüğe kavuştu. Ve bu vesileyle de masa, aynı zamanda kriz çözme kabiliyetini kanıtlamış oldu.

Hatırlayalım, Millet İttifakı’nın 6 Mart gecesi Saadet Partisi’nin önündeki büyük kalabalıkla birlikte verdiği o tarihi fotoğraf, geniş halk kitlelerinde umut dalgası yaratırken, Cumhur İttifakı’nda da telaşlı bir hareketliliği beraberinde getirdi.

...***

Mehmet Kara 13 Mart tarihli Yeniasya gazetesinde, " Seçim startı verilirken"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye seçim sath-ı mailine girdi. Yaklaşık iki ay sonra seçimler yapılacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir karar alıp alamayacağı tartışmaları arasında Cuma günü seçim kararını açıkladı. Cumartesi günü de Resmî Gazete’de yayımlandı."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor: 

 ...***

28 Şubat 2022’de ilk toplantısını yapan Millet İttifakı “Anayasa Değişiklik Önerisi” ve seçim beyannamesi niteliğindeki “Ortak Politikalar Mutabakat Metnini” açıkladıktan sonra cumhurbaşkanı adayını da açıkladı.  

Cumhur İttifakı’nın adayı aylardır belli olmasına rağmen hukukçular tarafından üçüncü kez aday olup olmayacağı tartışılıyor. Ağırlıklı görüş, mevcut anayasaya göre olamayacağı yönünde. Son sözü Yüksek Seçim Kurulu söyleyecek. Aday listeleri kesinleşince bu durum netleşecek. Ama netice bugünden belli gibi…  Seçimler 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli iki deprem faciasının gölgesinde yapılacak. Seçimin ana gündemi de deprem olacak.  

Ülkede büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. İşsizlik arttı. Asgari ücrete yapılan zam daha yılın ilk iki ayında eridi. Vatandaşların büyük bir kısmı açlık sınırının altında. 85 milyonluk nüfusun yüzde 80’inden fazlası ise yoksulluk sınırında. Adalette sıkıntılar var. Ancak deprem faciası bunların üstünü örttü. Bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ çadır gitmeyen yerler var. Konteyner alanları oluşturulmaya çalışıyor. İşte böyle bir ortamda bölgede seçim yapılacak. Sıkıntılar olmaması için tek görevi seçim yapmak olan YSK bunun çaresini bulmak durumunda kalacak.

Seçim döneminin en büyük sıkıntılarından birisi de kampanyalardaki siyasetin dili olacak. Temennimiz, bundan önceki seçimlerde yaşadığımız kutuplaştırıcı dilin, resmi rakamlara göre 47 bin insanın vefat etmesine yol açan büyük deprem felaketini de düşünerek daha kırıcı olmaması. 

Ancak iki futbol karşılaşmasında yaşanan “hükümet istifa” tezahüratlarına gösterilen aşırı tepki ve arkasından iki takımın karşılaşması öncesi ve sonrasında kullanılan üsluba bakılırsa bu temennilere pek kulak asan olmayacak.  

Maalesef bazı siyasetçilerin saldırıya uğrayan takıma gösterdikleri tutum ile karşı takıma “selâm çakması” üslubun düzelmeyeceğinin ilk işaretleri oldu. Ümit ediyoruz ki, mesele burada kalır.  

Siyasetçinin görevi kargaşa çıkartıp milleti kutuplaştırmak olmamalı. Tam tersine böyle olayları yatıştıracak sözler söylemelidir. Siyasetçi millete karşı sorumludur ve temsil gereği kullandığı ifadelere de dikkat etmek zorundadır.  

Diğer takımı destekleyen de tıpkı olay çıkaran takımı destekleyenler gibi “ırkçı” ifadeleri bırakması gerekiyor.