Hidayet hadisi - 50
Kur'an'ı Kerim mümin kulların seçkin sıfatları hakkında Tevbe suresinin 71. Ayetinde şöyle buyuruyor:
Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.
Bu ayete göre mümin insanlar birbirinin kaderini merak eder. Mümin insanlar bir bedenin organları gibidir ve her birinin suç işlemesi veya sapması, toplumun tümünü etkiler. Nitekim epidemik bir hastalık tedavi edilmediği takdirde bir bireyden toplumun tüm bireylerine bulaşır ve toplum sağlığını tehlikeye atar.
Bugünkü sohbetimizi emri maruf ve nehyi münkire ayırdık.
İslam dininde tüm iyiliklere maruf ve tüm kötülüklere ve çirkinliklere münkir denir. Çünkü insanın pak fıtratı maruf ve iyi amelleri bilir ve çirkinlikler ve münkirlere yabancıdır. Fıkıh açısından da vacip ve mustahap amellere maruf ve haram ve mekruh olanlara da münkir denir.
Dolaysıyla maruf ve münkirin kapsam alanı oldukça geniştir ve sadece ibadetler veya bir dizi büyük günahlarla sınırlı tutulamaz ve bu iki sözcüğü değerler ve anti değerler şeklinde de tabir etmek mümkündür.
İslam Peygamberi –s– bu farizenin önemi hakkında şöyle buyurur: Kem emri maruf ve nehyi münkir ederse, Allah’ın ve resulünün yeryüzünde halifesidir.
Bu hadisi şeriften anlaşıldığı üzere bu büyük farize ilahi bir görevdir ve peygamberlerin biseti ve semavi kitapların nazil oluşunun hedefi de bu görevi yerine getirmektir.
İmam Bagır –s– da emri maruf ve nehyi münkir farizesinin tesirleri hakkındna şöyle buyurur: emri maruf ve nehyi münkir peygamberlerin yolu ve salih insanların yöntemidir ve başka farizeler onun üzerinde inşa edilen büyük bir farize sayılır ve bu farize sayesinde yollar güvenli hale gelir, gelirler helal olur, çiğnen haklar hak sahibine iade edilir, topraklar imarlı olur ve haklar düşmanın elinden geri alınır ve işler yoluna girer.
İslam dini açısından her insan sadece kendi amellerinden değil, aynı zamanda başkalarının ve toplumun hayır ve maslahatından da sorumludur ve emri maruf ve nehyi münkirin zarureti de bu noktadan kaynaklanır. Bu konuda İslam Peygamberi –s– şöyle buyurur: günahkar bir insan toplumda, bir grupla gemiye bine ve gemi denizin ortasına geldiğinde eline bir balta alıp oturduğu yeri delmeye başlayan cahil bir insan gibidir. Nitekim kim ona itiraz ederse cevabında ben kendi payımı tasarruf ediyorum, der. Oysa eğer başkaları onun bu tehlikeli ameline mani olmazsa, kısa süre sonra hepsi birlikte denize batar ve boğulur.
Kur'an'ı Kerim’de ve evliyalerin pratik siyerinde ve sözlerinde, doğru biçimde emri maruf ve nehyi münkir farizesini yerine getirmek üzere oldukça önemli ve değerli ve ince noktalar göze çarpar. Örneğin Kur'an'ı Kerim Al-i İmran suresinin 159. Ayetinde Resulullah’ın –s– insanları İslam dinine davet ederken iyi ahlakı hakkında şöyle buyurur:
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven.
Bu ayetten anlaşıldığı üzere iyiliklere davet ve günahlardan sakındırmak sevgi ve şefkat ve en iyi ahlaki yöntemlerle yapılması gerekir.
Öte yandan başkalarını iyi amellere davet eden kimse, kendisi de aynı şekilde hareket etmesi gerekir.
Rivayetlere göre günlerden bir gün kadının biri çocuğunu Resulullah’ın –s– huzuruna getirir ve o hazretten çocuğuna fazla hurma yememesini söylemesini talep eder. Allah Resulü –s– kadına yarın gelmesini buyurur. Ertesi gün kadın çocuğu ile geldiğinde Allah Resulü –s– çocuğa döner ve fazla hurma yememesini buyurur. Kadın bu duruma çok şaşırır ve Allah Resulü’ne bu sözü dün dey söyleyebilirdiniz, diye arz eder. Resulullah efendimiz –s– şöyle karşılık verir: Dün geldiğinde ben kendim hurma yemiştim, çocuğu kendi yaptığım bir amelden men etmek istemedim.
İmam Sadık –s– da şöyle buyurur: emri maruf ve nehyi münkir eden kimsenin üç özelliği bulunması gerekir: emrettiği şeyi kendisi de amel etmeli, men ettiği şeyi kendisi de terk etmeli, emir ve nehiy ederken adalete uymakla beraber yumuşak davranmalıdır.
İnsanların saadetini üstlenen İslam dini, insanların sosyal yaşamı için de bazı hükümleri gözetlemiştir. Çünkü İslam dinine göre birey sağlığı ile toplumun sağlığı birbirinden ayrı tutulamaz. Bu yüzden İslam dini emri maruf ve nehyi münkir ile sosyal gözetimi gündeme getirerek insanlar için daha aydın bir gelecek ve fesattan uzak bir yaşam umudunu doğurur ve bu farizenin terk edilmesinin insanların başını derde sokacağına inanır.
Bu konuda İslam Peygamberi –s– şöyle buyurur:
Ümmetim her zaman hayır ve iyilik içinde yaşar, eğer emri maruf ve nehyi münkir eder ve iyilikte birlikte hareket ederse, fakat eğer böyle yapmazlarsa, bereketler onlardan alınır, bazıları diğer bazılarına musallat olur ve ne yerde ve ne de göklerde yar ve yardımcıları olmaz.
İmam Ali –s– de çocuklarına tavsiyesinde şöyle buyurur:
Emri maruf ve nehyi münkiri terk etmeyin, çünkü bu durumda eşkiyalar ve zalimler size musallat olur ve o zaman ne kadar dua ederseniz edin, fayda etmez ve dualarınız kabul görmez.