İslam inkılabı; Benzersiz inkılap – 2
İslam inkılabı ne Doğu ve ne de Batı’ya bağlı olarak 11 Şubat 1979 tarihinde zafere ulaştı ve o dönemde dünyaya hakim olan iki kutuplu düzende tüm siyasi dengeleri altüst etti.
Bu inkılap gerçekleştikten hemen sonra tüm politikacıların ve dünya kamuoyunun ilgi odağına oturdu.
Şimdi ise İslam inkılabının ömrünün üzerinden 38 yıl geçdiği halde bu inkılabın nasıl zafere kavuştuğu ve İran’da İslam inkılabından önce hakim olan rejimin nasıl bir rejim olduğu konusunda bir çok söylenmedik söz bulunuyor.
İslam inkılabının en önemli özelliği ve göstergesi, bu inkılabın tüm düzeylerde dini bir inkılap olmasıdır. İslam inkılabının lideri yüksek din adamıdır. İnkılabın şiarları, istiklal, özgürlük ve İslamî değerleri ihya etmekten ibarettir. O yıllarda İmam Humeyni –ks– çevresinde toplanan insanlar ya dini medreselerde okumuş ya da aşırı dini eğilimleri olan insanlardı. Bu mesele, dini olmayan saiklerle İslam inkılabına eşlik edenlerin İslam inkılabı zafere kavuştuktan hemen sonra saflarını inkılabın dini güçlerinden ayırmalarına ve yeni yeni ayakta duram İslam Cumhuriyeti nizamına karşı durmalarına neden oldu.
Aslında bu saflaşma İslam inkılabından önce de vardı. Despot şah rejiminin zindanlarında dini aktivistlerle dini olmayan aktivistlerin safları birbirinden ayrıydı. Gerçi bu iki kanat birbiriyle siyasi tartışmalarda bulunuyordu, fakat despot şah rejimi ile mücadele bağlamında ortak hedefleri, hapiste tüm anlaşmazlıklara rağmen birbirini tahammül etmelerine yardımcı oluyordu.
İran’da inkılaptan önce hakim olan siyasi rejimi tanımak ve hapishanelerin nasıl bir durumda olduğunu öğrenmek için o dönemde hapis yatan insanların söyleyecek çok sözleri olduğu kesindir. Aslında İmam Humeyni’ye –ks– Pehlevi rejimi ile mücadelede destek veren hemen hemen tür arkadaşları ve sevenleri ya bir süre hapis yatmış ya da sürgün edilmiştir. Şah rejiminin casusluk örgütü SAVAK İmam Humeyni’yi –ks– de önce tutukladı ve bir yıl sonra Türkiye’ye ve ardından Irak’a sürgün etti ve daha sonra da İmam’ın arkadaşlarını ve sevenlerini takibe aldı.
Pehlevi rejimi döneminde şahın hapishanelerinde yatan mücahitler, o dönemde dünyanın en korkunç casusluk örgütü olan SAVAK ajanlarının işkencelerinden ve yattıkları zindanlardan çok acı anıları bulunuyor. Bu örgütün ajanları korsan İsrail casusluk örgütü Mossad veya Amerika casusluk örgütü CIA tarafından eğitiliyordu. SAVAK teşkilatını Pehlevi şahı Muhammed Rıza 1953 yılında Amerika ve İngiltere patentli darbe ile Dr. Musaddık yönetimini devirdikten sonra saltanat düzeni karşıtları ve muhaliflerin faaliyetlerini rasat etmek ve onları tutuklamak için kurmuştu. Şah rejimi tüm insan hakları iddialarına rağmen hapishaneleri siyasi tutuklularla dolup taşıyordu.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İmam Humeyni’nin –ks– şah rejimi ile mücadelesinde en yakın arkadaşlarından biriydi. Ayetullah Hamanei’nin siyasi mücadelesi 1962 yılında Kum kentinde başladı ve İslam inkılabı zafere kavuştuğu güne kadar tüm zorlukları, takip ve kaçmaları, hapis yılları, işkence ve sürgünlerine rağmen devam etti.
Ayetullah Hamanei tağut rejimi ile mücadele yıllarında altı kez tutuklanarak hapse atıldı ve her altı tutuklanmada milli güvenliği bozmak ve halkı şah rejimi ile mücadele için kışkırtmakla suçlandı.
Ayetullah Hamanei’nin tutuklanmaları, hapse atılmaları ve şah rejiminin zindanlarında işkence edilmeleri bir yandan acı günlerini yansıtırken öbür yandan insanlara ibret verici anılardır.
Ayetullah Hamanei beşinci kez İran’da düzenlenen 2500 yıllık padişahlık yıldönümü kutlamalarına muhalefet suçundan tutuklandı ve ağır işkencelere maruz kaldı, çünkü SAVAK bu kutlamalarına yolundaki her türlü engeli ortadan kaltırmakta kararlıydı.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei o günlerin acı hatıralarını şöyle anlatıyor: ...arkadaşın ayaklarını yatağa bağladılar. Karşı duvarda kırbaçlar asılı duruyordu. Adamlardan biri kırbaçlardan birini aldı, ayağının tabanını hedef aldı ve vurmaya başladı. Sonra başkası geldi, kırbaçı aldı ve yoruluncaya kadar vurmaya devam etti. Üçüncü adam geldi o da kırbacı aldı ve yoruluncaya kadar vurmaya devam etti ve sonra dördüncü adam geldi. Adamların dinlenme ve nefes tazeleme odaları vardı. Bazıları kırbacı ıslatarak tutuklunun vücuduna vuruyordu.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei hapisteki anılarından bir başkasını da şöyle anlatıyor: işkence sırasında adamlardan biri başımın ucuna geliyor ve benden falanca kişiden veya İslamî hareketten nefret ettiğimi itiraf etmemi istiyordu. Ben kabul etmezdim ve onlar da ben bayılıncaya kadar vurmaya devam ediyordu.
Ayetullah Hamanei altıncı kez tutuklanma olayını da şöyle anlatıyor: tek kişilik hücrede çok zor günler yaşadım, bunun ağırlığını ancak tadına varanlar anlar, başkaları anlayamaz. Ruhi ve cismi ağır işkence gece gündüz yemeğimizdi. Tutukluların işkence altındaki feryatları kulağı incitiyordu ve bazen geceleri sabaha kadar sürüyordu. İşkencecilerin işkence yöntemi de gayet planlı ve ustaca yapılan işkencelerdi. Bu zindanda her şey tutuklunun psikolojisini ve kişiliğini ezmeye göre ayarlanmıştı.
SAVAK örgütünün en acımasız işkencecilerinden biri olan Menuçehri adında bir ajanın şah rejiminde İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin siyasi ve propaganda faaliyetleri hakkında anlattıkları gerçekten ilginç. Menuçehri Ayetullah Hamanei’yi sorgulama sırasında ona şöyle diyor: ben seni çok iyi tanırım, sen bir balık gibi kayan ve sorgulama memurlarının elinden kaçan birisin. Senin yaptıklarını bir bir düşünecek olursak önemli bir şey değil, ama hepsini toplayınca Allah bilir neler yapıyorsun.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslam inkılabı zafere kavuştuğu 1979 yılından iki yıl önce şah rejimi tarafından tüm sosyal faaliyetlerden men edildi. Özetle Ayetullah Hamanei ne konuşma yapabiliyor, ne ders verebiliyor ve ne de evinde bile kimse ile görüşebiliyordu. SAVAK örgütü Ayetullah Hamanei’nin halkla her türlü ilişkisini kesmek istiyordu. SAVAK ayrıca casusları ile Ayetullah Hamanei’nin her türlü özel irtibatını da gözetim altına almış ve böylece kuşatma halkası tamamlanmıştı.
Despot şah rejiminin korkunç zindanlarında en feci şekilde işkence edilen İslam inkılabının seçkin şahsiyetlerinden biri de İslamî İran’ın ikinci cumhurbaşkanı şehit Muhammed Ali Recai idi. Şehit Recai zalim pehlevi rejiminde istibdat ve sömürüye karşı amansız mücadele veren şahsiyetlerden biriydi ve 1950 – 1970 yılları arasında mücadele veren insanların arasında özel üne kavuşmuştu. Şehit Recai direniş, metanet, alçak gönüllülük, sabır ve samimiyet gibi özellikleri ile başkalarına örnek olmuştu. Şehit Recai ayrıca bir öğretmen olarak da bilim ve düşünce alanında adeta bir yıldız gibi doğdu.
Şehit Recai tutuklandığı ilk günleri şöyle anlatıyor: Şah rejiminin komite adını verdiği zindanda geçirdiğim o yılı asla unutmam, gözümün önünde adeta cehennemi görür gibiydi. Kur'an'ı Kerim’de cehennem hakkındaki tanım komite için geçerliydi. Orada yatan insanlar bir anlamda birer ölü gibiydi, çünkü tutuklulara ölüm noktasına kadar dayak atıyor, sonra biraz el çekip dispansere götürüyorlar ve iyileşmesini bekliyorlar ve tekrar aynı işkenceleri uyguluyorlar.
Şehit Recai hapisteki anılarını şöyle anlatıyor: Bana yapılan işkence SAVAK’ın ciro olarak adlandırdığı bir tür işkence paketiydi. Benim cirom 20 günlük bir işkence paketiydi, yani her defasında beni tam 20 gün boyunca işkence ediyorlar ve konuş diyorlar. Ya da her gün bir kaç saat boyunca başını ayak uçlarımla birleştirerek bağlıyorlar ve yerinde zıpla diyorlar. Ya da beni çarmıha gererek itiraf et diyorlar.
Şehit Recai İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra ilkin milli eğitim Bakanı ve sonra Başbakan seçildi. Şehit Recai İran İslam cumhuriyetinin ilk Başbakanı sıfatıyla BM genel kurul zirvesine katılmak üzere Newyork’a gitti. Bu ziyareti İran tarihinin çok hassas bir dönemi olan Irak’ın Baas rejiminin İran’a dayattığı savaş ve ABD’nin Tahran’daki casusluk yuvası fethedildiği yıllarda gerçekleşmesi bakımından büyük önem arz ediyordu ve tüm dünya tanımadıkları bir nizamın temsilcisinin sözlerini dinleme heyecanı içindeydi.
O gün şehit Recai BM genel kurul oturumunda dünyaya hitaben önemli bir konuşma yaptı ve Irak’ın baas rejimini ve hamilerini kınadı ve İslam Cumhuriyeti nizamının hakkaniyetine vurgu yaptı. Ancak bu ziyareti unutulmaz yapan gelişme, şehit Recai’nin zirvenin kulisinde düzenlediği ikinci basın toplantısındaki hareketiydi. Şehit Recai İran’ın dış politikasını ve Amerikalı rehineleri anlatırken birden çıplak bacaklarını masanın üzerine koydu ve şöyle dedi: ben iki yıl boyunca devrik şahın zindanlarında Carter ve Amerika’nın mahkumu olarak geçirdim ve bu zindanda bana işkenceler yapıldı ve şimdi dört yılın ardından işkencilerin izleri hala vücudumda duruyor. Ben iki yıl boyunca Carter’in kırbaçlarını bacaklarımın tabanında hissettim, oysa biz sizin casusluk yuvanızdaki rehinelerle insan gibi davranıyoruz.