Şubat 23, 2016 06:54 Europe/Istanbul

Geçen bölümde İslam açısından düşünce ve düşünmenin önemini ve bu konu ile ilgili bazı hadis ve ayetleri anlattık.

Bugün yine aynı konuya devam edeceğiz.

İslamî kaynaklarda akıl ve düşünce üzerinnne bir çok rivayet vardır. Bu konu üzerinde rivayetlerin çokluğu, İslam dini Allah’ı tanımayı ve insanların saadete ermelerini ve kurtuluşunu akıl ve düşünce üzerine inşa ettiğini gösterir.

Hadis kaynakları arasında en muteber kaynaklardan biri olan Kafi Usulu adlı kitabın bir bölümü akıl ve cahillik konusuna ayrılmıştır. Bu kitapta İmam Ali’den (sa) nakledilen bir hadiste şöyle anlatılır:

Hz. Cebrail Hz. Adem’e nazil oldu ve şöyle dedi: Ben sana üç muhibeti anlatmakla görevlendirildim, öyle ki sen bunlardan birini seçmeli ve başkalarını bırakmalısın. Hz. Adem, nedir onlar? Diye sordu. Hz. Cebrail şöyle karşılık verdi: Akıl, perva ve din. Hz. Adem, ben aklı seçtim diye karşılık verince, Hz. Cebrail de perva ve dine şöyle dedi: Onu bırakın ve kendi işinize bakın. Ancak perva ve din şöyle dediler: Biz nerede akıl olursa onun yanında olmak ve ondan ayrılmamakla görevliyiz. Hz. Cebrail şöyle karşılık verdi: Madem öyle, o zaman siz de görevinizi yerine getirin. Bu sözlerin ardından Hz. Cebrail göklere yükseldi.

Bu tabir, akıl ve düşünce ve perva ve dinle ilişkisi hakkında kullanılabilecek en ince tabirdir, çünkü eğer akıl dinden ayrılırsa kolaylıkla yok olur veya sapar.öte yandan perva da insanı çirkin amellerden ve günahlardan sakındıran ve gerçekte marifet, akıl ve düşünce ağacının meyvesidir. Gerçekte bu hadis, Hz. Adem’in fevkelade bir görüşü olduğunu ve üç özellik ve imtiyaz arasında birini seçerken en üstün olanı, yani aklı seçtiğini ve böylece bu seçim sayesinde dinini ve pervasını da koruduğunu gösterir.

İslam dininde bir kanun vardır, şöyle ki aklın hükmettiği her şeye şeriat de kabul eder. Bu durumu tersi da doğrudur, yani şeriatin hükmettiği her şeyi akıl da benimser. Dolaysıyla İslam dininde hükümlerin dayandığı temellerden biri akıldır.

İmam Sadık’tan (sa) nakledilen bir hadiste şöyle okumaktayız: Akıl, müminin işaretidir.

Gerçekte sağlam akıl, insana hakkı batıldan ayırt etme gücü kazandırır ve imansız insan bu güçten yoksundur. Buna göre ilahi peygamberlerin söyledikleri her şey akıl ve mantığa uygundur.

Bir gün bir grup sahabe Allah resulünün (sav) huzurunda bir müslümanı övmeye ve takdir etmeye başladı. Resulüllah efendimiz onun aklı nasıl, diye sordu. sahabe arz etti: ya resuüllah, biz onun ibadette çabaları ve hayır işlerinden söz ediyoruz, ama siz aklını soruyorsunuz. Allah resulü (sav) şöyle buyurdu: akılsız ve ahmak bir insandan gelen musibet, fıskı fücur işleyen günahkarlardan gelecek kötülükten daha beterdir. Yüce Rabbim kıyamet gününde kullarının makamını akıl ve düşüncelerine göre yüceltir ve kullar buna göre ilahi kata yakınlaşır.

Yine Allah resulünden (sav) bir başka hadiste şöyle nakledilir:

Bir insanın iyi ahlakı ve dürüstlüğü haberi size ulaşınca bununla yetinmeyin ve onun aklı ve düşüncesinin doğruluğuna bakın ve idrak gücünü ölçün, çünkü herkesin amelinin mükafatı, aklına göre verilir.

İslam açısından insanı kemale erdiren ve gelişmesine vesile olan şey, akıldır. Akıl, ilahi bir mahluk olan insanı onu yaratana ulaştırır.

Kuşkusuz insanın ilahi kata yaklaşması yolunda bazı engeller vardır ve onu doğru yoldan saptırabilir. Bu engellerden biri de şehvettir. İmam Ali (sa) bu konuda şöyle buyurur: Eğer insan şehvetine galip gelebilirse, o zaman aklını aşikar etmiş olur.

Öfke de doğru düşünmeyi engelleyen bir başka engeldir. İmam Ali (sa) bu konuda da şöyle buyurur: gerçek hikmet ve ilimden yararlanamayan insanlar, akılları öfke ve şehvet sonucu hastalanan kişilerdir.

Gaflet de aklın gelişmesine mani olan engellerden biridir. İmam Ali’nin (sa) tabiri ile eğer bir insan gafil olursa, kalbi, aklı ve batını ölmüş olur.

Rivayetlerde bencillik ve kibirden de akılcılığı engelleyen bir etken olarak söz edilmiştir. Nitekim İmam Ali (sa) bu çirkin sıfat hakkında şöyle buyurur: kibir gibi rezil bir sıfatın tutsağı olan kimse, hem aklına ve beynine zarar vermiş, hem doğru tanıma ve marifet özelliğinden mahrum olmuştur.

Ve son olarak şu noktaya da değinmek gerekir ki akıllı insan bu dünyada aklı ile türlü faziletlere ve kemallere nail olabileceği gibi, kıyamet gününde de aklı ve ilmine uygun olarak hesap verir. Nitekim İmam Bagır (sa) şöyle buyurur:

Yüce Allah kıyamet gününde kullarının hesabına, fani dünyada verdiği akla göre bakar.