İslam inkılabının zafer yıldönümü - 4
İran İslam Cumhuriyeti Ortadoğu bölgesinde aktif bir aktör olarak Batı’nın İran’ı inzivaya itmeye yönelik tüm çabalarına rağmen bu bölgede ve dünya çapında sürekli etkili rol ifa etmiştir.
Ortadoğu bölgesi sömürü döneminin etkileri yüzünden son kritik yıllarda bölgesel işbirliği bazında pek de uygun hareket edemedi. Bu durum bir yandan bölgesel düzeyde dayanışmayı olumsuz etkilerken, öbür yandan bölge dışı güçlerin bölgeye müdahalelerine zemin oluşturdu.
Ortadoğu bölgesi son otuz küsur yılda dayanışma ve bölgesel birliktelik yerine sürekli çatışmalara ve kanlı savaşlara sahne oldu ve çeşitli kutuplaşmaları yaşadı. Bu durum bölgede bir nevi dışa bağımlılığı da tetikledi, ki bu da bölgenin toplu güvenliği üzerinde bir dizi olumsuz etkileri oldu.
Amerika’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde başlayan halk ayaklanmalarına karşı tutumu ise Washington’un sürekli bölgeye doğrudan veya NATO üzerinden müdahalelerini arttırma peşinde olduğunu ortaya koyuyor.
Bu konuda Ortadoğu meseleleri uzmanı Eliza Jones şöyle diyor:
Ortadoğu dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz kaynaklarını barındıran bölgedir. Ortadoğu’daki petrol boru hatlarını dünyanın sanayi ve askeri alanlarının anadamarı nitelemek mümkün, nitekim Batılı devletler medeniyetle Ortadoğu bölgesinin üzerinden tanıştı. Ortadoğu Akdeniz ve Fars körfezi arasında kalan topraklara verilen addır.amerika’nın Ortadoğu bölgesindeki varlığı ise bölgede özgürlüğü veya demokrasiyi geliştirmek için değil, sırf kendi çıkarlarını karşılamak içindir.
Ortadoğu bölgesi jeo stratejik ve jeo politika konumu itibarı ile sürekli bölgesel ve küresel güçlerin ilgi odağında olmuştur. Amerika’nın Afganistan ve Irak topraklarına çıkarma yapması veya NATO’nun BM güvenlik konseyinin 1973 sayılı kararnamesini uygulama bahanesi ile Libya topraklarına müdahalede bulunması veya Arabistan rejiminin Yemen’e saldırması gibi durumları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Amerika, Britanya ve NATO paktı ise Fars körfezinde yer alan Arap emirlikleri kendi saflarına çekerek güvenlim meselesinden kendi yorumlarını dayatmaya çalışıyor. Oysa bu tür müdahalelerin nihai amacı Ortadoğu bölgesinin haritasını yeniden çizmektir. Bu plan ise demokrasi, insan hakları ve terör gibi üç temel üzerinden yürütülüyor. Bu yüzden bir ülkede güvenlik ve istikrarın artması veya azalması bölgenin diğer ülkelerinde güvenlik ve istikrarı etkiliyor ve azalmasına veya artmasına yol açıyor. Bu durum bölge ülkelerini bu tür krizlerle mücadele için bölgesel meselelere veya bölgesel rollerini geliştirmeye yönlendiriyor.
Bu bölgelerden biri, Fars körfezi çoğrafyasıdır. Nitekim bu bölgede ne zaman bir kriz veya herhangi bir gelişme yaşandıysa, bölge dışı güçler hemen bölge ülkelerini yönlendirmeye ve mevzu bahis kriz veya gelişmede rol ifa etmeye başlamıştır.
Bu konuda siyaset meseleleri uzmanı John Tang şöyle diyor:
İran’da gerçekleşen inkılap, İran Irak savaşı, Kuveyt krizi ve Irak krizi, bölge dışı güçlerin bölgeye yönelik müdahalelerinin örnekleridir. Hali hazırda da Ortadoğu bölgesinde Irak ve Suriye’de iki savaş devam ediyor ki bu da bölge dışı güçlerin bölge ülkelerinen müdahalelerinin sonuçlarıdır.
Aslında Irak ve Suriye’de yaşanan krizler bölgeyi bir çok tehdit ve fırsatla karşı karşıya getirmiştir. Bugün bölgede tekfirci IŞİD terör örgütünün de bölgesel denklemlerde yer alması ile beraber bu durum daha da belirgin hale gelmiştir. Bu süreçte gayet tabi Amerika’nın müdahalesi ve bu terör örgütün desteklemesi de açıkça ortadadır.
Amerika’nın Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ifşa edilen gizli bir ses kaydı da bu konuya ışık tutuyor. Kerry söz konusu ses kaydında beyaz sarayın Suriye’de IŞİD’in güçlenmesine göz yumduğunu itiraf ediyor. Kerry Suriyeli muhalif gruplara şöyle diyor: Amerika IŞİD’in ortaya çıktığını gördü ve bu konunun Beşar Esad’ı baskı altında tutmasını umdu. Biz bu meseleyi yönetebileceğimizi ve Beşar Esad’a baskı uygulayabileceğimizi düşünmüştük, ama birden durumun çok karmaşık hale geldiğini fark ettik, çok karmaşık.
Amerika, İngiltere ve NATO’nun İran İslam cumhuriyetinin çevresindeki güvenlik katmanlarında askeri varlığını arttırması ise NATO paktının güvenlik doktrinini daha titiz bir şekilde gözden geçirilmesini icap ediyor.
Aslında bölgenin mevcut şartlarında İran gibi bağımsız devletlerin rol ifa etmesi oldukça zor ve sıkıntılı hale geldiği anlaşılıyor. Ancak İran siyasi mantık ve akılcılığı ile bölgede dengeleri korumaya ve uluslararası kurum ve kuruluşların üzerinden Amerika’nın tek yanlı dayatmalarına karşı direnerek etkinliğini sürdürmeye ve geliştirmeye çalışıyor. İran’ın uluslararası çabalarının bir bölümü BM genel kurul oturumlarına katılarak başta güvenlik konseyi olmak üzere BM erkanlarında bazı değişikliklerin yapılması zaruretinden söz ederek sürdürülüyor.
İran meseleleri luzman Adnan Hüseyin Adnan bu konuda şöyle diyor:
İran Ortadoğu’nun önemli ve etkili devletidir ve kuşkusuz bu ülke Amerika gibi başka bir kıdana ve denizlerin ötesinden gelen bir ülkeye kıyasla bölgede varlığını sürdürmekte ve dengeleri korumakta daha fazla hakka sahiptir. İran komşu ülkeleri ve hatta uluslararası kurum ve kuruluşları ile siyasi ve güvenlik bakımından uygun bir teamüle başlamış ve Amerika’nın zorbalıklarına karşı direnmiştir.
Ortadoğu bölgesinde İran’ın diplomasi arenasında gözetlediği en önemli etken, bölgede güvenlik ekseninde bağımlılık meselesidir. İran bölgenin şartları ve özellikleri bölge ülkeleri arasında bir nevi karşılıklı güvenlik bağımlılığı yarattığını savunuyor. Etnik yapıların dağılımı, bölgede radikal rejimlerin ve bölge dışı güçlerin ve terör ve radikalizmin varlığı, bölge ülkelerinin güvenlik ve istikrarını birbirine bağlayan en önemli etkenlerdir. Nitekim bu etkenler bölgedeki gelişmeler ve özellikle Irak ve Suriye krizlerinde açıkça göze çarpmaktadır.
Bölgedeki deneyimler bölgede her türlü siyasi ayrışmanın ve uzaklaşmanın terör akımlarının türemesine ve bölge dışı güçlerin müdahalelerine ve bölge ülkeleri arasında sürtüşmelere yol açtığını gösteriyor. Bu durm hiç kuşkusuz bölgede tüm ülkelerin güvenliğini ve istikrarını etkiliyor. İran ise Suriye ve Irak krizlerinin bir tarafı olarak Rusya ve bölgede bazı ülkelerin işbirliği ile bu krizlerin çözümü için ciddi emek sarf ediyor.
Siyaset meseleleri uzmanı Eleki Margulan şöyle diyor:
İran bölgede önemli bir güç olarak Suriye krizinin çözümünde anahtar rol ifa ediyor. İran ve Suriye coğrafi açıdan birbirine yakın ve altyapıları birbirine bağlı iki ülkedir ve İran’ın Suriye krizinin çözümünde ifa ettiği rolü inkar edilemez. Gerçi Rusya da İran’a yakın bir tutum sergiliyor ve bu iki ülkenin işbirliği başta Suriye krizi olmak üzere bölgesel meselelerin çözümünde önemli etkisi bulunuyor.
İran’ın bu konumu, üçüncü milenyumda uluslararası ilişkiler yumağı daha da karmaşık hale geldiği ve krizlerle karşı karşıya kaldığı bir sırada söz konusu oluyor. Bu karmaşık durum aynı zamanda dünyanın İran gibi bağımsız devletlerinin rol ifa etmesini zorlaştırıyor. Bu durum aynı zamanda İran, Rusya ve Türkiye gibi ülkelere bölgenin jeo politik meselelerini daha çok dikkate alma fırsatı sunuyor. Bunun sebebi ise her üç ülkenin kriz odaklarına yakın olmalarıdır ve doğal ve mantıklı olarak bölge ülkelerini bu krizleri yönetmek ve bu krizlerden kaynaklanan tehditlerle mücadele edebilmek için bölgesel dayanışmaya sevk ediyor.
Aslında tüm bu etkenler İran’ın ilgisini bölgesel meselelerin üzerinde topluyor ve İran’ın dış politikasını bölgesel dayanışmaya doğru yön veriyor. Bu süreçte İran farklı stratejileri izliyor ve gayet net tutumlar sergiliyor.
İran’ın bu bağlamda en önemli stratejisi, bölge ülkelerini dayanışmaya ve bölgesel rol ifa etmelerini takviye etmeye çalışmaktır. Bu durum özellikle İran bazı bölgesel veya küresel kurumların başına geçtiği dönemlerde daha da belirgin hale gelmiştir. Bu süreç aynı zamanda Batı’nın İran’ın bölgesel ve küresel konumunu ve rolünü zayıflatmaya yönelik sabotajları işe yaramadığını ve İran’ın bölgesel ve küresel alanlarda anahtar konumda olmasına mani olamadığını gösteriyor.
Ortadoğu stratejik etüt merkezi Başkanı Şaban Kardaş şöyle diyor:
Jeo politik eğilimin mantığı, İran’ın bölgede ve dünyada siyasi ve güvenlik denklerimlerinde konumunu ve rolünü pekiştirmeyi icap ediyor. Gerçek şu ki son yıllarda İran ile teamülde bulunmamak, Batılı ülkelerin bölgesel krizleri çözümlemek ve IŞİD gibi terör örgütlerini ezmekte başarılı olamamalarına yol açmıştır. Bu durum Batılı ülkeleri İran’ın bölgesel ve hatta küresel dengelerde rolünün inkar edilemeyeceği yönünde stratejik bir kararı benimsezme durumu ile karşı karşıya getirmiştir. Hali hazırda Suriye krizinin çözümü için en çok Amerika İran’ın müzakerelere katılması için çaba harcıyor ki bu da İran’ın bu krizin çözümünde istikrar yaratan bir aktör olduğunu ortaya koyuyor.
Bu gerçeği doğrulayan bir nokta da BM ve AB gibi bölgesel ve küresel kurumların Ortadoğu’da krizlerin çözümünde İran’ın rol ifa etmesi gerektiğine vurgu yapmasıdır ki bu da aynı zamanda İran’ın bölgesel ve küresel ilişkilerde siyasi kapasitesini yansıtır. Bugün İran’ın afganista nve Irak’ta yapıcı rol ifa etmesi ve BM’nin da İran’ın Suriye krizinin çözüm sürecinde yer alması gerektiğine vurgu yapması Tahran yönetiminin uluslararası meselelerde etkili olduğunun işaretidir.
Uluslararası açıdan İran bölgede güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanmasında önemli inisiyatif üstlenebilir. İran İslam Cumhuriyeti terörle küresel mücadelede seçkin rol ifa edebileceğini ispat etti, çünkü kendisi uzun yıllar terörün hedefi oldu. İran bölgesel ve küresel teamüllerde karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar çerçevesinde başka ülkelerle yapıcı teamül peşinde olduğunu ve bu çerçevede gerginlikleri tırmandırmak istemediğini de ortaya koydu.
Siyaset meseleleri uzmanı Jully Smith şöyle diyor:
Biz 38 yılın ardından İran’ın ta baştan yaptırımlara maruz kalmasına rağmen hala güçlü bir şekilde ilerlediğini görüyoruz. Ben İran’ın büyük radarlar ve Baver 373 füze sistemini imal ettiğini gördüm, oysa bir çok ülke hatta yaptırım altında olmadıkları halde bunu yapamadılar. İran çeşitli alanlarda kendini takviye etme üzerinde odaklandı ve sonuçlarını da gördü. Bugün İran güven ve huzur içinde yaşıyor ve bölge ülkeleri kararlarında mutlaka İran’ın görüşünü de gözetliyor.
Geçek şu ki İran, İslam inkılabının zaferi üzerinden 38 yıl geçtiği bir sırada bölgenin en istikrarlı ve en güvenli ve bölgesel güvenlik üzerinde en etkili devletidir. Bunun anlamı ise, İran’ın geçmişe kıyasla ve tüm yaptırımlara ve baskılara karşın daha güçlendiğidir. Bu süreçte aynı zamanda İran ve bölgede etkili olan Rusya gibi büyük devletlerin arasında iyi bir işbirliği de başladı, nitekim iki ülkenin bölgede Amerika’nın tek yanlı politikaları ile mücadelede ve Suriye’de askeri ve istişare amaçlı işbirliğinde büyük başarı kaydettikleri gözleniyor.
İran’ın Ortadoğu sahnesinin önemli bir aktörü olarak bölgenin güvenlik ve istikrarı ekseninde rolünü genel bir bakışla değerlendirecek olursak, İran’ın bölgesel stratejisinin barış içinde yaşamak ve küresel güçlerin dayattığı siyasi saflaşmaları reddetmek ve askeri yüzleşme yerine kültürel ve ideolojik teamülde bulunmaktan ibaret olduğu söylenebilir.
İran İslam Cumhuriyeti günümüz beşeri toplumun sorunları hiç bir ülkenin tek başından üstesinden gelemeyeceği kadar karmaşık olduğuna inanıyor. Beşeri camianın sorunlarını çözmek için tüm ülkelerin sorumluluk üstlenmesi ve uluslararası kurum ve kuruluşların da bu süreçte olumlu rol ifa etmesi gerekir. İran bu ilkeye inanıyor ve bu çerçevede uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliğini takviye ediyor.