Şubat 21, 2016 07:59 Europe/Istanbul

Sohbetimizin ikinci bölümünde insanların kendilerini tanımaları hakkında günümüze dek gelen hadislerin üzerinde durmak istiyoruz.

Bir çok insan doğanın güzelliklerini tanımak için dağa çıkar, yolculuk yapar ve kısacası çeşitli zorluklara katlanır. Ancak bu seyahat ve yolculuklardan daha da önemlisi, insanın kendisini tanımak ve içindeki sırları öğrenmek ve böylece varlık aleminde var olan hakikatleri örenmek için yapacağı seyahat önemlidir.

Kur'an-ı Kerim Zariyat suresinin 20 ve 21. Ayetlerinde şöyle buyurur:

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?

Dolaysıyla dünyayı tanımak gibi önemli bir işin yanında daha da önemli olan bir marifet, insanın kendi kendini tanımasıdır.

Gerçekte insanın kendi kendini tanıması, Allah’ı tanımanın başlangıç noktasıdır. Nitekim İmam Ali (sa) şöyle buyurur: kendisini tanımadan bir insanın Allah’ı tanıması mümkün değildir.

İnsan fıtratı Allah marifetine yakın olduğundan, gerçekte insanı kendisini tanımaya davet etmek aslında Allah’ın tanımaya ve Allah ile irtikat kurmaya davet etmek sayılır.

Bu konuda da İmam Ali (sa) şöyle buyurur: Ey Rabbim, sen kalpleri kendi sevginle ve akılları da kendi marifetinde yarattın.

Gerçekte insanın kendi kendini tanıması Allah’ı tanımasına ve sevmesine vesile olur, çünkü insanın varlığı Allah’ın varlığına bağımlıdır ve hiç bir mahluk kendi kendini yaratmış olamaz. Dolaysıyla insan kendisini tanımaya başladığında Allah’a olan bağımlılığını da açıkça hissetmeye başlar. Nitekim yüce Allah Fatır suresinin 15. Ayetinde insanlara O’na muhtaç olduklarını ve kendisi hiç bir şeye muhtaç olmadığını buyurur.

Eğer insan her şeyden önce kendisini tanırsa, tabi ki varlığının oluşturduğu sermayeden daha iyi bir şekilde yararlanabilir ve geliştirebilir, çünkü insanın kendi kendini tanımaya başlaması demek varlığının değerli sermayelerini tanıması demektir.

İnsan tanım ve marifetle karşısında nur ve aydınlık kapılarını açar ve bu yolda var olan engelleri ortadan kaldırarak kurtuluşu için en iyi yolu bulmuş olur. Buna göre İmam Ali (sa) şöyle buyurur: Kim ki kendi nefsini tanır, onunla cihat etmeye başlar ve kim ki nefsini tanıyamazsa, onu kendi haline bırakır.

Dolaysıyla kendisini tanıyamayan insan, konumunu ve düşmesine sebep olacak etkenleri de tanıyamaz ve böyle biri doğal olarak yavaş yavaş şeytanın ve nefsinin kul kölesi olur ve şeytani lezzetler akılcı ve Ruhani lezzetlerin yerini alır ve pratikta Allah’tan başkasına tapmaya başlar.

Bu konuda İmam Ali’den (sa) bir çok hikmet nakledilmiştir. Örneğin bir hadiste şöyle buyurur: Arif, kendisine tanıyan ve onu şeytanın ve nefsi ammerenin bağlarından kurtaran ve onu Allah’tan uzaklaştıracak ve helak olmasına yol açacak her türlü kötülükten arındıran kimsedir.

Her insan kendisini tanıyarak nefsinin kerametini ve büyük ilahi mahluk olan nefsinin azametini idrak eder ve bu değerli cevheri kolay kolay kaybetmemesi gerektiğinin farkına varır.

İslam dininin insanlara kendilerini tanımalarına vurgu yapmasının sebebi, insanın kendisini olduğu gibi tanıması ve alemdeki varlığını ve makam ve mevkiini idrak etmesi içindir.

Bu tanımın amacı ise insanın kendisinin hakettiği yüce konuma ulaştırmasıdır.

İmam Ali (sa) çok hikmetli bir vecizesinde şöyle buyurur: kendi nefsinin kerametini ve yüceliğini doğru içimde tanıyan kimse, o kadar bu konunun üzerine odaklanır ki dünyevi tüm istekleri gözünde önemsiz gibi görünmeye başlar.

Gerçekte böyle bir insan artık kendisi ve varlığının değerlerini dünyevi değersiz mal ve mevki ile değiştirmek istemez. Oysa nefsinin azametini idrak edemeyen insanlar kolaylıkla her türlü ahlaki rezilliğe sapar ve pak insani ruhunu kirletir.

İslam dini insanı, maddi cisim ve bedenden başka ruhu ve manevi varlığı olan bir mahluk olarak tanımlar. Gerçekte insanın asaleti ruhuna bağlıdır ve bedeni sadece ruhunu geliştirmek üzere bir araç olarak kendisine sunulmuştur.

Bazen insanlar gaflet yüzünden gerçek kişiliği olan ruhunu unutur ve cismine ve isteklerine ve içgüdülerine yönelir. Bu gaflet insanın gerçek kemale ermesine mani olur, çünkü insan gaflet uykusuna daldıkça kemal ve saadet yolunda ilerlemez.

İmam Ali (sa) bu konuya bir rivayette şöyle temas etmiştir:

Nefsine karşı cahil kalma, çünkü nefsine karşı cahil olan kimse, her şeye karşı cahildir demektir.