Aile ocağı, sevgi ve aşk yuvası - 2
Geçen bölümde aile ocağının tanımı ve sizler için hazırladığımız dizi programımızın ana eksenlerinden söz ettik.
Bugün biraz önce de belirtildiği üzere ailenin üreme, talim ve terbiye ve duygusal ihtiyaçları karşılamak gibi bazı işlevleri gözden geçirmek istiyoruz.
Aile ocağı her toplumun ilk temel taşı ve aynı zamanda en temel kurumlarından biri sayılır. Bu kurum, toplumun diğer kurumlarına eşgüdümlü hareket ederek insan kişiliğinin gelişmesine ve yücelmesine katkı sağlayabilir. Bu yüzden ailenin tanımı, işlevleri, tesirleri ve önemi uzmanların büyük ilgi duyduğu belli başlı konulardır.
Aile üzerinde araştırma yapanlar ve kanaat önderlerine göre bu temel kurum cinsel ve duygusal ihtiyaçların tatmin edilmesi, üreme ve nesillerin gelişmesi ve iktisadi gereksinimlerin giderilmesi için en uygun zemindir.
Batılı uzmanlar William Ogburn ve Clark Tibbitts 1934 yılında ailenin işlevleri için üreme, destek ve koruma, sosyalleşme, cinsel davranışları düzenleme, duygu ve birlikteliği geliştirme ve sosyal konum kazandırma gibi altı temel işlevden söz etti. Gerçi günümüzde ailenin işlevleri çağdaş yaşam tarzı ve yeni sosyal şartlara göre değiştiği ve yeni işlevler kazandığı da unutulmaması gerekir. Buna göre eğitim, dini terbiye, sosyal denetim, iktisadi ihtiyaçların karşılanması, boş zamanların değerlendirilmesi ve kişiliğin gelişmesi ve pekişmesi gibi işlevleri de ailenin işlevleri arasında sayabiliriz.
Ailenin çeşitli işlevleri arasında üremenin özel bir konuma sahip olduğu söylenebilir. Neden, çünkü ailenin bekası üremeye ve nüfusunun çoğalmasına bağlıdır. Bundan başka evlatların varlığı aile için neşe ve mutluluğa ve temellerinin güçlenmesine katkısı olur.
Evlenen bir çift er geç bebeklerinin doğmasını beklemeye başlar. Gerçi çeşitli insanlar, kültürler ve toplumlarda bebek sahibi olma zamanı, çocukların sayısı ve aralarındaki yaş farkı gibi konularda bazı farklılıklar söz konusu olabilir, fakat bebek sahibi olmak tüm kültürlerde ve toplumlarda ve çeşitli sosyal ve iktisadi sınıflara mensup olan insanların arasında vaz geçilmez bir arzu ve istektir.
Bir aileye bebek geldiğinde o ailenin atmosferi neşelenir ve hoş bir hale bürünür, ayrıca anne ve baba yeni sorumluluklarla tanışır. Bebeğin sağlıklı beslenmesi ve sağlık tedbirlerinden başka, talim ve terbiye ailelerin çocuklara karşı en önemli sorumluluklarından biri sayılır ve bu yüzden ailenin işlevlerinden biri olarak yerini alır.
Aile ocağı uygun ortam, uygun imkanlar ve uygun şartlar hazırlayarak çocukların talim ve terbiyesinde ve geleceğinde önemli rol ifa eder. Geçmişte kreşler gündeme gelmeden ve yeni özel okullar söz konusu olmadan önce çocukların talim ve terbiyesi ve yaşam için gerekli olan tüm maharetlerin öğretilmesi ailenin göreviydi. Dolasıyla o dönemde çocuklar anne ve baba ve ailenin büyüklerinden resmi olmayan bir eğitim sisteminde ahlak ilkeleri, sosyal kurallar ve ayrıca çeşitli mesleklerle tanışırdı.
Gönümüzde yaşam tarzında yaşanan değişikliklerin ardından ve özellikle gelişmiş ve karmaşık hale gelmiş toplumlarda aile ocağının bazı görev ve sorumluluklar kreşlerin, okulların ve diğer talim ve terbiye kurumlarının üzerine düşmüştür. Buna karşın bu kurumların hiç birinin ailenin ifa ettiği rolü ve üstlendiği sorumluluğu aile gibi yerine getiremeyeceği kesindir.
Aile fertlerinin cismi ve ruhu güvenliğini ve sağlığını temin etmek de ailenin en önemli görevlerinden biri sayılır. Aile fertlerinin sağlıklı beslenmesi için gerekli planlamanın yapılması ve ailenin sağlık koşullarının uygun hale getirilmesi, hiç kuşkusuz aile fertlerinin duygusal ve ruhi açıdan en iyi şekilde yetişmelerine de katkısı olur.
Beslenme gereksinimlerine gereken özen gösterilmeyen ve ailenin sağlık konuşları önemsenmeyen ailelerde türlü hastalıklara yakalanmak, kaçınılmazdır. Öte yandan aile fertlerinin duygusal meselelerinin göz ardı edilmesi ve ruhi ihtiyaçlarının karşılanmaması, psikolojik açıdan dengeli olmayan insanların yetişmesine sebebiyet verir.
Bu konuda İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei şöyle buyurur:
İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu en önemli şey, huzurlu bir yaşamdır. İnsan saadeti, her türlü ruhi bunalım ve ıstıraptan uzak durmasına bağlıdır. Bunu ise insanlara veren, ailedir.
Araştırmalar ruhi açıdan sağlıklı olmayan çiftlerin genellikle huysuz ve sağlıksız evlatlar yetiştirdiğini gösteriyor. Depresyon içinde olan annelerin genellikle içine kapanık ve inzivaya çekilmeyi tercih eden evlatları oluyor ve bu çocuklar daha sonra topluma ayak bastıklarında türlü sıkıntılarla karşı karşıya kalıyor.
Bu yüzden insan ister aile ocağını kurarken ve ister ortak yaşamı boyunca kendisinin ve aile fertlerinin duygusal ve ruhi gereksinimlerini gözetlemesi ve bu bağlamda gerekli olan eğitimi ve bilgileri alması gerekir.015