Hidayet hadisi - 3
Sohbetimizin üçüncü bölümünde zikir ve Allah’ı anma hakkında günümüze dek gelen hadislerin üzerinde durmak istiyoruz.
Allah’ı zikretmek, insan ruhuna canlılık ve ferahlık kazandıran serin bir meltem gibidir. İnsan kalbi Allah’ı zikretmekle tazelenir ve yığınla sorun ve sıkıntı arasında huzura vesile olur.
Kur'an-ı Kerim Rad suresinin 28. Ayetinde şöyle buyurur:
... Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.
Gerçekte bir çok sorun ve sıkıntı yüce Allah’ı zikretmekle çözümlenir ve bu önemli amele sırt çevirmek insanı bu dünyada esas amacına ulaşmaktan alıkoyar ve ömrünün sonlarına geldiğinde de artık geri getirilmesi mümkün olmayan geçmiş günlerinin hasretini çeker.
Zikir, anmak demektir. Allah’ı anmak ve zikretmenin bazı mertebeleri ve dereceleri söz konusudur ve ilk mertebesi sözlü ve dille zikretmektir. Gerçi şunu da unutmamak gerekir ki gönülleri rahatlatan Allah’ı zikretmekten maksat, zikreden kimsenin anlamını bilen zikirdir, yoksa bir çok kez bir insanın Allah’ı dili ile zikrettiği, fakat ameli zikri ile uygun olmadığı ve hatta tam tersi olduğu görülmüştür.
İmam Sadık (sa) şöyle buyurur: Allah’ın kullarına vacip kıldığı en önemli görevlerden biri Allah’ı zikretmek ve anmaktır. Şunu da bilin ki maksat sadece subhan Allah, elhamdulillah, lailahaillallah veya Allah-u ekber demek değildir. Gerçi bunlarda Allah’ı anmaktır, lakin maksat Allah’ın helal ve haramını bilmektir ve eğer maksat kulluk ve itaat ise ona uymaktır ve eğer günah söz konusu ise onu terk etmektir.
Zikrin diğer mertebesi kalpten zikretmektir ve insanın kalbi ile Allah’a yönelmesidir, öyle ki bu mertebenin bir çok yerde sonucu zikrin dilden cari olmasıdır.
Ancak zikrin en yüce mertebesi, kulun yaşamının tüm anlarında kendisini Allah katının huzurunda görmesi ve bir an bile Allah’tan gafil olmayı kendisi için büyük birgünah saymasıdır. Nitekim yüce Allah’ı bu şekilde sürekli anmak iyi amellere vesile olur ve insanla günah arasında güçlü bir set oluşturur. Bu yüzden İmam Ali (sa) bu konuda şöyle buyurur:
Allah’ı zikretmek imanın sütusu ve şeytan vesvesesinden koruyucudur.
Hz. Ali (sa) ayrıca şöyle buyurur: Daima Allah’ı anın ki en iyi zikirler budur.
Gerçekte maddi yaşamda gaflet için bir çok etken bulunduğundan ve şeytani vesveseler her taraftan insanı sardığından kurtuluş için en iyi yol, Allah’ı anmak ve zikretmektir.
Kuşkusuz Allah’ı zikretmenin yol iyi amellerde bulunmaktır. Bu amel Allah’a ibadet etmekten kula hizmet etmeye kadar geniş bir alanı kapsar.
Allah resulünden (sav) şöyle rivayet edilmiştir:
Allah’a itaat eden kimse, O’nu zikretmiş olur, gerçi namazı, orucu ve Kur'an-ı Kerim tilaveti seyrek olsa bile. Allah’a isyan eden kimse ise mutlaka O’nu unutmuştur, gerçi namazı, orucu ve Kur'an-ı Kerim tilaveti bol olsa bile.
İmam Sadık (sa) şöyle buyurur:
Her işin bir sınırı vardır ve o sınıra varıldığında son bulur, ancak Allah’ı zikretmenin sınırı yoktur ve asla son bulmaz. Yüce Allah bazı farizeleri vacip kılmıştır ve kim onları yerine getirirse, sınırı son bulduğu noktadır. Bunlardan biri Ramazan ayıdır ki içinde oruç tutulur ve sonu da Ramazan bayramıdır. Allah hac ibadetini vacip kılmıştır ve kim hac ibadetini yerine getirirse sonuna gelmiş olur. Ancak Allah’ı zikretmek, sonu belirtilmeyen ve yüce Allah azına razı olmayan tek vacip ameldir.
İmam Sadık (sa) daha sonra Ahzab suresinin 41 ve 42. Ayetlerine işaret ediyor ve mümin insanlara sürekli Allah’ı anmaları ve sabah akşam O’na tesbih etmeyi tavsiye edildiğini buyuruyor.
İmam Sadık (sa) şöyle devam ediyor: Rabbim zikir için son bulacağı hiç bir sınır belirtmemiştir. Babam İmam Bagır (sa) Allah’ı çok zikrederdi. Ben onunla yolda giderken o Allah’ı zikrederdi, onunla yemek yerken o Allah’ı zikrederdi ve hatta insanlarla konuşurken bir an bile Allah’ı zikretmekten gafil olmazdı. Ben babamın sürekli lailahaillallah dediğini duyardım ve yöntemi de şöyle idi ki bize toplar ve Allah’ı zikretmeyi emrederdi ve buna güneş doğana kadar devam ederdik ve hangi birimiz kıraat biliyorsa, Kur'an-ı Kerim okumayı emrederde ve bilmeyenlere de Allah’ı zikretmeyi emrederdi.