Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 7
Asil İslami kültürde tevhidi dünya görüşün temellerinden biri, ibadet ve itaatta tevhiddir.
Başka bir ifade ile Allah'ın Yegane oluşuna inanan insan, Resulullah'ın –saa- belirttiği programlar uyarınca Allah'ı ibadet etmesi, sadece Allah'ın onayladığı kişilere itaat etmesi gerekir. İbadette tevhid, tüm İslam mezheplerinin görüş birliğinde olduğu kadar önemlidir ve hiçbir Müslüman, tevhid ilkesini inkar etmiyor. Burada sorulması gereken soru ise "ibadetin anlamıdır".
İbadet, O'nu Allah ve ya ilahi işlerin kaynağı bilinene karşı ameli ve sözlü tevazu ve huşudur. Böyle bir bakış açısı ve duygudan kaynaklanan ve bağlılığı gösteren her hareket, ibadet sayılıyor.
Bazı uzmanlar ibadeti şöyle açıklıyor: İbadet ve tapmak, kulluk duygusundan kaynaklanır ve kulluğun gerçeği de insanın Allah'ı, kendisinin yaşamı, ölümü, izzeti ve zilletinin sahibi olarak bilmesinden başka değil. Böyle bir görüşe sahip olan biri, Allah'a en içten ibadet dünyasına ayak bastığında güzellik ve hayır dünyasına ayak basar"
İbadet dünyası ise "Zevkle doludur. Öyle bir zevk ki maddi geçici ve ölümcül zevklerle kıyaslanamaz. İbadet dünyası manevi hareket, coşku ve seyahatle doludur. İbadet dünyasının gece ve gündüzü yoktur, zira hep aydınlıktır. Karanlık, hüzün ve kederi yoktur. Baştan başa sefa ve ihlastır."
Allah'a ibadetin tam anlamı ile simgesi olan, feryat ve sessizliği, barış ve savaşı, yaşamının tüm anlarının Allah'ı anmakla dolu olan İslam Peygamberi –saa- insanları değerlendirdiğine, en iyi dereceleri, Allah'ın kutsal ibadet ortamında daha koyu varlık sergileyenlere veriyor. O hazret insanların konumu, ruhsal ve amel simasını çizerken, şöyle buyuruyor: En üstün insanlar ibadete aşık olan, ve meftunlar gibi onu kucaklayan, gönlünün derinliklerinden ona ilgi duyan ve tüm benlikleri ile kendilerini ona adayandır. Böyle bir manevi ve melekuti bir ortamda, dünyasının zorluklarla beraber olmasından kaygı duymuyor, kolaylık ve rahatlıkla günlerini geçirir.
(Usûl el-Kafi, cilt 2, sayfa 83)
Allah resulü tarafından yetiştirilen ve vahiyin başlangıcından Resul Ekrem'in –saa- mübarek yaşamının son anına kadar o hazretin Yüce Allah'a tarifsiz aşkına şahit olan Hz. Ali –as- maneviyat ehli olanlara ibadet sayesinde oluşan ruh haleti ve duyguları anltarıken şöyle buyuruyor: Melekler onları kucaklamış, onlara huzur inmiş, melekut kapıları onlara açılmış ve sonsuz ilahi lutüflar onlara hazırlanmıştır. Yüce Allah, onların kulluk ile kazandıkları makam ve mevkiden haberdardır ve amellerini severek övmüştür. O zaman ki Allah'a sesleniyorlar, ilahi mağfiret ve bağışlanmanın hoş kokusunu duyar ve günahın karanlık perdelerinin aralandığını görürler.
İbadetin yüklü manevi getirilerine ilaveten, ibadetin manevi melekuti ortamına girenler, onun maddi ve dünyevi meziyetlerinden de yararlanırlar. Başkalarına ihtiyaç duymama ve zengin ruha sahip olmak, ruhsal ve psikolojik güvenliğe ulaşmak, izzet-i nefis, kişiliği koruma, rızkın artması, ömrün uzaması vb. Allah'a ibadet ve kulluğun sonuçlarıdır. Resul Ekrem –saa- yüze Allah'tan naklen bu konuda şöyle buyuruyor: Yüce Allah'ınız şöyle buyuruyor " Ey dem evlatları, kendinizi bana ibadet ermek için özgürleştirin ki gönlünüzü ihtiyaçsızlıkla ve ellerinizi rızıkla doldurayım."
Bu değerli ve ibadi öğretilere göre, Resul Ekrem –saa- ibadet alanında muazzam bir devril oluşturarak, düşüncelerde, güzellik, incelik, derinlik ve genişlik açılarında büyük bir atılım oluşturdu. İslam, put, insan veya ateşe tapanlardan, alçak anlayışları ile taş ve ağaçtan oydukları heykelleri mabud bilenler ve hatta Yüce Allah'ı bir insanın babası kadar alçaltan, hatta baba ve oğlu bir bilenlerden, en duru ve zengin anlam ve düşüncelerini anlayan insanlar yarattı.
Öz Muhammed-i İslam öğretileri sayesinde ibadet dünyasında oluşan bir diğer muazzam gelişme, Allah'a ibadet hedefini, yüzeysel bakış açılarından geçirerek, en Yüce düzeylere kadar yükseltmesidir. Bazıları tıpkı tüccarlar gibi Allah'tan ecir ve mükafat alma sevdası ile O'na taparken, diğerleri ise ilahi azap ve cezadan korku içinde ibadet ederken, İslam tüm bu kıt düşüncelerden uzak, Allah'a aşkla ibadet eden insanın önüne uzak ve Yüce ufuklar açtı. Bu algıya göre ibadet, insan ruhunun varlık alemin odağına doğru melekuti uçuşu ve ruhsal yeteneklerinin gelişmesidir. İnsan, ibadet sayesinde varlık alemini yaratana karşı şükranlarını sunacak en yüce tepkiyi sergilerken, varlık alemin Yüce Yaratanına aşk ve vurgunluğunu gösterir.
Hiç şüphesiz böyle bir melekuti ortama ayak basmak için derin marifet ve bilgiye ihtiyaç var ki maneviyatın yüksek zirvesine ulaşmakta belirleyici role sahip. İşte Resul Ekrem de bu tanıma göre şöyle buyuruyor: Allah'ı sanki gönül gözü ile görürmüş gibi ibadet et, zira sen O'nu görmüyorsan, O seni görüyor.
Hiç şüphesiz Allah'ı, yaptığı ibadete nazır olarak bilen ve bu duygularla ibadet eden kişi, gösteriş olarak görünürde ibadet edene asla benzemez. İbadet konusunda önemli olan bir diğer konu, İslami kültürde ibadetin sadece namaz ve oruç gibi dini farizelerle kısıtlı olmamasıdır; İslam'da ilahi hedef ve amaçla yapılan her iş ve hareket ibadet sayılır.
Buna göre ibadet çok geniş bir alanı kapsar ve tüm bireysel ve sosyal alanlarda yaşanabilir. Nitekim Hz. Muhammed –saa- bir rivayette şöyle buyuruyor: Evladın anne ve babasına sevgi dolu bakışı, bir ibadettir. (Tuhef el-ogul-46)
İbadetin temel hedeflerinden biri, hayatın tüm evreleri, iniş ve çıkışlarında Allah'ı unutmayarak anmaktır; bu konu bizim tüm ahlaki, sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik ve diğer alanlarda sorumluluğumuzu hatırlamamız ve tim ilahi had ve sınırları gözeterek onları aşmamamıza sebep oluyor. İbadet özel bir zaman dilimine has değil ve her zaman tüm hareketlerimizde Allah'ı gözetmemize sebep oluyor. Bir çok insan, ecir almak için dilleri ile kutsal zikirler söyler fakat gönüllerinde Allah'ı anmaktan zerre kadar bir belirti yoktur. Bu yüzden davranışlarında ilahi had ve çerçeveyi göz ardı edip, hedefi Allah'ın rızasını kazanmak olan ibadetin yolundan sapıyorlar.
Bu yüzden, güzelliği tüm benlik ve vücutla hissedilen zikir ve ibadetle huzur kıyısına ulaşabiliriz. Bu huzur, neşe ve zevk, hiçbir dünyevi zevkle kıyaslanamaz. Resul Ekrem bu konuda şöyle buyuruyor:
"Allah nezdinde hiçbir amel daha sevilen, dünya ve ahrette her günah tuzağından kulu kurtaran hiçbir etken, Allah'ın zikrinden daha etkili değildir." Bu konuda "Hatta Allah yolunda savaşmak bile mi?" sorulunca, "Eğer Allah anılmasaydı, savaş emri verilmezdi" diye buyurdu. (Kenz el-Amel-3931)
Allah'ı anmak, bizim kıyamet gününde eylemlerimizin hesaplanmasında önemli rolü var. Belki de Resulullah –saa- bu yüzden şöyle buyuruyor: Adem evladının ömründen Allah'ı anmadan geçen her an için, kıyamet gününde esef duyulacak. (Kenz el-Amel-1819)
Resul Ekrem'in –saa- siyersi ve gerçek izleyenlerinin ibadeti konusunda değinmek istediğimiz en son konu, tüm konularda yapılan tüm ibadetlerimizin samimi niyet ve hedeflerle olmasıdır, zira ancak bu şekilde, tüm düşünce ve davranışlarımız ilahi havaya bürünür. Yaşamının tüm anları ve iniş çıkışlarında Allah'ı anmakla geçen Resulullah –saa- bir rivayette şöyle buyuruyor: Ne zaman bir şey yaparsan, onu sadece Allah için yap, zira O, sadece kullarının halis amellerini kabul eder. (Bahar- cilt 77- sayfa 103)