Hidayet hadisi - 51
Geçen bölümde emri maruf ve nehyi münkir meselesini ele aldık ve emri marufun insanları iyi amellere emretme ve nehyi münkirin de kötü ve çirkin amellerden men etme anlamına geldiğini anlattık.
Emri maruf ve nehyi münkir farizesinin yerine getirmek için uygun ve doğru yöntemlerin kullanılması büyük önem arz ettiğinden bugünkü sohbetimizde emri maruf ve nehyi münkirin pratik yöntemleriyle ilgili bazı hadis ve öykülerden söz etmek istiyoruz.
Emri maruf ve nehyi münkerin yollarından biri diyalogdur. Emri maruf ve nehyi münkir farizesini yerine getiren insan konuşurken bazı kurallara uyması gerekir. Bu kurallardan biri konuşurken yumuşak ve şefkatle konuşmaktır. Çünkü tevhid ilkelerine davet ve emri maruf ve nehyi münkir farizesinin temel ilkelerinden biri muhabbet ve şefkattir. Gerçekte insanların kalbini etkileyen şey, rafet ve sevgi ve muhabbetle yaklaşmak ve karşı tarafın insani duygularını uyandırmaktır.
Yüce Allah Taha suresinin 44. Ayetinde Hz. Musa ve kardeşi Harun’a Firavun’u hidayete erdirmek üzere ona gittiklerinde şöyle konuşmalarını buyurur:
Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.
İmam Ali –s– bu konuda şöyle buyurur: Kötü insanı kendi iyi amelinle ıslah et ve başkalarını güzel sözlerinle hayır amellere teşvik et.
İmam sadık –s– de emri maruf ve nehyi münkir yapan kimsenin şartları hakkında şöyle buyurur: Emri maruf ve nehyi münkiri ancak üç sıfata sahip olan kimse yapabilir. İlkin emrettiği şeye kendisi de amel etmeli ve men ettiği şeyden de kaçınmalıdır. İkincisi emir ve nehiy ederken ılımlı hareket etmesi gerekir ve son olarak sevgi ve şefkatle emir ve nehiy etmesi gerekir.
Emri maruf ve nehyi münkirin en etkili yöntemlerinden biri, pratik tebliğ yapmaktır. İslam Peygamberi –s– bizzat bu yöntemi izlerdi. O hazret başkalarını bir işe teşvik etmeden önce ilkin kendisi o işi yapardı.
İmam Sadık –s– da insanları hayır ve iyi amellere çağırmak için en etkili yolun pratik davet olduğunu belirtiyor ve sahabeye ve talebelere şöyle buyuruyor: İnsanları kendi dininize davet edin, ama dille değil, takva ile, çaba, namaz ve iyilikle davet edin, çünkü bu ameller başlı başına davet edicidir.
Emri maruf ve nehyi münkir sırasında konuşma adabına uymak ve yumuşak ve sakin konuşmanın yanında karşı tarafın edepsizce sözünü duymaya veya tepkisiyle karşılaşmaya da hazırlıklı olmak gerekir.
Tarihte rivayet edildiğine göre, günlerden bir gün bedevi bir Arap Medine’ye geldi ve camiye gelerek Allah Resulü’nden –s– para almak istedi. Bedevi Arap camiye girdiğinde Allah Resulü’nün –s– sahabenin arasında oturduğunu fark etti, öne çıktı, hacetini dile getirdi, Allah Resulü –s– de ona bir meblağı ödedi, ama bedevi Arap ikna olmadı ve aldığı paranın az olduğunu söyledi. Bedevi Arap bundan başka ayrıca çirkin sözler dile getirdi ve Allah Resulü’ne –s– karşı küstahlıkta bulundu. Sahabu bu saygısızlığa öfkelendi ve nerdeyse bedevi Arap sahabe tarafından linç edilecekti ki, Resulullah efendimiz –s– hemen mani oldu.
Allah Resulü –s– daha sonra bedevi adamı evine götürdü ve biraz daha yardımda bulundu. Bedevi Arap Allah Resulü’nün –s– sade yaşamını ve tevazu ile davranışını görünce çok utandı. Bedevi Arap Resulullah efendimizin –s– yaşamı şimdiye kadar gördüğü aşiret liderleri ve hükümdarlara benzemediğini ve evinde ne altın ne para ve ne de başka bir mal biriktirilmediğini anladı. Bu yüzden Allah Resulü’ne –s– teşekkür etti ve ayrıldı.
Ertesi gün bedevi adam Allah Resulü’nün –s– talebi üzerine camiye geldi ve dün Allah Resulü’ne –s– söylediği teşekkür babındaki cümlesini tekrarladı. Sahabe bu sözleri duyunca mutlu oldu.
O sırada Resulullah efendimiz –s– kalabalığa hitaben şöyle buyurdu: Benim ve bu tür insanların misali, devesi ürken ve kaçan adamın misalidir. İnsanlar kendilerince devenin sahibine yardım etmek amacıyla devenin peşinden koşmaya ve bağırmaya başladı, ama deve bu kez daha da ürktü ve kaçmaya devam etti. Devenin sahibi ise insanlardan devesini kendi haline bırakmalarını rica etti ve kendisi devesini nasıl sakinleştirebileceğini bildiğini söyledi. Şimdi eğer dün ben sizi kendi halinize bıraksaydım, mutlaka bu adama kötü davranır ve onu küfürü yüzünden öldürürdünüz, ama ben buna müsaade etmedim ve yumuşak davranarak bu adamı sakinleştirdim.
İnsanların kişiliğine saygı duymak, emri maruf ve nehyi münkirin bir başka elzemidir. Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’ın Meryum suresinin 41 ve 42. Ayetlerinde Hz. İbrahim’i şöyle anlatır:
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi. Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?
Gerçekte Hz. İbrahim bu sözleri ile tevazu ve alçak gönüllülüğünü ortaya koyuyor ve bir yandan emirvari ifadelerin yerine soru işaretli cümleler kullanarak karşı tarafa bir nevi saygısını ve edebini yansıtırken, öbür yandan putperestlikten men ediyor.
Bir gün yaşlı bir adam abdesp almakla meşguldu, fakat doğru abdesp almanın adabını bilmiyordu. O sırada henüz çocuk olan Resulullah efendimizin –s– torunları İmam Hasan –s– ve İmam Hüseyin –s– yaşlı adamın abdest almasını görünce ona doğru abdest almayı öğretmeye karar verdi. Fakat eğer bu meseleyi doğrudan yaşlı adama söyleyecek olsalar, yaşlı adam tarafından bir nevi aşağılama şeklinde algılanabilir ve yanlışını kabul etmeyebilirdi. Bundan başka bu tür bir yaklaşım yaşlı adamın kafasında abdestten her zaman acı bir anı geride bırakabilirdi. Bu yüzden Resulullah efendimizin –s– torunları yaşlı adama dolaylı bir şekilde yardımcı olmaya karar verdi. İki kardeş yaşlı adamın yanına gitti ve kendisinden hangileri daha doğru abdest aldığı konusunda karar vermesini istedi. İki kardeş daha sonra tam ve doğru biçimde abdest aldı. Yaşlı adam daha yeni yeni doğru abdest almanın adabı nasıl olduğunu anladı ve iki kardeşin de amacını fark etti ve onlara şöyle dedi: ikinizin de abdesti doğru, asıl ben hala doğru abdest almayı öğrenmemişim. Siz ümmetinize olan sevginiz yüzünden beni bilinçlendirdiniz. İkinize de teşekkür ederim.