Aralık 23, 2016 04:33 Europe/Istanbul

Geçen bölümde ifade edildiği üzere birinci ve ikinci dünya savaşlarından doğan vahim olaylar, dünya kamuoyunu insan hakları kavramına özel ilgi duymalarına doğru yönlendirdi.

Çünkü bu kavram eşiğinde ,ırk, dil, mezhep ve cinsiyete bakmadan insan onurunun eşitliği ve dayanışma sayesinde barış, dostluk ve kardeşliği dünyanın çeşitli milletleri arasında sağlamış olacaktır. Bu çerçevede ilk önce insan hakları küresel bildirisi ve daha sonra medeni ve siyasi haklar, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla ilgili antlaşmalar onaylandı.Kadınlar, çocuklar, mülteciler ve işçiler gibi toplumun savunmasız kısmına destek verme amacıyla çeşitli konvansiyonlar onaylanarak yürürlüğe girdi. Böylece farklı anlaşma ve sözleşmelerin uluslararası düzeyde ele alınması, insan haklarının uygulanması için güçlü bir destek oluşturdu.

İnsan hakları evrensel bildirisi, küresel anlamda kendi görevini insan haklarının kalkınması ve insanların eşitliği zemininde açıklayıp, dünyanın çeşitli kıtalarında insan haklarının tanıtım ve yayılması için çeşitli eylemler uygulanmaya başladı. İnsan hakları bölgesel hareketinin hedeflerini evrensel bildirinin aksine olduğunu söylemek mümkün değil. Bu hareketin mantığında evrensel bildiride yer alan maddelerin tümünü dünya çapında yürürlüğe geçmesinin mümkün olmadığı nedeniyle söz konusu maddelerin bölge sathında ele alınması öneriliyor. Bu bölgesel hareketin çalışmalarının örneklerini Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında bulmak mümkün.

Avrupa kıtasında ''Avrupa Şurası'' ve ''Avrupa ekonomik topluluğu'' gibi iki bölgesel kurum uzun yıllar boyunca birbirlerinin yanında çalışıp daha sonra birleştiler.  Uluslar arası bir kurum olan Avrupa şurası 5 Mayıs 1949 Londra antlaşması ardından tesis edildi. Bu şura Avrupa medeniyeti esası üzerinde ortak görüşlere sahip olan ülkelerden oluşup onun kuruluşundan amaç ikinci dünya savaşından sonra komünist tehditleri ile mücadele etmekti. Şimdiye kadar Avrupa şurası desteğinde yüzden fazla anlaşma ele alınmış bulunuyor ve bu konvansiyonların çoğu özgürlüklerle ilgili olup üye ülkelerin onayına sunulmuştur. 4 kasım 1950 onaylı temel özgürlükler ve insan haklarına destek Avrupa konvansiyonu, içerik ve denetim biçimi açısından bunların en önemlisi sayılır. Adı geçen bu anlaşma 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girerek kişisel, toplumsal, medeni ve siyasi özgürlükleri içerip demokratik devletlerde uygulanmak için ortaya çıkmıştır.

Öte yandan insan haklarının uygulandığı bölgelerde Avrupa ekonomik topluluğunun rolü biraz dikkat çekici görülür. Paris 1951 ve Roma 1957 anlaşmalarında ekonomik hedeflerin ötesinde yaşam şartlarının iyileşmesi ve halk için iş fırsatlarının sağlanmasına eğilimleri yer alıyor. Ayrıca insan haklarına saygı duymak, ekonomik topluluğuna tüm devletlerin bağlı kalmasının kaçınılmaz zaruretlerinden birini oluşturmaktadır. Avrupa parlamentosu defalarca insan haklarına destek meselesini kendi gündeminde tutmuş, bu çerçevede çeşitli kararnameleri genel veya özel konular hakkında onaylamıştır

Amerika kıtasında da insan hakları kavramının canlanması yolunda çeşitli adımlar atılmıştır. 1948 yılında Bogota konferansının düzenlendiği sırada Amerika Devletleri Örgütü'nün Tüzüğü ve Amerikan hak ve yükümlülükler bildirgesi kabul edilerek onaylanmış oldu. Bu bildirge hiç hukuki geçerliliği olmayan bir öneri mahiyetindeydi. Kosta Rika'nın başkenti San Jose'de Amerikan devletler örgütü tarafından 1969'da onaylanan insan hakları konulu Amerikan konvansiyonları ile bu bildirgenin farklı olduğu tesbit edilmiştir. Bu konvansiyon bir anlaşma biçiminde olan uzun bir metni içerir ve Amerika bildirisinin usulü ve temellerini anlatıyor. Ancak aynı zamanda güney Amerika ülkelerinin gelişmemiş durumlarına bakıldığında gerçekçi bir anlaşma olmadığı kesinlik arz ediyor. Bazen konvansiyon çok titiz bir şekilde siyasi ve medeni hakları kendi merceği altına alır oysa ki ekonomik, sosyal ve kültürel haklara karşı önleyici bir tutumla yaklaşıyor. Söz konusu haklar her ülkenin imkanlarını dikkate alarak aşamalı kalkınmalara dayanır. Bu kalkınma 1978 yılında genellikle sosyal hakları içeren 22 maddelik ek protokol ile geçekleşmiştir.

Afrika kıtasının sömürgecilikten kurtulduğuna rağmen her zaman insan haklarına destek ve kalkınma modellerinden uzak tutulmuş bir bölge özelliğini taşımıştır. 1963 yılında Adis Ababa'da onaylanan Afrika vahdet tüzüğünde, sömürgecilik ve ırkçılığa karşı mücadele ve bu bölge insanları için kendi kaderlerini belirleme konusunda hak tanınmıştır. Afrika insan hakları tüzüğünü bir gelişimin işareti olarak tanımlamak mümkün çünkü halk ve insan hakları biçiminde bir tüzük olarak insan haklarının toplu ve birleşik görüşünün ifadesi olup genel kurulda 12 Haziran 1981 tarihinde Afrika Birliği Örgütü tarafında Nairobi'da onaylanıp 12 ekim 1986 tarihinde yürürlüğe girdi ve 1989 yılının sonuna kadar 35 ülke ona bağlı kaldı.

Dünyanın en çok nüfuz sayısını içinde bulunduran,bir çok kültürel çeşitliliği ve eski gelenek ve görüşleri ile üne kavuşan Asya kıtası dünyanın diğer bölgelerine karşı özel bir durum olduğunu yansıtır. Bu nedenle bu bölgede insan özgürlükleri ve insan haklarına uyma konularında çeşitli sorunlarla karşı karşıya gelinmiş ve hala doğu ülkelerin hukuki sorunlarının giderilmesi için önemli bir gelişme ve başarı elde edilmemiştir. Ancak bu arada bazı çaba ve getirileri de unutmamak gerekir. Örneğin doğu güney Asya bölgeleri ASEAN olarak insan hakları konusunda ortak kanunları onaylayıp ilgili maddelerin hayata geçirilmesi için özel mekanizmalar uygulamıştır. Ayrıca SARK ismiyle tanınan bir grup ülkeler de insan hakları bağlamında kendi aralarında ortak kararname ve bildiriler yayınlayarak uygulamışlardır. Okyanusya bölgesinin ülkeleri arasında da insan hakları konusunda bazı ortak anlaşmalar onaylanmıştır. Çoğu Asya ülkelerinden sayılan Arap birliğine üye ülkeler de ''Arap İnsan hakları tüzüğü'' gibi önemli anlaşmaların altına imza atmışlardır.

Tüm anılan bölgelerde insan haklarının öneminin gündeme gelmesine yol açan bütün çabaların yanısıra, BM de her bölgenin kültürel,ekonomik ve inanç açısından taşıdığı özelliklerinin dikkate alınması ile evrensel insan haklarının pratikte uygulanması için genel kurul veya insan hakları komisyonunda bölgesel mekanizmaların gelişmesine yola açan kararlar almıştır. Ancak evrensel insan haklarının batı dünyasının mantığı ve görüşü üzerinde kurulduğu için islam dünyasında buna karşı olarak bir takım görüşler ortaya çıkarak islami insan hakları bildirisinin hazırlanmasına vesile olmuştur.