Aralık 22, 2016 23:32 Europe/Istanbul

Geçen bölümde siyasi ve fikri bir akım olan Talibanizm’in islam dünyasında müslümanlar arasında nasıl ayrımcılığa yol açtığını irdeledik ve dedik ki ekonomik ve kültürel yoksunluğun yanı sıra islam ülkeleri hükümdarlarının kifayetsizliği, yabancı düşmanların müdahaleleri ve bitmeyen komploları neticesinde islam dünyasının başına bela olan bu örgüt küresel bir tehlikeli politik ve güvenlik soruna dönüşmüştür.

Bu programda ise şii ve ehli sünnet müslümanları arasındaki ihtilafların canlanıp şiddetlenmesiyle şekillenen IŞİD terör örgütünün düşünce analizine ve müslümanların vahdetine yönelik indirdiği darbeler sonucunda ırkçı siyonist rejimin bölgede ne kadar güç elde ettiği başlıkları masaya yatıracağız.

IŞİD terör örgütünün şekillenme kökleri miladi 2004 yılına ve Elkaide terör örgütünün elebaşı Ebu Musab Zerkavi’nin Irak’ta ’’Cihad ve Tevhid Cemaatı’’ adııyla kurduğu bir örgüt dönemine rastlıyor. Bu cemaatın başkanlığını yapan Zerkavi,  Elkaide örgütünün lideri Osame Bin Ladin’den biat edip bu örgütün bölgede temsilciliğini yaptı. Miladi 2006 yılının sonlarında medya çevreleri Ebu Ömer Bağdadi liderliğinde Irak islami devleti adıyla bir askeri örgütün kurulduğunu duyurdular. Amerika tarafından Irak’ın işgali sırasında Amerikan güçlerine karşı bir cihatçı örgüt olarak nitelenen Elkaide örgütü, ABD’nin Irak işgaline karşı olan bir çok Iraklı genci kendine eleman olarak seçti ve en güçlü milis grubunu Irak’ta kuruldu. Miladi 2006 yılında Zerkavi Amerikan askerlerince öldürüldü ve  Ebu Hamza Muhacir ondan sonra bu örgütün başına geçti. El Muhacir örgütün faaliyetlerinin genişlemesi için çok çaba harcadı ve Amerikan güçlerine karşı çeşitli operasyonlar planladı, taki 2010 yılının Nisan ayında Amerika’nın saldırdığı dönemde Ebu Ömer Bağdadi ile birlikte öldü. Irak islam devletinin danışma konseyi 10 gün geçtikten sonra bir toplantı düzenleyerek Ebubekir Bağdadi’yi örgütün lideri olarak tayin etti. Miladi 1971 yılında dünyaya gelen Ebubekir Bağdadi Samera’da  tekfirci bir görüşe sahip olan mezhebi bir ailede dünyaya gelip  Bağdad islami üniversitesinden mezun olmuştur ve cihatçı selefi teorisyenlerin en ünlüsü olarak tanınmaktadır.

Bağdadi yıllarca Elkaide’nin üyesi olarak bu cani terör örgütünün tanınmış teröristleri ile birlikte hareket etmiş ve 2010 yılında Irak’ta islam devletinin elebaşı olarak seçilmiştir. Bir yıl sonra Suriye krizinin başlamasıyla bu fırsatı değerlendiren Bağdadi,  kendi isteğine kavuşmak için emri altında olan teröristleri Suriye’ye göndererek Şam üzerinde hükümdarlık yapma hayaline kavuşma yolunda ilk adımları atmış oldu. Bu bağlamda onun yardımcısı Ebu Muhammed Elcolani Erlkaide yöntemlerinden ilham alarak Elnasre cephesi isimli bir başka cani örgütü Suriye’de kurdu. Ancak daha sonra Elcolani’nin Suriye’de etkisinin artması ardından ve kendi örgütünün Bağdad komutanlığı ile birleşerek Irak ve Şam islam devletin kurulmasına  karşı gelinmesi bu iki örgütün birbirinden ayrılmasına ve kanlı çatışmaların meydana gelmesine neden oldu. Bu çatışmanın vuku bulması Elkaide terör örgütüne yakın üyelere şaşırtıcı bir gelişme olarak yansımıyordu çünkü Elkaide elebaşı Osame Bin Ladin’ın ölüm haberinden sonra, Ebubekir Elbağdadi Bin Ladin’ın yerine oturan  Eymen el Zavahiri’den biat etmeyen tek kişiydi.

Ebubekir Bağdadi’nin yakınlarının anlattıklarına göre Bağdadi bir yerde kalmayı kendi üyelerinin yenilgiye uğramalarına neden olabileceğine inanır ve kendi düşmanı için bir çok plan uygulamaya çalışır. IŞİD terör örgütü mali kaynaklardan yararlanarak kendini güçlendirmeyi başardı. Bu terör örgütüne yakın çevrelerin  dediğine göre Suriye petrolunun satışı milyonlarca dolar Ebubkir Elbağdadi’ye kazandırmıştır ve Musul’a girdikten sonra Irak ordusu’nun silah depolarından bir çok mühimmat ve silah ele geçirmiştir. Ayrıca onların belirttiğine göre Arap ve batı ülkelerinin IŞİD terör örgütüne verdiği mali ve silah destekleri bu örgütün hayatta kalması ve cinayetlerinin sürdürmesine vesile olmuştur.

IŞİD terör örgütü Irak ve Suriye ülkelerinde en aşırı ve aktiv terör örgütü olarak tanınıyor. Bu terör çetesi selefi, vahabi ve Baas güçlerini içine alıp  arkasında da batı ve arap ülkelerinin boyutlu desteklerini taşıyor. IŞİD’i aslında ABD ve İngiltere’nin Irak’a saldırısından doğan na mübarek bir çocuk olarak görmek mümkün.Bu terör örgütü ortaya çıktıktan sonra ABD emperyalizmi ile mücadele sloganı atıp sahte mezhebi propagandaları ile bir nevi Amerikan işgalci güçlerinin Irak’ta temsilciliğini yapıp Irak ve Şam islami devletin kurma hayalini gerçekleştirmeye çalışıyordu. ABD’nin Irak’tan çıkışı, Suriye krizinin başlaması, IŞİD’ın faaliyet alanının Irak’tan Suriye’ye doğru değişmesi ve Amerika,İsrail ve Arabistan’ın Beşar Esad hükümeti hakkında ortak görüşleri bu terör örgütünün bunlarla ilişkilerinde yeni sürece girmesine neden oldu. Tekfirci IŞİD terör örgütü ilk başta Suriye’nin ehli sünnet müslümanlarının haklarını koruma sloganı altında şam hükümeti ile çatışma ve savaşlara girdi ama ne var ki Suriye ordusundan aldığı darbeler neticesinde bazı önemli ve stratejik bölgeleri kaybedip geri çekilerek tekrar Irak’a yönelik geniş bir saldırı düzenledi ve bu ülkenin önemli bölge ve kent merkezlerini işgalı altına aldı.

IŞİD kendi asıl hedefini islami hilafetin yeniden hayata geçirilmesi ve şeriat ahkamının tanımının uygulanmasında belirtiyor ancak bugüne kadar islam adına en çırkin ve insanlık dışı cinayetleri işlemiştir. IŞİDçiler her gün yeni bir cinayet ve suça imza atarken kendi gerçek çehrelerini tüm insanlığa göstermiş oluyorlar. IŞİD kendi intihar saldırılarında çocuk ve genç üyelerinden  kullanıyor ve kendi kanunsuz , hukuk dışı ve insanlık değerlerine karşı olan isteklerine varabilmek için her türlü çirkin cinayetlerde bulunuyor. Bu terör örgütünden ayrılan bir üye işlediği cinayetler hakkında şöyle diyor:

Bu terör çetesine üye olduktan sonra Suriye’ye gönderildim ve savaş meydanlarına gitmek yerine örgütün elebaşının emri üzerine gardiyan olarak hapishanelere gönderildim. Bana orda bulunan tüm tutuklu kadın ve erkekleri kırbaçla vurmamı istediler. Bu işimi hiçbir zaman unutmam. Ben orda bulunan tutuklulara hiçbir şey sorup sorgulamadan tekme tokat atıp bazılarını 80  kimilerine de 40 kırbaç vururdum. Kadın ve erkek hiç fark etmiyordu benim için ve bu işim IŞİD tarafından hapishanede cihat olarak algılanırdı.

Şüphesiz tekfirci IŞİD terör örgütünün şekillenmesi Batı ve Arap ülkelerin niyeti ve hedefinde var olan bir konuydu. Gün geçtikçe bu terör örgütünün kurulmasında ABD’nin rolü ve etkisi daha da aydınlanıyor. ABD Savunma İstihbarat Dairesi (DIA) eski şefi emekli Korgeneral Michael Flynn’in itirafı bu iddianın ispatı olacaktır. O El Cezire kanalına verdiği mülakatta bazı kanıt ve belgelerden söz ediyor ki Amerikan istihbarat Kurumunun Suriye krizinin başlamasından bir yıl sonra, 2011 yılının başlarında IŞİD terör örgütünün Irak’ta şekillenmesini ön gördüğünü ortaya koyuyor. Ancak bu örgütü bir tehdit olarak görmek yerine amaçlarına varmak için kendi maşası olarak bölgede kullanmaktadır. Bunun yanısıra arap ülkelerinin her türlü askeri ve lojestik destekleri IŞİD terör örgütünün güçlenmesinde büyük rol oynamıştır ve tüm bu çabalar ırkçı israil rejiminin güvenliği için meydana gelmiştir.