Türkiye'den köşe yazarları
Yeniasya: Piyasalar yangın yeri
Cumhuriyet:
Seçim güvenliği gündemde
Karar:
Erdoğan Karadeniz gazı için tarih verdi
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Cevher İlhan 14 Nisan tarihli Yeniasya gazetesinde, “İktidarın sırıtan “seçim vaadleri””başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Yirmi bir yıldır iktidarda olan AKP’nin sanki bunca senedir muhalefette imiş gibi yine “yapacağız’ - ‘edeceğiz!” söylemleriyle dolu “seçim beyaannâmesi”nde özellikle muhalefetin verdiği vaadlerin tekrarı her haliyle sırıtıyor. Bilindiği gibi daha önce de emeklilere iki dini bayramda ikramiye bağlanması, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi, öğrencilerin Kredi ve Yurtlar Kurumundan aldıkları kredi borçlarının faizlerinin silinmesi ve EYT’lilerin haklarının iadesi gibi birçok konuda önce muhalefetin verdiği vaadler Cumhurbaşkanı’nca tekrarlanıp yerine getirilmişti.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Bundandır ki Erdoğan bir yurtdışı gezisi dönüşünde havada “O söyler, biz yaparız” ifadesi siyasi mahfillerde ve sosyal medyada âdeta bir slogan haline gelmişti.
En son vaadlerin arasında “millet ittifakı” ortak adayı Kılıçdaroğlu’nun baştan beri “her âilenin asgari gelir güvencesi olacak” sözüyle verdiği “âile destek sigortası”nın iktidar partisinin seçim vaadleri arasında aynen yer alması, yirmi bir yılda yapamadıklarının ikrarı olarak kayıtlara geçiyor.
Keza Kılıçdaroğlu’nun 2021 Eylül’ünde çektiği bir video ile gündeme getirdiği ve bir yıl sonra yenilediği “elektronik eşyalarda gençlere vergi avantajı sağlayan çalışma”nın “yükseköğrenimdeki gençlerimize bir defaya mahsus olmak üzere cep telefonu ve bilgisayar ediniminde vergi muafiyeti sağlayacağız, ayrıca aylık 10 gb ücretsiz internet vereceğiz” diye yazılması dikkat çekici.
Daha da çarpıcısı, “millet ittifakı” Cumhurbaşkanı adayının baştan beri ifade ettiği ve en son Çanakkale’de dile getirdiği “Devlette liyakati sağlayacağız, sözlü sınavı kaldıracağız, KPSS’de ne aldıysanız atamanızı yapacağız” vaadinden birkaç saat sonra Erdoğan’ın açıkladığı partisinin seçim beyannâmesinde “kamuya işe alımlarda mülâkatın kaldırılacak” diye aynen tekrarlanması, “muhalefet vaad eder, iktidar tekrarlar!” tekerlemesini yeniden sözkonusu etti.
Yirmi bir yıldır uygulanmasıyla yüz binlerce gencin göz göre göre “partizanlık”la haksızlığa ve hukuksuzluğa uğratılmasının ardından “mülâkatın kaldırılarak gençlerin sınavlardaki başarı sıralamasına göre işe alımların yapılacağı” vaadi, aslında şimdiye kadar işe girmek için insanların partiye üye olmasını el altından “şart” koşan “partizanlığın” bütünüyle hükmettiği “mülâkat” perdesinde “sözlü sınav” perdesinde “mülâkat”la liyakatin berhava edildiği, başarının âdeta cezâlandırıldığı, torpilin yapıldığı gerçeğinin açık itirafı oluyor.
Özellikle sosyal medyada iktidara en ufak bir eleştiride bulunanların, attığı bir tweetle pahalılıktan yakınanların derdest edildiği vartada bir tek “cumhurbaşkanına hakaret”ten 160 binden fazla vatandaşa soruşturma açılıp 40 bininin cezalandırılması, siyasi iktidarın hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında verdiği vaadlerin altının boş olduğunu ortaya koyuyor.
…***
Ali Sirmen 14 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Seçime bir ay kaldı”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Eğer beklenmedik şeyler olmaz ise seçimlere bir ay kaldı. İçinde bulunduğumuz ortamda, beklenmedik şey diye bir kavram kalmadı. Artık her şey beklenir oldu. Seçime otuz gün kala çok konu var. En önceliklisinden başlayalım. Gelecek Partisi Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favorisi Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı bir suikast girişimi olasılığından söz ederek başta CHP olmak üzere herkesi uyardı.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Selçuk Özdağ’ın duyumlara dayalı uyarısı kimseyi şaşırtmadı. Nitekim bu konuda Erdoğan Toprak da şu açıklamayı yaptı: “Bu konuda duyumlar almadığımızı söyleyemeyiz. Devletin elinde istihbarat imkânı var, bu konuda deneyimli insanlar var. Onlara güveniyoruz.”
Deneyimli, dengeli ve soğukkanlı bir politikacı olan Erdoğan Toprak’ın bu açıklamasının siyasal teamül gereği olduğunu düşünüyorum. Yoksa Kemal Bey’in daha önce uğradığı saldırı, o saldırı sırasında ve sonrasında resmi makamların ve iktidarın tutumu devlete böylesine bir güvenin saflıktan başka bir şey olmadığını göstermeye yeter.
CHP, güvenilmez oldukları kanıtlanmış olanlara güvenmekten çok, kendi genel başkanını, kendi ciddi koruması altına almak zorundadır. Bu konudaki herhangi bir eksiklik, demokrasiye geçişi imkânsız kılacaktır. CHP önlemlerini almakla kalmayıp bu konuda çok endişeli olan kamuoyuna da açıklama yapmak zorundadır.
Bu konunun savsaklamaya şakaya gelir yanı yoktur.
Son zamanlarda hep halkla iç içe olan Kılıçdaroğlu’nun çevresindeki koruma kadrolarının seyreltildiği, güvenlik önlemlerinin gevşetildiği duyumları da kaygıları artırmaktadır.
Her seçimden sonra bütün partilerimizde ama özellikle de CHP’de su yüzüne çıkan şikâyetlerin bu seçimde hem de bu kez misliyle arttığına da tanık oluyoruz. Sıkıntının kaynağında seçmen listeleri var. Adayların önseçimden gelmeyip merkezden tayin edilmesi hep yakınmaya neden oldu. Türkiye’de demokrasiye geçme amacında olduklarını ileri sürenler, önseçimsiz demokrasi olamayacağını, bilmek ve bunun gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Bu sene seçmen listelerinin CHP’de doğurduğu hoşnutsuzluk geçen yıllarla kıyaslanmayacak boyuttadır. Kumpas davalarındaki rezaleter de dahil olmak üzere, AKP’nin eski adalet bakanı olan Sadullah Ergin’in Çankaya dördüncü sıradan milletvekili adayı olması birçokları için tahammül edilebilir gibi değildir.
Bazı kişiler bu durumda, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na verip, milletvekilliğinde TİP’li adayları seçmek gibi yeni seçenekler geliştirmekte.
Sadullah Ergin’in durumunun kolay yenir yutulur cinsten olmadığını kabul etmekle birlikte, bunun ittifakın sonucu olduğunu, başka bir deyişle, onu oraya DEVA Partisi’nin seçtiğini de belirtmek gerek.
…***
Mehmet Ocaktan 14 Nisan tarihli Karar gazetesinde, “Erdoğan’ın AK Parti’den şikayeti var”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim beyannamesini açıklarken bir muhalefet partisi liderini dinliyor hissine kapıldım. Biliyorum ironik bir cümle oldu, ama ne yapalım ki cumhurbaşkanının vaatlerini sıralarken kullandığı dil ve bir bakıma AK Parti iktidarının 21 yıllık icraatlarındaki başarısızlığa yaptığı atıflar başka türlü bir izaha imkan bırakmıyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Seçim beyannamesini açıklarken adeta bir muhalefet partisi lideri edasıyla konuşan Erdoğan’ın ifadeleri dikkatli bir şekilde okunduğunda, AK Parti iktidarının 21 yılda neleri başaramadığı net bir şekilde görülecektir. Bunun için beyannamede yer alan birkaç maddelik vaatlere bakmak yeterli olacaktır, o vaatlerden bazıları şöyle:
-AK Parti döneminde devlete personel alımında konulan ve binlerce genci mağdur eden mülakat sistemini kaldırmayı vadediyor.
-AK Parti’nin 21 yıllık iktidarında alınamayan deprem önlemlerinin yeni dönemde kesinlikle alınacağının sözünü veriyor.
-2023 için vaat edilen 25 bir dolarlık kişi başı milli gelir unutulduğu için, şimdi indirim yapılarak 2053’te 16 bin dolar vadediliyor.
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin sürekli vadettiği ama bir türlü başaramadığı ‘sivil anayasa’yı hayata geçirmeyi vadediyor.
Bir bakıma milletle akitleşme niteliği taşıyan bu seçim beyannamesinden de anlıyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AK Parti iktidarından şikayeti var. Her ne kadar Erdoğan doğrudan adını anarak şikayetlerinin hedefi olarak AK Parti’yi göstermese de doğal olarak insanlar 21 yıllık tecrübeyle o adresi çok iyi biliyorlar.
Bugün itibariyle AK Parti’nin geldiği bu tuhaf durumu izah etmekte güçlük çekiyorum doğrusu…
Düşünebiliyor musunuz, aynı zamanda partinin genel başkanı olan ve 21 yıllık iktidarın tek lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer yeniden iktidara gelirlerse, bizzat kendi icadı olan ve ekonomiyi duvara toslatan “Faiz sebep, enflasyon sonuç” modelinin çöpe atılacağını ve Ortodoks ekonomiye dönüleceğini vadediyor.
En dramatik olanı da neredeyse deprem gerçeğinin günü ve saati bile tahmin edilebilirken, 21 yıl boyunca eli kolu bağlı hiçbir tedbir almadan bekleyip, şimdi yeni tedbirler alınacağını ve binaların bir yılda bitirileceği müjdesini vermek! Madem bu iş seçim beyannamesine yazıldığı kadar basitti, neden yüz bin insanımızın ölmesi, şehirlerin yerle bir olması beklendi?
Açıkçası AK Parti’nin böylesine bir ‘itiraf beyannamesi’ hazırlamasının mantığını anlamak çok mümkün değil. Zira AK Parti her seçim öncesinde yaptığı icraatlarının altını çizer, yeni dönemde hayata geçireceği projeleri sunar ve milletten oy isterdi. Oysa bugün adeta başarısızlıklarını itiraf ederek, “Evet kötü yönettik ama o biz değildik” der gibi bir seçim beyannamesiyle sandığa gidiyor.