İslam inkılabı; Benzersiz inkılap - 3
Bugünkü sohbetimizi İmam Humeyni’nin –ks– iki yakın arkadaşı Ayetullah Haşimi Rafsancani ve bayan Merziye Hadidçi Debbağ’ın despot şah rejiminin zindanlarından anılarına ayırdık.
İran’da İslam inkılabının 38. Zafer yıldönümü yaklaşıyor ve bu inkılap hala bölgenin ve dünyanın siyasi dengelerini etkilemeye ve ilgi odağında bulunmaya devam ediyor.
İran İslam inkılabı, tarih yazan bir lider olan İmam Humeyni –ks– önderliğinde zafere ulaştı. 20. Yüzyılın bu büyük hadisesi bir yandan o dönemde dünyanın iki kutuplu düzenini bozdu ve öbür yandan süper güçlerce desteklenen en despot rejimlerden birinin köklerini kuruttu ve İran gibi büyük stratejik önem arz eden bir ülkede siyasi – halkçı eksenli muazzam bir değişim yarattı.
İslam inkılabı başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın tüm müslüman milletleri arasında yarattığı derin bilinçle bir çok köklü siyasi gelişmeye, bakışların ve siyasi eğilimlerin ve hareketlerin oluşmasına zemin oluşturdu.
İslam inkılabı bir kez daha bu semavi dini dünyada belirleyici bir güç olarak gündeme getirdi. İdeolojik mahiyeti, liderlikl gücü ve İslam inkılabından kaynaklanan derin değişimin ardından dünyada bir çok siyasal bilimler uzmanını devrim teorilerini yeniden gözden geçirmeye zorladı. Şimdi İran İslam inkılabının zafer yıldönümü bu inkılabın nasıl zafere ulaştığını yeniden gözden geçirmek için iyi bir fırsat sayılır. Çünkü bu inkılap İran ve dünya üzerinde yarattığı derin tesirleri ile hala genç kuşak başta olmakm üzere insanlara anlatacak çok sözü vardır.
İran İslam inkılabının önderliğini yüce değerli bir alim olan İmam Humeyni –ks– yaptı. İmam Humeyni’ye –ks– İslamî hareketi İslam inkılabını zafer noktasına ulaştırdığı ana kadar bazı şahsiyetler eşlik etti ve her biri inkılabın zaferinde ve İran İslam Cumhuriyeti nizamının kuruluşu ve temellerinin pekiştirilmesinde etkili rol ifa etti.
İmam Humeyni’ye –ks– eşlik eden bu büyük insanların tümü despot şah rejiminde ve mücadele yıllarında sürekli takibe alındı veya hapse atıldı veya sürgün edildi.
Aslında İslam inkılabına tüm kentlerden ve köylerden ve her kesimden geniş çaplı katılımın sebebi de zalim şah rejiminin oluşturduğu baskı ortamı ve özgürlükçü insanları bastırma sürecinde işlediği sayısız cinayetleriydi.
İmam Humeyni –ks– arkadaşlarının şah rejiminin korkunç casusluk örgütü SAVAK’ın zindanlarında katlandıkları işkencelerle ilgili anılar o dönemin baskı ortamının bir bölümünü yansıtan gerçeklerdir.
Geçen bölümde İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ve İran İslam cumhuriyetinin ikinci Cumhurbaşkanı şehit Muhammed Ali Recai’nin anılarını anlatmıştık. Şimdi imamın başka iki yol arkadaşının anılarını gözden geçirmek istiyoruz.
İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni’nin –ks– yakın arkadaşlarından biri, mücadele yıllarının bir bölümünü şah rejiminin zindanlarından geçiren merhum Ayetullah Haşimi Rafsancani’ydi.
Ayetullah Rafsancani ilk sorgulamalarıyla ilgili ilk gece hakkındaki anılarını şöyle anlatıyor:
Kırbaç ve işkence, hakaret ve küfürlerle beraberdi. Bir süre işkence ettikten sonra biri çıkıp vurmayın artık, konuşacak, diyordu. Bazen de ben söylüyordum, tekrar işkence başlıyordu. Yine ikna olmadıklarından tekrar başlıyordu. Bazen beni duvara yapıştırıyor ve boğazıma bıçağı dayadıkları ve kafanı keseceğiz, dedikleri de oldu. Boğazım yaralanmıştı. Bir keresinde bana hakaret etmek için beni soydular. Bu durum sabah dörde kadar devam etti. Kırbaçlar etimi ezmiş ve kemiğe kadar dayanmıştı. Kemiklerimin bir kısmı da kırıldı. Sorgulamadan sonra, yani bir kaç gün sonra, beni gözü kapalı ve başka bir elbise giydirerek askeri hastaneye götürdüler.
Keyhan gazete genel yayın yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari de Ayetullah Haşimi Rafsancani ile birlikte yattığı hapis günlerinden ilginç bir anı anlatıyor ve şöyle diyor: Bir keresinde sorgulama odasında işkencecilerin beni bırakmaları için baygınlık numarası yaptım. O sırada Haşimi Rafsancani’yi işkence odasına getirdiklerini fark ettim. Kendisini daha önce bazı celselerde görmüştüm ve tanıyordum. SAVAK’ın ünlü işkence memuru Azgandi, Franch adı verilen ve boyuna takılarak vidasını sıkıştırmak sureti ile insanın solunum yolunu kapatan bir işkence aletini Haşimi’nin boynuna taktı ve vidasını çevirmeye başladı. Ben de gözümün ucundan bu sahneyi seyrediyordum. Azgandi, Haşimi Rafsancani’de boğulmu hissi oluşuncaya kadar vidayı çevirdi. Azgandi işkence ile beraber küfür de ediyordu, sonra sordu: Sen neden Humeyni için propaganda yapıyorsun? Azgandi vidayı çevirmeye devam ederken Haşimi’ye şöyle dedi: Artık bu tür işleri yapma, ve biraz sonra Franch’in vidasını gevşetmeye başladı. french açılır açılmaz sayın Rafsancani şöyle dedi: yine bu işleri yapacağım.
Aslında despot şah rejimi için muhaliflerin kadın, erkek, genç yaşlı, kim olduğu hiç fark etmezdi. Şah rejiminin adamları kim bu rejime karşı ise en acımasız biçimde işkence ediyordu. Şah rejiminin ağır işkencelerine maruz kalan mücahit kadınlardan biri bayan Merziye Hadidçi Debbağ’dı. Merziye Debbağ, 1988 yılında Ayetullah Cevadi Amoli’ye Moskova ziyareti sırasında eşlik eden ve İmam Humeyni’nin tarihi mektubunu sovyetler birliğinin son lideri Mihail Gorbaçev’e teslim eden heyette yer alan mücahit kadındı.
Merziye Debbağ SAVAK ajanlarınca tutuklanması ve işkence edilmesiyle ilgili anılarını şöyle anlatıyor: işkenceler tokat, hakaret ve dayakla başlıyor ve yavaş yavaş kırbaç, jop ve en çirkin küfürlerle devam ediyordu. Bir kaç kez elimi ayağımı sandalyeye bağlayarak gerdiler, başıma demirden veya bakırdan bir başlık koyup farklı voltajlarda vücuduma elektrik akımı verdiler ki bu da vücudumun korkunç bir şekilde sarsılmasına ve titremesine neden oluyordu. Kırbaç ve jopla dayat her gün yapılan normal işkenceydi ve bazen işkenceler daha profesyonel bir şekilde uygulanıyordu. Profesyonel işkence durumlarında bayılıncaya kadar tabanlarıma vuruyorlardı. Sonra üzerime su serperek ayıltıyor ve tabanlarım şişmesin ve belli olmasın diye zorla yerde yürütüyorlardı. Bu yürüme yüzünden çektiğim acı katlanılacak gibi değildi.
Bayan Merziye Debbağ’ın SAVAK işkenceleri ile ilgili çok acı anıları bulunuyor. Merziye Debbağ anılarının bir başka bölümünde de şöyle diyor: Bir keresinde beni bir yatağın üzerine yatırdılar ve ellerimi ve ayaklarımı yatağa bağlayarak germeye başladılar. İşkence memuru odaya girdiğinde sigara içiyordu ve ilk yaptığı iş, sigarasını elime basarak söndürmek oldu. O sırada ben acıdan inlerken, alaylı bir şekilde: eyvah sigaram söndü, dedi ve ardından yeni bir sigara yaktı ve bu kez sigarasını vücudumun hassas yerlerine basarak söndürdü, öyle ki tüm vücudum acı içinde kıvranıyordu.
SAVAK’ın sorgulama ajanları mücahitlerin direnişini kırmak ve psikolojilerini bozmak için çeşitli yollara baş vuruyordu. Bu yöntemlerden biri, mücahitlerin yakınlarını ve evlatlarını yakalamak ve işkence etmekti. Bayan Merziye Debbağ bu yöntemle en ağır ruhi işkenceye maruz bırakıldı. SAVAK ajanları Merziye Debbağ’ın 14 yaşındaki genç kızını tutuklayarak en ağır biçimde işkence etti ve böylece annesinden inkılapçı mücahitlerin hakkında bilgi elde etmek istedi.
Öte yandan İmam Humeyni’nin –ks– bazı yol arkadaşları SAVAK’ın ağır işkenceleri altında şehit düştü. Bu şahsiyetlerin arasında Ayetullah Gaffari ve Ayetullah Saidi adında iki mücadeleci din adamı vardı.
Aslında bu tür anılar sayılamayacak kadar fazladır ve bu kısa süremizde hepsini anlatmak da mümkün değildir. Biz bu programda despot şah rejimi ve babasının dikta iktidarları döneminde siyasi tutuklu olarak hapiste yatanların binlerce sayfalık anılarından sadece bir kaç sayfasını aktardık. Şimdi ise SAVAK’ın CIA ve Mossad tarafından eğitilen uzman işkencecilerinin bazı işkence yöntemlerine değinmek istiyoruz.
SAVAK’ın işkence yöntemlerinden biri tutukluyu bahçede parmaklıklara veya duvara bağlamaktı. Bu yöntemde tutuklunun elleri ve ayakları iple veya zincirle bağlanır ve saatlerce o şekilde bırakılırdı. Bu durumda tutuklu ellerinde ve ayaklarında acı hissetmeye başlar ve karnı büzülerek idrarını kaçırır ve tabanları karıncalaşarak yorgunluğa teslim olurdu.
Vücudun en hassas noktalarına kırbaçla vurmak, tutuklulara uygulanan bir başka işkence türüydü. Tutukluyu soymak ve yatağa bağlayarak kırbaçlamak, sıradan işkence yöntemlerinden biriydi. Bu yöntemde tutuklu çırıl çıplakl genellikle demirden ve üzerinden hiç bir örtü olmayan yatağa bağlanır ve iki bacağı yatağa bağlandıktan sonra kırbaçla baştan başa vurulurdu. Bazen tutuklunun bağırmasını engellemek için de ağzına bir bez parçası sokulurdu. Bu uygulama tutukluyu ruhi açıdan aşağılamanın yanı sıra büyük acı ile beraberdi.
SAVAKl ajanları rezilliklerini doruk noktasına ulaştırmak için tutukluları soyarak vücutlarına sopa ya da metal eşya sokardı. Tutukluların vücudunu yakmak de en yaygın işkence yöntemlerinden biriydi, şöyle ki bir demir çubuk ya da ütu iyice ısıtıldıktan sonra tutuklunun vücuduna basılırdı. Yine bir başka yaygın işkence, tutuklunun tırnaklarının altına iğne batırmaktı.