Ekim 07, 2016 13:19 Europe/Istanbul

Bugün bölgede cereyan eden tüm krizlerin ötesinde İsrail – Filistin meselesi de devam ediyor.

Bir yandan Filistinliler Batı şeriada Kudüs intifadasını sürdürmek ve Gazze şeridinde askeri savunma gücünü geliştirmek sureti ile kendilerini siyonist rejimin yayılmacı politikalarına karşı savunuyor ve öbür yandan Tel aviv Lübnan Hizbullah hareketi ve Filistin Hamas hareketi ile cari yılda muhtemel savaştan söz etmek ve ayrıca bölgede Arap rejimlerle siyasi ve diplomatik teamüllerini geliştirmek sureti ile kendi konumunu ve şartlarını pekiştirmeye çalışıyor.

Buna göre Filistin meselesi hakkında Kudüs intifadası, Gazze şeridine karşı yeni bir savaş ihtimali ve Arap – İbrani ittifakının kurulması olmak üzere üç temel başlık ön plana çıkıyor.

Önce Kudüs intifadasına bir göz atalım.

Batı şeria ve Doğu Kudüs’te son yedi ayda yaşanan ve Kudüs intifadası olarak anılan gelişmelerde şimdiye kadar 200 Filistinli şehit düştü ve 16 bin Filistinli de yaralandı. Bu intifada, Filistin’in birinci ve ikinci intifadasından farklı olduğundan siyonist rejimin güvenlik bakımından caydırıcılığını etkileyerek sorgulamayı başardı. Gerçekte bu intifadada Filistinlilerin bireysel operasyonları korsan İsrail güvenlik kurumlarını iyice hüsrana uğrattı ve bu rejimin ordusu, istihbarat servisi ve polis teşkilatı operasyonları öngörmekten ve onlara karşı koymaktan aciz kaldı. Bu durum aynı zamanda siyonist toplumda panik ve dehşetin hakim olmasına yol açtı, öyle ki siyonist rejim anket kurumlarına göre siyonist yerleşkecilerin %77 kadarı kendilerini güvende hissetmiyor ve bunların %52 kadarı asla güvende hissetmediklerini ve %25 de güvensizlik hissini yaşadıklarını kaydediyor.

Öte yandan son günlerde Batı şeria ve Doğu Kudüs’te oluşturulan bazı güvenlik engelleri ve uygulanan güvenlik tedbirleri yüzünden Filistinlilerin bireysel operasyonlarının büyük oranda azalmasına yol açtı. Bu yüzden siyonist rejim bu intifadanın tamamen durdurulduğunu iddia etmeye başladı. fakat daha sonra Kudüs’te bir otobüste gerçekleştirilen ve 21 siyonistin yaralanmasına yol açan bir şehadet eylemi bu kanaati çökertti, öyle ki hatta bazı uzmanlar Kudüs intifadasının yeni bir aşamaya geçtiğini ve siyonist rejime daha ağır zararlar vereceğini belirtti.

Korsan İsrail Batı şeria ve Doğu Kudüs’te güvenlik krizi ve intifada meselesi ile karşı karşıya kaldığı bir sırada, Gazze şeridinde de direniş sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Gazze şeridinde direniş her geçen gün daha da güçleniyor ve gelişiyor. Nitekim 2016 yılının başından beri bir çok siyonist askeri ve siyasi yetkili ve ayrıca bu rejimin medya çevreleri başta Hamas olmak üzere Filistinli direniş gruplarının Gazze şeridinde gücünün geliştiği konusunda uyarılarda bulunuyor.

Hamas hareketi ve diğer Filistinli direniş gruplarının füzeleri, Gazze şeridinin sınırında İsrail ordusunun bir tünel keşfetmesi, Gazze şeridinin Kuzey ve Doğu sınırlarında çok sayıda tünelin yaılması, hepsi siyonist rejim açısından Güney cephesinde bariz ve cihddi birer tehlike olarak telakki ediliyor ve bir an önce kontrol altına alınması gerekiyor.

Bu anlatılanlarldan başka, İsrail savaş bakanlığı 2015 yılında Gazze şeridine silah kaçak edilen çok sayıda operasyonu tespit ettiklerini açıkladı. Tüm bu gelişmeler korsan İsrail’in Gazze şeridine karşı yeni bir savaş için uyarı niteliği taşıyor. İsrail yendin topyekün bir savaş başlatarak, Gazze şeridinin direniş gücünü azaltmaya ve böylece bir süre Güney cephesinden gönlünü rahatlatmaya çalışıyor. Bu arada Tel aviv’in aynı uyarıları Lübnan Hizbullah hareketi ve Kuzey cephesi hakkında da yaptığını unutmamak gerekir. Ama siyonist rejim elebaşıları şu anda Hizbullah ile doğrudan çatışmaya girmek istemiyor ve Hizbullah’ın şimdilik Suriye’de uğraşarak gücünün azalmasını tercih ediyor.

Bu anlatılanlardan hareketle İsrail’in Güney cephesini hali hazırda daha tehlikeli gördüğü ve 2016 yılında bu cephede savaşa girmesi muhtemel olduğu anlaşılıyor. Bu durum, bir çok gözlemcinin de itiraf ettiği durumdur. Bundan başka bu konuya kesinlik kazandıran başka gelişmeler de söz konusudur. Gazze şeridinin sınır bölgesinde bazı siyonist yerleşkelerin boşaltılması, ayrıca direniş gruplarının da Gazze kuşatmasında sabırlarının bittiği yönünde uyarılarda bulunması, bölgede savaş ihtimalini daha belirgin hale getiren durumlardır. Bu süreçte dikkat çeken önemli bir konu ise Filistin meselesinin bazı Arap ve İslam ülkelerinde tamamen unutulmuş olmasıdır. İsrail de bu arada Suriye ve Yemen krizi gibi meselelerlden en iyi şekilde faydalanarak Batı şeria ve Gazze şeridinde Filistin halkına yönelik saldırılarını daha rahat bir şekilde sürdürüyor.

Gerçekte bazı Arap ve İslam ülkeleri dış politika önceliklerinde Filistin meselesini rafa kaldırdıkları bir sırada siyonist rejim İsrail aynı zamanda Arabistan, BAE, Mısır ve Türkiye gibi bazı İslam ülkeleri ile siyasi ve güvenlik işbirliğini geliştirmeyi de başardı. Kuşkusuz bu işbirliği bölgede İran ve Hizbullah başta olmak üzere direniş ekseni ile mücadele çerçevesinde arttırılıyor. Bu çerçevede siyonistlerin en çok fayda gördükleri alanlardan biri, Suriye krizidir. Buna göre Arap – İbrani ittifakı Suriye’ye baskı yaptığı için sonuçta İsrail’in lehine oluyor.

Son aylarda Hizbullah hareketinin şehit komutanı İmad Mugniye’nin yerine geçen Mustafa Bedreddin şehit düştü. Korsan İsrail Suriye krizi boyunca Hizbullah hareketinin Bedreddin ve Samir Kantar ve diğer bazı komutanları avlama peşindeydi. Siyonist rejim ordusu bundan başka Hizbullah’a silah taşıyan konvoyları vurma bahanesi ile Suriye’ye bir kaç kez saldırı düzenledi.

Her halükarda Arap – İbrani ittifakı son yıllarda iyice gelişti ve bu yüzden şimdi İsrail’in en iyi dostu Amerika değil, Mısır olduğu söylenebilir, çünkü Mısır Hamas’ı Gazze şeridinde kontrol altında tutmak ve Sina çölünde istikrarı sağlamakta İsrail’e yardımcı oluyor. Ürdün de askeri, iktisadi ve stratejik alanlarda İsrail rejimine bağımlı hale gelen Arap ülkelerinden biridir.

Şimdi İsrail ile bazı Arap ve İslam ülkeleri arasındaki ilişkilerin güçlenmesi sayesinde Tel aviv’in Gazze şeridine kısıtlı bir saldırısı düzenlemesi muhtemel gözüküyor. Çünkü bu durumda İsrail’i durdurabilecek tek şey Arap İslam ülkelerinin muhalefet  ihtimali değil, sadece Gazze’deki mücahit güçlerin askeri gücüdür. Bir başka ifade ile İsrail, Gazze şeridine yönelik her türlü saldırının doğuracağı sorunların hakkında Arap ülkelerin tepkisinden değil de, sadece Avrupa ülkelerinin tepkisinden çekiniyor. Aynı çerçevede İsrail’in neden Kudüs intifadasını kontrol altına alabildiği ve İslam dünyasının bu intifadaya etkili destek vermediği de anlaşılıyor. Görünen o ki bölgedeki gelişmeler ve krizler şartları İsrail için bölgedeki Arap rejimlerle ittifakını aleni hale getirerek daha da güçlendirilmesine zemin hazırlamıştır.

Öte yandan Suud rejimi korsan İsrail ile aleni ilişkilerini diğer İslam ülkelerin arasında da geliştirmeye ve hatta bu ülkelerle Tel aviv arasında arabulucu rolü ifa etmeye çalışıyor. İranlı uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Macid Safatac, Riyad’ın siyonist rejimle ilişkilerini alenileştirmesini şöyle değerlendiriyor:

Bu yeni bir mesele değildir. Gerçi bu ilişkiler son dönemde aleni hale geldi, ama kökleri Suud hanedanının tarihine uzanıyor, öyle ki Suud kralı henüz siyonist rejim şom varlığını ilan etmeden önce, Filistin topraklarını yahudilere devretmeye hazır olduğunu ilan etmişti. Daha sonra da işgalci rejim kurulduktan sonra gerçi ilişkilerin düzeyi diplomatik düzeyde değildi, fakat karineler, Suud hanedanı aracısız veya aracıların üzerinden siyonist rejimle irtibatı bulunduğunu gösteriyordu ve hatta siyonistlerin Lübnan ve Gazze şeridinde İslamî direnişe karşı operasyonlarında eli kanlı rejimle işbirliği yapmıştır.

Uluslararası ilişkilerde siyonizm üzerinde araştırma yapan Dr. Safatac açıklamasının devamında Suud hanedanı işgalci İsrail rejimi 2006 yılında Lübnan Hizbullah hareketine karşı savaşta ve yine Filistin direnişine dayattığı dört savaş sırasında Tel aviv ile açıkça işbirliği yaptığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: bu savaşlarda Suud hanedanının siyonistlerin saldırılarına yardım ettiği gün ışığına çıktı ve herkes Suud rejimi ile siyonist rejimin direnişi bastırma yönünde işbirliği yaptığını anladı. Aslında bu ilişki geçmişten beri ve başta İran İslam Cumhuriyeti olmak üzere direniş ekseninden duyulan kaygı yüzünden her zaman var olmuştur ve şimdi bu ilişkiler aleni hale geldi, öyle ki şimdi siyonist ve Suud medya organları rahatlıkla bu ilişkiden söz ediyor. Bu ilişkiler bir gün gün ışığına çıkarak bir dönüm noktası oluşturması gerekiyordu ve şimdi böyle oldu.