Haziran 18, 2023 14:11 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Yeniasya: Yolsuzlukla mücadele niyeti yok

Star:

CHP'deki koltuk kavgasında yeni perde

Milli gazete:

Artan kur asgari ücreti eritti: Açlık ve yoksulluk sınırı arttı!

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Aziz Karaca 17 Haziran tarihli Yenimesaj gazetesinde, "Bakanlar değişti ama bakılan işler aynı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde, ikisi hariç, kabinenin tüm üyeleri değişti ama baktıkları işlerde, kazanlarda kaynayan aşlarda, akıllanmayan başlarda, milletçe görülen düşlerde, yaz ortasında yaşanan kara kışlarda değişen hiç bir şey yok. Bakanlar değişti fakat bakmakla mükellef oldukları alanlarda bir değişiklik olmadı, hatta kötüye doğru değişmelerde artışlar var."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Mesela, hayatın tüm alanlarına, hayat çarkının dişlileri mesabesindeki tüm sektörlere ve tüm ürünlere ok gibi saplanan zamlar, bir türlü dur durak bilmedi.

Mesela, yeni kabine iş başı yapar yapmaz, paramızın pula dönüşme süreci rüzgârlarla yarışır hale geldi, döviz kurları dörtnala koşuyor, haliyle çarşı-pazardaki ve mutfaklardaki yangın, tarifi imkânsız boyutlara ulaştı.

Bakanlar değişti ama, bakış açıları değişmedi, dertlere derman bulma ve problemlere çözüm üretme metodları değişmedi, bu yüzdendir ki, demet demet dertlerin, günden güne sadece demetleri artıyor.

Bakanların değiştiğini duyduk ama, neredeyse tüm bakanlıkların etrafında kümelenmiş olan çoklu maaş şebekelerinin dağıtıldığını duymadık.

Mesela, yüzde doksanlara, hatta yüzde doksan dokuzlara varan sapmaları ile hazineye kambur üstüne kambur olmuş olan akıl almaz ihalelerin iptal edildiğine dair, hiç olmazsa garanti edilen ödemelerin dövizden TL'ye çevrildiğine dair bir hayır haber duymadık.

Bakanlar değişti ama, hemen hemen tüm bakanlıklarda diz boyuna ulaşmış olan israfa, saçıp-savururcasına harcamalara bir sınırlama getirildiğine dair bir habere rastlamadık.

Seçim sürecinde sıkça konuşulan şu sığınmacılar meselesine, yabancılara konut satışının hiç olmazsa üç-beş sene yasaklanması konusuna, ilgili bakanların ve bakanlıkların bir neşter vurduğuna dair müjdeli haberler duyamadık.

Özellikle büyük şehirlerde, kiracı-mal sahibi kavgaları neredeyse her gün yazılı ve görsel medyada haber olduğu halde, çiçeği burnunda yeni hükumetin bir türlü ilgi alanına girmediğini görüyoruz.

Evet, bakanlar değişti ama, bakanların baktıkları işlerde, bakmaları gereken alanlarda kayda değer, dişe dokunur bir değişme henüz görülemedi ne yazık ki.

...***

Remzi Özdemir 17 Haziran tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Faiz artınca ne olacak?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 22 Haziran’da toplanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da onayı ile faizler artacak. Artık bu kaçınılmaz. Burada iki soru var birincisi ne kadar artacak ikincisi ise artacak faiz oranı doları düşürecek mi? Hepimiz biliyoruz ki, rasyonel politikalarda dolara karşı çekilecek tek politika faizdir. Yani Merkez Bankası faiz silahını çekip dövize karşı ateş edecek. Doları vurabilecek mi?"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Evet! Ancak bu vuruştan kimse doların düşüşünü beklemesin. Çünkü devasa bir kur korumalı hesap var ve orada 150 milyar dolar potansiyeli var. Yani siz doların düşmesine izin verirseniz bu para çözülür ve talep patlaması yaratır.

Zaten dolar kıtlığı var ve işte o zaman ciddi bir sorun yaşar. Merkez Bankası’nın kasası 70 milyar dolar ekside. Her ay 7-8 milyar dolar ticaret açığı olan bir ülkede siz dolarda düşüş bekleyemezsiniz. Peki, faiz artışı dövizi nerede tutar?

Bence bu soruya yanıt daha önemli! Doların 23-24 bandına çekileceğini daha önce de ifade etmiştim. Şu anda bu seviyeye geldi. Faiz artışından sonra bu trend devam edecektir.

Merkez, kontrollü bir şekilde rezerv biriktirmeye çalışacak.

Bu nedenle Eylül ayına kadar kimse dolarda sert düşüş ya da yükseliş beklemesin. Gelelim faize. Merkez ne yapacak? Kimi kuruma göre yüzde 40’a çıkacak. 40 yıkıcı bir rakam ve buna kimse izin vermez. Şu an yüzde 8,5 olan gösterge faizi bana göre 8-10 puan arası bir artış mümkün.

Üstü olursa ne olur? İşte onu düşünmek bile ürkütücü. Zamanında Türkiye faiz indirmeseydi ve makul bir seviyeye çekseydi bugün ne enflasyon ne de kur krizi yaşardık. Sonuç olarak bir enkaz var ortada ve bu enkazın halen nasıl kalkacağını bilemiyoruz. Yapılacak tek bir şey kısa vadede pozisyon almak.

...***

Abdülkadir Özkan 17 Haziran tarihli Milli gazetede, " Yoksullukta Değil, Refahta Buluşmak"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Her ay bazı kurumlarca yapılan araştırma sonuçları açıklanıyor. Açıklanan verilerin açlık ve yoksulluk sınırını gösterdiği hatırlandığında toplumun refahta değil, yoksullukta birleştirilmekte olduğu dikkat çekiyor. Hemen belirteyim ki, toplumun büyük bir kesiminin geliri açlık ve yoksulluk sınırının altında kalıyor. Yapılan açıklamalar bunu gösteriyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Bu sonuçlara bakarak iktidarların görevi toplumu büyük oranda belli bir refah seviyesine getirmek iken görünen o ki, ücretliler ve emeklilerin milyonlarcası açlık ve yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip oldukları anlamına geliyor. Her ne kadar emeklilerin ve ücretlilerin maaşlarının artırılmasını öngören toplantılarda genellikle ölçü olarak asgari ücret alınıyor. Genellikle de alınan en az ücretler genellikle açlık sınırı rakamına bile ulaşmıyor. Söz gelimi en az ücret alan emeklilerin aldığı miktar 7 bin 500 lira iken, asgari ücretin 8 bin 500 lira olduğu düşünülecek olursa sanki insanımızın büyük çoğunluğu açlık sınırında buluşuyor, buluşturuluyor. Bu arada yoksulluk sınırını fazlaca düşünmeye bile gerek kalmıyor. Son olarak Birleşik Metal-İş Sendikası’nın açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 10 bin 72 lira, yoksulluk sınırı ise 34 bin 838 liraya çıkmış. Bu rakamlara göre ülkemizde yoksulluk sınırının üzerinde ücret alanların diğer çalışanlara oranı ne kadardır diye insan sormadan edemiyor

Çünkü normal olan çalışan bir insanın insanca yaşabileceği bir gelire sahip olması gerekir. Eğer bir insan hem çalışıyor hem de geliri açlık ve yoksulluk sınırının altında kalıyorsa, bu durum toplumun büyük kesiminin yoksullukta buluşturulduğunu göstermez mi? Yani bir kişi çalışıyor olmasına rağmen açlık ve yoksulluk sınırının altında bir gelire sahipse bu halin izah edilebilir bir yanı olabilir mi? Toplumun yoksullukta birleştiriliyor oluşunun sorumluları yöneticiler değil midir? Çünkü ülkeyi yönetenler toplumun refah seviyesini artırmakla görevlidirler. Eğer bu yapılamıyor, insanlar ailelerini geçindirmek için alın teri döküyor olmalarına rağmen ekonomik olarak yoksulluktan kurtulamıyorlarsa ortada ciddi bir yanlış  var demektir. En kısa zamanda işin bu yönüne kafa yormak, ülkenin içine yuvarlandığı ekonomik çıkmazdan kurtulmasına çare aranmalıdır.

Çünkü eskiden senede bir idi şimdilerde senede iki defa çalışanların ve emeklilerin ücretlerinde artış gündeme geliyor olmasına rağmen kitlelerin açlık ve yoksulluk sınırından kurtulmaları mümkün olmuyor. Buna karşılık sayıları toplumun yüzde 20’sini geçmeyen bir kesim sürekli zenginleşirken geriye kalan yüzde 80 yoksullaşıyor, yani ekonomik sistem sadece zenginleri biraz daha zenginleştirmeye çalışıyor, toplumun orta gelirli kesimi de hızla yoksullaşıyor, buna bir de sürekli artan kiralar sebebiyle giderek dar ve sabit gelirliler tüm güçleri sadece oturdukları evin kirasını ödeyebilmek için çalışıyorlarsa hep birlikte insanımızın refahını artıracak adımların atılması gerekiyor.

Seçim dönemlerinde oy avcılığı için kesenin ağzının açılıyor olması da insanımızın derdine derman olmuyor. Buna bir de seçim öncesinde verilen sözler seçimlerin ardından unutuluyorsa bu durum giderek devlet ile millet arasındaki kaynaşmaya zarar verecek, toplumsal kucaklaşmanın yerini kamplaşma alacak olursa bilinsin ki, ülkenin kaynaklarının büyük bir bölümünden yararlanan mutlu azınlık da zarar görecek, sıkıntıya düşecektir. Çünkü toplumsal huzur sadece madde ile değil aynı zamanda toplumsal kaynaşma ile ilgilidir.

 

 

Etiketler