Temmuz 07, 2016 14:48 Europe/Istanbul

Son günlerde bölgenin Arap medyası, Suud rejiminin çeşitli iç ve dış arenalarda karşı karşıya kaldığı sorunları ve uğradığı hezimetleri değerlendirerek bu ülkenin karşısında oldukça karamsar bir ufuktan söz etmeye başladılar.

Son aylarda petrol fiyatlarının aşırı oranda düşmesi, Arabistan’ın petrole bağımlı ekonomisine ağır darbe indirdi, üstelik Riyad’ın yanlış mali politikaları ve özellikle askeri alanda katlandığı ağır bedel yüzünden Arabistan’ın döviz stokları da erimeye başladı. Tüm bu iktisadi sıkıntılar, Suud hanedanı bölgesel rol ve nüfuzunu güçlendirmek için kendini vekalet savaşlarına ve hatta Yemen gibi doğrudan bir savaşa bulaştırdığı bir sırada yaşanıyor.

Öte yandan Arabistan bölgesel ve küresel arenalarda da pek uygun konumda bulunmuyor. Arabistan’ın mazlum ve savunmasız Yemen milletine dayattığı savaşta hezimete uğraması, Riyad’ın İran ve 5+1 arasında imzalanan nükleer anlaşmadan sonra Tahran’ın bölgede güç ve nüfuzunun artmasından kaygı duyması, uluslararası camiada Suud hanedanının icraatına yönelik eleştirilerin artması, Riyad’ın bölgesel krizleri ve özellikle Suriye krizini yanlış okuması ve yanlış öngörülerde bulunması, hepsi elele vererek Riyad’da hali hazırda iktidarın başında bulunan devlet adamları sıkıştırdığı anlaşılıyor. Bu durum aynı zamanda Arabistan gelişmelerini ve bu ülkenin muğlak geleceğini bölgenin Arap medya organlarının ilgi odağına yerleşmesine yol açtığı gözleniyor.

Mısır’ın el Bedil haber sitesi Muhammed Şima kaleminden yayımladığı bir raporda, Bin Ladin inşaat firmasında 50 bin işçinin işten atıldığına ve atılan işçilerin protesto eylemlerine ve otobüs duraklarını yakmalarına işaret ederek şu ifadelere yer verdi: Arabistan uçurumun eşiğine geldi. Huzursuzluklar Arabistan’a girmek üzere. Geçen ay Arabistan kralı Salman bin Abdulaziz, suya zam yaptığı gerekçesiyle enerji Bakanı Abdullah el Hasan’ı görevden aldı, çünkü Bakan Abdullah, petrol fiyatlarının düşmesi yüzünden boşalan hazineye katkı sağlamak için enerjiye ödenen sübvansiyonu azaltmak zorunda kaldı. Oysa Arabistanlı vatandaşlar devletin onlara su ve elektrik üzerine sübvansiyon ödemesini bekliyor. Arabistan vatandaşları sübvansiyonların kaldırılmasını beklemiyordu, çünkü ülkeleri onca zengin petrol kaynakları varken bu sübvansiyonu kendi hakları gibi görüyor.

Mısır’ın el Bedil haber sitesi şöyle devam ediyor:

Kral Salman Arabistan’da durum çok vahim haldeyken iktidarın başına geçti. Arabistan maliye bakanlığı gelirinin %90’ından fazlasını petrol satışından temin ediyor. Arabistan halkı bu ülkede vergi ödemiyor. Sonuçta devletin tek gelir kaynağını petrol geliri oluşturuyor. Ancak petrol fiyatları varil başına 100 dolardan 30 dolara gerilediği bir sırada bu ülkenin petrol geliri de yok oluyor. Arabistan geçen sade petrol gelirinden 390 milyar dolarını aybetti. Yine geçen sene bu ülkede bütçe açığı 100 milyar dolara ulaştı ki Arabistan tarihinde rekor kırmış oldu.

Arabistan 1991 yılından beri ilk kez uluslararası mali kurum ve kuruluşlardan 10 milyar dolar borç almak için çaba harcadı. Arabistan’ın giderlerini karşılayabilmek için krediye baş vurması, ülke ekonomisinin çok kırılgan bir konuma geldiğinin işaretidir.

Arabistan içinde bulunduğu soruna çözüm bulabilmek için Mckinsey danışmanlık firmasından yardım talep etti. Söz konusu firma da uzmanlarını Arabistan’a gönderdi.

Mısır’ın el Bedil sitesi raporunun devamında, Suud rejiminin Mckinsey gibi bir firmanın raporlarına göre plan yapmasını büyük bir meceracılık niteledi, fakat aynı zamanda veliahd prensin halefi Muhammed bin Salman’ın da çok tedbirsiz biri olduğunu hatırlattı.

Muhammed bin Salman Arabistan’ın Yemen’e dayattığı savaşın komutanlığını üstlendi, fakat bu savaş onun istediği gibi ilerlemedi. Nitekim Arabistan Yemen savaşında hiç bir kazanımı olmadı.

Şimdi akla gelen soru ise, acaba Arabistan’ı Yemen savaştında hezimete ve zillete sürükleyen bir adamın şimdi de ülkenin ekonomik durumunda değişim yapma görevini üstlenmesi doğru olup olmayacağı sorusudur.

Lübnan’ın Essefir gazetesi de konu ile ilgili yorumunda Arabistan’ı iç ve dış arenalarda tehdit eden tehlikelerden söz etti. Essefir gazetesine göre Muhammed bin Salman’ın petrolsüz ekonomi ufkunu tehdit eden ilk tehlike aslında ekonomiyi petrolden bağımsız hale getirmek ve iktisadi reformlar yapmak değildir. Burada esas sorun şu ki bu plan Vahabi tarikatının terbiye, sanat, kadın ve diğer konularla ilgili öğretilerini de hedef almaktadır. Sonuçta bu durum, Arabistan’da bazı dini çevreleri ve Vahabi tarikatının hoşnutsuzluğuna yol açabilir. Bu tehlike özellikle radikallerin faaliyetlerine kısıtlama getirme peşinden gittiği zaman daha da yükselecektir. Nitekim şimdiden hükümet erkanlarında yer alan bazı radikal kanatlar Muhammed bin Salman’ın planı yürüsün istemiyor.

Lübnan’ın Essefir gazetesi, başka ülkelerin Arabistan’a bakışını, Suud hanedanının karşı karşıya bulunduğu bir başka sorun olarak değerlendirerek şu ifadelere yer verdi:

Avrupa parlamentosunun Yemen savaşı yüzünden Arabistan’a silah ihracatını durdurma kararı, Batı’da teröre destek yüzünden Arabistan’a yöneltilen eleştirilerin dozunun artması, Suud rejiminin insan haklarını hiçe saydığı için karşılaştığı eleştiriler ve özellikle İran’ın uluslararası arenada olumlu karşılanması, Arabistan’ın pasif konuma sürüklediği gözleniyor. Örneğin geçenlerde Amerikan kongresinden 11 eylül 2001 olaylarında Arabistan’ın baş rolü ifa ettiğini ortaya koyan gizli belgelerin yayımlanması talep edildi. Söz konusu gizli belgeler Arabistanlı iki prensin El-kaide lideri Bin Ladin’in mali desteği ile 11 Eylül 2001 terör saldırılarında rol ifa ettiklerini gösteriyor. Oysa Muhammed bin Salman ülkesi için 2030 yılı ufkunu belirleyerek İran piyasalarına girmek için adeta kuyruğa giren Batılı firmaları Arabistan’a çekmeye çalışıyor.

Lübnan’ın Essefir gazetesi şöyle devam ediyor:

Arabistan’ı tehdit eden bir başka tehlike, hali hazırda Suriye’nin kuzeyinde devam eden şiddetli çarpışmalardır. Bu savaşta her şey olabilir ve her türlü ihtimal söz konusudur. Eğer Arabistan bu savaşta Rusya, İran ve Hizbullah karşısında yenilirse, hem de tam Amerika bu savaşta gözünü tamamen kapattığı bir sırada, akla gelecek ilk soru, Arabistan’ın bu hezimeti telafi etmek için ne yapacağı sorusudur.

Filistin’in Vatan haber ajansı ise Suud rejiminin Hac farizesini yönetmekte beceriksizliğini ve başarısızlığını masaya yatırarak bu yenilginin aslında Riyad’ın başka alanlarda uğradığı hezimetlerden kaynaklandığını belirtti. Vatan haber ajansı, geçen sene Mekke ve Mina’da yaşanan facialar, Arabistan’ın nasıl yönetildiğinin küçük boyutta örnekleri olduğunu kaydetti.

Arabistan’da iktidarın başına geçme hırsı, Suud hanedanı içinde tüm prenslerin en büyük tamahını oluşturuyor. Bu yüzden bu prensler insanların sorunları ile ilgilenmek ve hacetlerini gidermek yerine nasıl kral olabileceklerini düşünüyor.

Arabistan’da özellikle son yıllarda bazı hadiseler yaşandı. Gerçi Vahabi müftüleri Hac mevsiminde yaşanan faciaları kaza ve kader diyerek geçiştirmeye çalışıyor, fakat temiz fıtratı olan insanlar bu tür hadiselerin gerçek sebeplerini araştırıyor ve bunu yaparken de yaşanan hadiselerin sebeplerini ilahi kaza ve kader sınırlarının ötesinde arıyor.

Filistin’in Vatan haber ajansı şöyle devam ediyor: Arabistan bölgede bir kaç haksız savaşın bedelini karşılayabilecek kadar yüksek imkanlara sahip olan bir ülkedir. Buna göre bu ülke Hac mevsimi sırasında hacıların huzurunu ve güvenliğini de karşılayabilecek güçte olduğu da kesindir. Aslında Arabistan’a tarihi önem ve manevi değer kazandıran şey de Hac farizesinin yapıldığı günlerdir. Ancak maddi çıkarcılık, kutsal mekanların servet kaynağına dönüşmesine yol açtığı anlaşılıyor. Şimdi ise Hac merasimi hotelcilik ve turizm sektörüne dönüştüğü ve Mekke’de tarihi İslamî mekanlar, Mescid-i Haram ve Kabe’nin çevresindeki kutsal mekanlar devasa kulelerin ve hotel binalarının inşaatı yüzünden yok edildiği gözleniyor. Üstelik Hac mevsimi, Hac farizesini yerine getirmek isteyen mümin insanlar için güvenli olmaktan çıktığı da anlaşılıyor.

Vatan haber ajansı Suud elebaşılarına öfkelerini mazlum ve fakir Yemen halkının üzerine boşaltmak, Suriye’de teröristleri desteklemek ve Libya’yı milis güçlerin savaş alanına çevirmek yerine Kabe’yi ziyarete gelen hacıları rahat ettirmeye bakmasını tavsiye ediyor. Söz konusu haber ajansı, Arabistan yöneticileri Arap dünyasına karşı açtıkları savaşta hezimete uğradıkları ve bu başarısızlıkları şimdi de Hac yönetimine yansıdığını vurguladı.

Sputnik radyosu da Amerika yönetiminin Arabistan’ın Yemen savaşında başını çektiği Arap ittifakının icraatından rahatsız olduğunu belirttiği raporunda Washington’un neden Riyad’a misket bombaları teslimatını askıya aldığını masaya yatırdı. Radyo raporunda şu ifadelere yer verdi:

Amerikalı üst düzey yetkililer geçen gün Amerika yönetiminin artık Arabistan’a misket bombaları vermeyeceğini açıkladı.

Sputnik radyosu bu kararın gerekçelerini araştırdığını ve Politics Frest dergisi genel yayın yönetmeni Markus Papadopolus’a göre üç sebepten kaynaklandığını belirtti. İlk sebep, günümüzde her tarafta ulaşılabilir hale gelen sosyal paylaşım siteleri ve bu sitelerde Arabistan hakkında yapılan geniş çaplı ifşaattır. Böylece dünya camiası yavaş yavaş Arabistan rejiminin şom mahiyetini öğreniyor.

Politics Frest dergisi genel yayın yönetmeni Markus Papadopolus şöyle devam ediyor: Arabistan’ın şom mahiyeti derken, bu ülkenin resmi ideolojisi yani vahabiliği kastediyorum ve Arabistan’ın nasıl dünyanın dört bir yanında dini radikalizm ve terörü ihraç ettiğinden söz ediyorum. Tüm bunlar, Riyad Yemen’in yerleşim merkezlerine karşı misket bombaları kullandığı fısıltıları sanal ortamda yayıldığı bir sırada yaşanıyor.

Politics Frest dergisi genel yayın yönetmeni Markus Papadopolus Amerika’nın Arabistan’a misket bombaları teslimatını durdurma kararını da şöyle yorumluyor:

Bu mesele tabi ki Washington için çok rahatsız edici bir durumdur, çünkü Amerika Arabistan’la güçlü ilişkileri bulunmaktadır. Bu arada bu durum, iki ülke arasındaki ilişki biçimini de gün ışığına çıkarmaktadır, ki bu da Amerika’da devlet teşkilatı açısından hoş olmayan bir durumdur. Öte yandan Amerika Yemen’de çatışmalardan ötürü da çok kaygılıdır, çünkü Ortadoğu bölgesinde her türlü çatışmanın bir anda büyüyerek yayılma riskini taşır.