Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 19
Her hareket ve inkılap kendi hedef ve ülkülerini gerçekleştirmek için sabır ve direnişe ihtiyacı var, böylece tehditler ve zor dönemeçleri başrı ile geride bırakabilir. Tabi ki sabır ve direniş oranı ise inkılabın büyüklüğü ve genişliği ile direkt bağlantılıdır.
İnkılabın derinliği ve alanı ne kadar geniş ise daha fazla direnişe ihtiyacı vardır.
Böyle bir bakış açısı ile peygamberlerin hareketine yaklaşırsak, onların vahiy ışığı olmaları nedeni ile çağlarındaki düzeni değiştirmek istedikleri gerçeğine göre sabır silahı ile amansız zorluklarla göğüs germeleri ve savaşmaları gerektiğini anlarız. Kur'an Kerim Al-ı İmran suresinin 146.ayetinde enbiyalar ve onların gerçek izleyenleri hakkında şöyle buyuruyor: Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.
Hiç şüphesiz eğer düşman, tevhide inananlar ve hak cephesi izleyenlerin dağ gibi güçlü ve kararlı olduklarını, can ve mallarına zarar gelmekten korkmadıklarını ve savaş meydanında zillete boyun eğmeyeceklerini anlasalar, Hak cephesi ile kolay bir savaşa girişemeyeceklerini, onların direnişini kıramayacaklarını anlarlar. İşte bu yüzden yüce ilahi hedeflerin ilerletilmesi için sabrın belirleyici bir etken olması nedeni ile yüce Allah Ahkaf suresinin 35.ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: 35. (Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret...
İslam tarihindeki inişli çıkışlı dönemler, Resulullah -saa- ve sahabesinin, Mekke ve Medine’deki zorluklara karşı benzersiz sabrı ve eşsiz direnişi, işte bu ilahi öğretilerden kaynaklanıyor. Müslümanlar en zor şartlara göğüs gererken uzlaşmaz tavırları ile, Resulullah -saa- tarafından dikilen fidanın güçlü bir ağaca dönüşmesine sebep olmakla kalmayıp düşmanın inanmazlığının doruğunda bu teyyibe şecerenin dal budaklarını dünyanın doğu ve batısına yaymayı başarıp, özgürlük, izzet, kudret ve insani kerametin zevkini insanlara tattırdılar.
Dikkat edilmesi gereken konu ise son ana kadar sadakatle İslam peygamberinin -saa- yanında kalan, asla kendilerinden zaaf göstermeyen ve düşmana teslim olmayanların, nifakla değil, İslam’a en içten duygularla inanan toplumun mahrum ve yoksul kesiminden olmasıdır. Bunu da pratikte herkese gösterdiler.
Bu yüzden güç ve servet sahipleri, Resulullah’ın -saa- yanına gidip İslam’ı kabul etmek için zulme maruz kalan mahrum kesimin olmayacağı bir toplantı talep ettiklerinde resul ekrem -saa- Kehf suresinin 28.ayetine göre onlara şöyle karşılık verdi: Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.
Resulullah -saa- ve diğer peygamberlerin yaşam hikayelerinin gösterdiği gibi, Allah’tan gafil olan güç sevdalıların sadece kendi şeytani isteklerini gerçekleştirmeye çalıştığını, din ve kamuoyunu aldatmakla kendi siyasi ve ekonomi çıkarlarını temin edemediklerinde, tüm güçleri ile peygamberle -saa- savaşmaya, onun risaletini tekzip etmeye ve canını acıtarak eziyet etmesine kalkıştıklarını gösteriyor. Yüce Allah kendi peygamberine moral vermek ve onun Mekke büyüklerinin hareketleri, düşmanlıkları ve muhalefetlerinden yılmaması ve üzülmemesi için o hazrete hitaben En’am suresinin 34.ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti...
Aslında sabır ve direniş, İslam peygamberin -saa- sosyal ve bireysel özelliklerinden biri idi. Eğer Resulullah -saa- İslam’ın sıkı düşmanları ve muhaliflerin tehditlerine karşı sabırlı olmasaydı, müşriklerin temelsiz suçlamalarına karşı direnmeseydi, asla yüce ilahi ve insani hedeflerini gerçekleştiremezdi. Resulullah -saa- kendi direnişi ile putperest, cahil, geri kalmış ve kültürsüz bir milletten, İslam’ın büyük uygarlığını ayakta tutabilen uyanık ve bilinçli bir millet yaratamazsı. Bunlara ilaveten Kur'an Kerim de bir çok ayette sabır ve direniş olmadan zafere ulaşmanın imkansız olduğunu belirtiyor. Tabi ki zafer ve yüce Allah’ın yardımı da kesin ve değişmez bir vaattir; fakat ilahi vaat, tevhide inananların tüm zorluklara karşı kesin ve güçlü bir şekilde direnmeleri, tuzaklara düşmemeleri ve tüm acı tatlı olaylarda sabırlı olmaları ve Hakk’ın batıla galebe çalacağına inanılması ile gerçekleşir. Fussile suresinin 30.ayeti ise bu ilahi vaat hakkında şöyle buyuruyor: 30. Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!”
İslami inanç sınırları ve bayrağını korumada direnmek, sadece resulullah'ın -saa- görevi değildi, zira İslami ümmet de Resul ekrem'in -saa- siyersini izleryerek İslam'ın zor düşmanları karşısında iktidarla durarak, dini hüviyet ve şerefini korumaları gerekir. Bu yüzden yüce Allah Resulullah'ın -saa- direnişine vurgu yaparken, o hazreti gerçekten izleyenlerden onunla beraber küfür, şirk ve nifak cephesi karşısında direnmelerini istiyor. İlahi vahiy bu ilahi görevi Hud suresinin 112. ayetinde Resulullah'a -saa- hitaben şöyle buyuruyor: Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar.
Tabi ki sabır ve direnişin belirli bir zaman ve mekana has olmadığını da hatırlatmakta yarar var, zira bir yandan düşünce savaşları sınır ve coğrafya tanımazken diğer yandan da İslam'ın yeminli düşmanları her zaman İslam dünyası için pusuya yatmış, tüm komplo ve hileleri ile Müslümanları İslam'dan vazgeçirmeyi ve küfür dünyasına katılmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Kur'an Kerim Bakara suresinin 217. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: … Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler…
Bu yüzden küfür elebaşlarının ana hedefi gerçek İslam ile savaşmaktır, bu onların en büyük ve stratejik siyasetleridir. Kur'an Kerim yine Bakara suresinin 109. ayetinde bu konuda şöyle buyuruyor:
Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.
Tarihin de gösterdiği gibi sadece asr-ı saadet değil, her zaman ve çeşitli alanlarda muhalifler İslam ile savaşmaktan bir an bile gafil olmadılar. 200 yıl süren Haçlı savaşlar, Osmanlı imparatorluğun parçalanması ve İslam dünyasını bölünmesi, bazı oryantalistlerin Kur'an Kerim ve Resulullah'a -saa- hakaret cesaretinde bulunması, İslam karşıtı güdümlü çirkin filmlerin çekilmesi, çirkef posterlerin yayınlanması, Kur'an Kerim yakma törenlerin düzenlenmesi ve müstekbir güçler iel birlikte uluslar arası siyonizmin Filistin, Suriye, Lübnan, ırak, Yemen, Bahreyn, Afganistan, Pakistan ve diğer Müslüman ülkelerde yürüttükleri savaşlar ise bu acı gerçeğin kanıtıdır. İslami korumanın tek yolu ise Müslümanların tıpkı hz. Muhammed -saa- ve sahabesi gibi direniş gösterip İslam'ın varlığını, cihat ve şahadetle savunmaları, Allah'ın yardımı ile zaferin onlarla olacağına dair ilahi vaadin gerçekleşmesinden emin olmalarıdır.015