Ağustos 14, 2016 08:55 Europe/Istanbul

İlahi peygamberlerin en temel hedeflerinden biri, sosyal ve kültürel alanda gelişme veya her iki alanda devrim yaşatmaktı.

Resul Ekrem -saa- de, tüm ilahi nebilerin risaleti doğrultusunda, çalışma programında sosyal ve kültürel devrime öncelik verdi. Bugünkü sohbetimizde Hz. Muhammed'in -saa- bu bağlamdaki çalışmaları ile tanışacağız.

İlahi peygamberlerin en temel ve köklü hedeflerinden biri sosyal ve kültürel alanda gelişme veya her iki alanda devrim yaşatmaktı. Onlar belirli ve güdümlü bir programla, topluma egemen olan anti değerleri nefy etmeye, tevhidi düşünceden kaynaklanan ahlaki ve insani ülküleri egemen kılmaya çalıştırlar. Resul Ekrem -saa- de tüm nebilerin risaleti doğrultusunda bu bağlamda  adım atarak, çalışma programın önceliğini sosyal ve kültürel inkılaba ayırdı. Bu hareketin önemi, cahiliye çağın kültürü ile tanıştığımızda daha da göze çarpıyor, zira İslam peygamberin asrı saadetteki yeni ve kapsamlı planı, sosyal ve bireysel davranışların boyutu daha da aydınlaşır.

Kur'an Kerim genel bir bakışta cahiliye döneminde sapkınlık konusuna değiniyor ve Al-ı İmran suresinin 164. ayeti ve Cuma suresinin 2. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: ...Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

Yine Al-ı İmran suresinin 103. ayetinde bu bağlamda şöyle okuyoruz: ... Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı....

Kur'an Kerim konunun daha da aydınlanması için dönemin bazı sosyal, ahlaki ve inanç sapkınlıklar ve kötülüklerine değiniyor ve inanış açıdan asil ve köklü tevhidi düşünceden uzaklaşmayı, temelsiz tahminleri sorgulayarak Al-ı İmran suresinin 154. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: ... Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar...

Mekke müşrikleri kamuoyunu saptırmak, kendi güç ve çıkarlarını korumak amacı ile cansız ve şuursuz putları yaratarak Zumer suresinin 3. ayetinin de belirttiği gibi şöyle dediler: ... “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar...

Maalesef bu yanlış ve tevhid karşıtı görüşün alanı, ahlaki çöküşe kadar uzandı ve inanılmaz bir eylemde Kâ'be'nin kutsallığı ayaklar altına alınarak kadın ve erkek çıplak bir şekilde tavaf edip alkışlar ve ıslıklar eşliğinde, en tanınmışları Lat, Uzza ve Menat olan putlara tapıp ibadet ettiler. nitekim bu konuya Enfal suresinin 35. ayetinin yorumunda İslâm’a inanmayanların Mescid-i Haram’da Müslümanların ibadetine engel engellediklerini, bir kısmının kadınlı-erkekli Kâ’be’yi çıplak olarak tavaf ederken, ıslık çalıp el çırptıkları belirtiliyor.

Bir damla kan bile akmadan Mekke'nin muazzam fethi ardından, Resulullah -saa- efendimiz tam iktidar içinde Kâ’be'ye girerek, putları devirdi ve böylece cahiliye döneminde putperestlik çağına son noktayı koydu. Ardından emri üzerine Bilal'în melekuti ezan sesi, Mekke'nin semasında yankılandı. Tam bu sırada İsra suresinin 81. ayeti nazil oldu: De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”

Her kes heyecan içinde nefes almadan olup bitenleri izlerken, Resul Ekrem -saa- genel af ilan etti ve cahiliye dönemin gelenek ve görenekleri ile mücadele için toplumda derin gelişmelere sebep olan detaylı ve değerli bir konuşma yaptı.

Arap toplumun en köklü sorunlarından biri, tanınmış bir kabile, aile ve akrabaya bağlı olmaktı ve her biri için en büyük  iftihar, Kureyş gibi büyük ve tanınmış bir kabileye ve aşiret reisine bağlı olmaktı. Resul Ekrem bu temelsiz düşüncenin kökünün kazılması için nebevi bir vecizde şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Yüce Allah İslam sayesinde, atalarla övünmek gibi cahiliye dönemin boş iftiharları aranızdan yok etti; hepiniz Adem'den olmuşsuzunuz ve balçıktan yaratıldınız. En iyiniz ise günahtan uzak duran ve kendisini takva ve temizlikle süsleyeninizdir.

Cahiliye döneminin en belirgin özelliklerinden brir diğeri, zalimani ırkçı ve ayrımcı tutumlardı. Buna göre eşraf kesme bir çok bireysel ve sosyal hak tanınırken kölelik sistemi kuruldu, bir kesim zengin ve güçlü kesim iken, bir grup da yoksulluk içinde güçlü kesim karşısında teslim olmuştu.Resul Ekrem -saa- bu apkın düşünceyi şiddetle kınarken şöyle buyurdu: Tüm insanlar eskiden ve hali hazırda tıpkı tarak dişleri gibi eşitler ve Arap Aceme, kızıl siyaha üstün değildir. Fazilet ve üstünlük kıstası, takva ve perhizkârlıktır.

Savaş, kan dökmek, cinayet ve yağma, cahiliye dönemin diğer önemli sorunlarındandı. Onlar en ufak bir bahane ile savaş ateşini yakıp yüzlerce masum insanı katlediyorlardı. Resul Ekrem bu ortam ve dönemi aşmak için tüm Araplar ve kabilelerden, cahiliye dönemindeki kan davalarından vazgeçmelerini, böylece toplumda huzur, düzen ve güvenliğin sağlanabilmesini istedi, böylece kısas yasasını hedefli v güdümlü kılarak, her türlü karışıklık ve kaosu engellemiş oldu. Resul Ekrem -saa- şöyle buyurdu: Ben eskiye dayalı tüm can,mal ve boş ve saçma böbürlenmeleri iki ayağımın altına alarak, hepsinin temelsiz olduğunu ilan ediyorum.

Resul Ekrem'in tüm kültürel ve sosyal krizlere son verme ve köklü bir inkılap oluşturmadaki anahtar stratejilerinden biri, İslami kardeşlik bağı idi. bu hareket insani ve ahlaki ilişkilerin zirveye ulaşmasına sebep oldu, öyle ki yaşamın tüm iniş çıkışlarında onları yan yana, birbirinin mutluluk ve hüzünlerinde birbirinin ortağı oldular. Resul Ekrem insani ilişkileri daha da güçlendirmek ve derinleştirmek amacı ile bu ilişkinin çerçevesini çizdi ve şöyle buyurdu: Müslümanlar, Müslümanların kardeşidir ve tüm Müslümanlar birbirinin kardeşidirler, ve ecnebilere karşı vahdet içindeler, kanları bir biri ile eşittir ve en ufakları (İslami toplumun yararı ve zaruret halinde) tüm Müslümanlar tarafından anlaşma yapabilir.

İşte bu kültürel ve sosyal devrim sayesinde cahiliye dönemi halkı, dönemin süper güçleri olan İran ve Roma İmparatorlukları karşısına çıkarak, tüm coğrafi sınırları aşıp Avrupa'nın kalbine kadar ilerleyecek kadar iktidar kazandırdı. Yüce Allah Müslümanların geçmişlerini unutmamalarını tavsiye ederek her zaman ilahi inayet sayesinde zirveleri fethettiklerini bilmeleri gerektiğine Enfal suresinin 26. ayetinde şöyle değiniyor: O vakti hatırlayın ki siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı ki şükredesiniz.

Fakat belirli bir zaman diliminde Müslümanlar, kendilerine verilen ilahi bereket ve lütufları unuttular, bu yüzden giderek o eski azamet ve ihtişamlarını kaybederek, tefrika tuzağına düştüler ve dünyanın doğusundan batısına kdar uzanan İslam beldeleri düşmanın  plan ve komploları ile parçalandı. Günümüzde artık Müslümanlar İslam dünyasının kaybettiği azametini kazanmak ve uygarlığını canlandırmanın tek yolunun, Resul Ekrem siyersine geri dönmek, ilahi güce umut bağlamak ve dünya sömürgeci güçleri ile şirk hakimiyetinden kurtulmakta olduğunu, bunun da ancak aristokrat, cehalet, katliam, yağma ve şiddet İslami olan amerikancı İslam'ı kesinlikle reddetmek ve Müslümanlar arasında vahdet ve birliktelikle gerçekleşir. Zira Yüce Allah Resul Ekrem'in -saa- bisetinin başından itibaren nihai zaferin Müslümanlara ait olduğunu Fetih suresinin 28. ayetinde şöyle buyuruştur: O, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. (Allah) o hak dini bütün dinlere üstün kılmak için (böyle yaptı). Şahit olarak Allah yeter. 009 015