İslam inkılabı; Benzersiz inkılap - 4
Bugünkü sohbetimizde İran milleti ve ayrıca dünyanın tüm mazlum ve mağdur milletlerinin en büyük ülkülerinden biri olan ve İran’da İslam inkılabından sonra İran milletinin kavuştuğu istiklal ülküsünden söz etmek istiyoruz.
İran İslam inkılabının bir çok ülküsü vardı, fakat istiklal ve özgürlük, 1979 yılında İslam inkılabını zafere götüren protesto eylemleri sırasında halkın attığı sloganlarda en çok üzerine vurgu yaptığı ülkülerdi.
Gerçekte istiklal ve özgürlük, İran milletinin taleplerinin odak merkezi olarak İran’ın çağdaş tarihinde ve milli ve dini değerlerinde kökleri bulunmasının yanı sıra, o yılların bir çok mazlum ve mağdur milletinin siyasi söz ve amellerinde ve düşüncelerinde de önemli bir yeri olan iki önemli ülküydü. O yıllarda İran milleti tek ses ve tek yürek İslam inkılabını zafere götürmek için sürekli fedakarlıklarda bulunduğu günlerde, dünyanın yerel istibdat ve sömürücü devletlerin zulmünden usanan mazlum milletleri ve özgürlükçüleri de kendi ülkelerinde istiklal ve özgürlük ülkülerinin gerçekleşmesini hayal ediyordu.
Gerçi bağımsızlıktaleplik, özgürlüktalepliğin yanında İran milletinin İslam inkılabı boyuncu temel sloganları olarak gündeme geliyordu, fakat tarihi açıdan İran’da bu iki değerin gerçekleşmesi için verilen mücadelenin mazisi İslam inkılabından yaklaşık bir asır öncesine dayanmaktaydı.
Bilindiği üzere İran’da 19. Yüzyılın sonlarına doğru meşrute inkılabı zafere ulaştı. Bu inkılabın da temel ve eksen ülküleri istiklal ve özgürlük ve sosyal adaletti. O dönemde Rus ve İngiliz güçleri doğrudan İran’ın içişlerine müdahale ediyordu ve merkezi yönetim pasifliği yüzünden bu müdahalelere karşı koyamıyordu. Ancak zamanla ve bu iki zorba devletin İran’dan daha fazla siyasi ve iktisadi taviz koparma yönündeki rekabetleri artmaya başlayınca, İran milletinin hasasiyeti artarak ecnebi karşıtlığ ıduygusu kaynamaya başladı. bu süreç ve despot hükümdarlar ve ecnebi sömürücü devletlere karşı kıyam o günden sonra devam etti ve İslam inkılabı sürecinde doruk noktasına ulaştı.
O yıllarda İran’ın içişlerine müdahale ve İran milletine zulüm ve haksızlığın en bariz mısdakları, Rusya devletinin İran devletine tek yanlı anlaşmaları dayatmasıydı. Ruslar savaşta İran’ı yendikten sonra Gülistan ve Türkman çayı adlı iki anlaşmayı dayatarak İran topraklarının önemli bir bölümünü Rusya’ya ilhak etti ve İran milletine de kapitülasyon hakkını dayattı. Ruslar ayrıca meşrute inkılabının değerli getirisi olan milli şura meclisini topa tuttu ve Ruslara taviz verilmesine karşı çıkan meşrute aktivistlerini sindirmeye başladı.
Rusların İran kaynaklarını yağmalamakta büyük rakibi olan İngilizler de meşrute inkılabını bozguna uğratmak için Ruslarla işbirliği yaptı, çünkü İran’da gerçekleşen meşrute inkılabı milli bağımsızlık ilkesini gündeme getirerek her iki sömürücü devletin müdahale yolunu tıkamaya başlamıştı.
İran milletinin gücünü tadan ve İngiliz sömürüsüne karşı hassasiyetine bilen İngilizler bu yüzden İran’da halkın güçlenmesinden kaygı duyuyordu. Nitekim İran milleti iki İngiliz vatandaşa tütün satışının tekelini öngören anlaşmaya karşı çıkarak anlaşmayı feshettirdiler. Bu anlaşma İranlı işadamlarına ağır darbe niteliğindeydi ve bu yüzden kamuoyunun tepkisiyle karşılaştı ve böylece İran’ın çağdaş tarihinde ilk ecnebi sömürü ile mücadeleye imza attı.
Rus ve İngiliz devletleri İran’da istiklal ülküsünü gerçekleştirme peşinde olan sadece meşrute inkılabı ile mücadele etmekle kalmadı, birinci ve ikinci dünya savaşında İran devleti tarafsızlığını ilan etmesine rağmen tarafsızlık ilkesini ihlal ederek İran topraklarını işgal etti. Yine bu iki devlet savaştan sonra işgalci güçlerini İran’dan geri çekme sözüne karşın sovyetler birliği İran’daki işgalci güçlerini çekmeye karşı direndi ve hükümeti Kuzey petrolünün imtiyazını bu devlete verme yönünde baskı altında tutmak için kuzeyde Azerbaycan ve kürdistan eyaletlerini işgal etti ve burada kurdukları sözde özerk hükümetleri desteklemeye başladı. sovyetler birliğinin şom hedefi uğruna kurulan Azerbaycan ve kürdistan özerk hükümetleri İran’ın istiklali ve toprak bütünlüğüne büyük zararlar verdi, ayrıca bu iki hükümeti ortadan kaldırma süreci de İran’da ciddi hasarlara yol açtı.
İkinci dünya savaşı sona erdikten sonra dünyanın dört bir yanında kurtuluşçu ve sömürü karşıtı hareketlerden büyük dalgalar yükselmeye başladı ve böylece bir çok mazlum millete istiklal ve kendi kaderine hakim olma hakkını tattırdı.
Gerçi İran kendi tarihi boyunca hiç bir zaman hiç bir devletin sömürgesi olmadı, ama yine de İran milleti ikinci dünya savaşından sonraki yıllarda sömürücülerle mücadelenin öncüleri oldu, çünkü sömürcü devletler sürekli İran’ın içişlerine müdahale ediyor ve İran’ın zengin kaynaklarını yağmalamak istiyordu.
İkinci dünya savaşını takip eden ilk yıllarda İran’da sömürü karşıtı akım, petrol sektörünün millileştirilmesi ile sonuçlanan hareketi başlattı.
Petrol sektörünü millileştirme hareketi, İran milletinin 1933 yılında İran’a dayatmak istediği sömürücü anlaşmaya karşı İran milletinin genel ayaklanmasıydı. İngiltere devletinin zorla İran’a dayattığı bu anlaşmaya göre İngiltere İran’ın güneyinde çıkarılan petrolü çıkarma ve satma hakkını elde ediyordu ve bu gelirden ancak %20 kadarı İran devletine ödeniyordu.
İran milleti 1950’li yılların başında Dr. Muhammed Musaddık ve Ayetullah Kaşani önderliğinde bu zalimane anlaşmaya karşı kıyam ederek anlaşmayı feshetti. Böylece İran’ın petrolü millileştirildi, ancak İngiliz yönetimi İran devleti ve milletine karşı sabotajlarından el çekmedi ve İran milletini ve devletini dize getirmek için uluslararası mahkemelerda dava açmaktan geniş çaplı iktisadi yaptırımlara kadar her türlü yola baş vurdu.
Ancak İran milletinin İngilizlere karşı direnişi İran aleyhinde yeni bir komploya sebebiyet verdi. Bu komplo, 1953 yılında Amerika ve İngiltere’nin işbirliği ile İran’ın yasal yönetimine karşı darbe yaptırmaktı, öylece eski ve yeni sömürücü devletler İran’ın zengin kaynaklarından daha fazla nemalanmaya başladı.
1953 darbesinden sonra Amerika ve İngiltere soğuk savaş yıllarında ve ikinci dünya savaşından sonra oluşan iki kutuplu dünya düzeninde sovyetler birliğini İran’dan uzaklaştırmak ve Tahran’da kukla bir rejimi işbaşına getirmekle İran’ın petrol kaynaklarının üzerine çöktüler.
1953 darbesi İran tarihinde bir dönüm noktasıydı, çünkü bu darbe ile beraber İran’da istiklal ve özgürlük, Amerika ve İngiltere tarafından tam desteklenen Muhammed Rıza Pehlevi rejiminin temellerinin pekişmesi ile beraber ortadan kalktı. Bu dönemde İran petrolü Amerika ve İngiltere’nin büyük petrol firmaları arasında paylaşıldı ve İran ilkin Bağdat ve sonra da Amerika ve İngiltere’nin gözetiminde sovyetler birliğinin nüfuzuna karşı kurulan sento anlaşmasına üye oldu.
O yıllarda İran’ın despot rejimi Amerikalıların baskıları altında beyaz devrim adında bir takım reformlar yaptı, ancak İran milleti ve özellikle siyasi ve dini aktivistler bu devrime karşı çıktı. O yıllarda İran Amerika’nın türlü silahları ve askeri teçhizatının piyasasına dönüştü ve Amerikan askeri sanayinin ilerlemesine büyük katkı sağladı. Şah rejimi muhalifleri bastırmak imçin SAVAK adında casusluk örgütünü kurdu ve özetle İran milletinin istiklali ayaklar altına alındı.
Amerika’nın İran üzerindeki sulta döneminin doruk noktasında kapitülasyon hakkını 200 milyon dolar krediye karşılık onaylatma baskısı ise İran milletinin tepkisine yol açtı.
Gerçi İran milletinin petrol sektörünü millileştirme mücadelesi 1953 yılındna Amerika ve İngiltere patentli darbeyle bastırıldı ve ardından Batı’ya bağımlı kukla şah rejimi işbaşına geldi, fakat bu hareket aynı zamanda dünyanın bir çok mazlum milletine ilham kaynağı oldu. Nitekim bağlantısızlar hareketi o dönemde oluşan iki kutuplu düzende ve soğuk savaş yıllarında bağımsızlığını korumak ve Amerika ve sovyetler birliğinin başını çektiği Batı ve Doğu bloklarına bağımlı olmak istemeyen ülkelerce ve ikinci dünyası savaşı ve İran milletinin İngiliz sömürüsüne karşı kıyamından sonra oluşan atmosferin tesiri altında kuruldu. Nitekim bu hareketin 1955 yılında Endonezya’nın Bandung kentinde düzenlediği ilk zirvesinde Dr. Musaddık Doğu ve Batı’dan bağımsızlık hareketinin öncüsü olarak takdirle karşılandı. Her halükarda İran’da başlayan bağımsızlık hareketi ve sömürü karşıtlığı dünyanın bir çok mazlum milletini harekete geçirdi ve bir çok millet sömürünün zincirinden kurtulmayı başardı.
İran İslam inkılabı, bağlantısızlar hareketi Amerika ve sovyetler birliği adındaki iki süper gücün ortak baskıları sonucu gücünü yitirdiği ve dünyanın bir çok ülkesinde istiklal ve kendi kaderini belirleme hakkına kavuşma umudu renksizleştiği bir sırada zafere kavuştu. Örneğin o yıllarda Şili’de Alende’nin halkçı hükümeti Amerika’nın destekleri ile devrildi ve diktatör ve kukla Pinoşe rejimi yerine geçti. Bu şartlarda İran milleti Ayetullah Humeyni –ks– önderliğinde ve Allah’a tevekkül ederek Amerika’nın elini İran üzerinden tüm alanlarda kesmeyi başardı. Gerçekte İslam inkılabı istiklal ve Doğu ve Batı güçlerinden bağımsızlık habercisiydi. İmam Humeyni –ks– sürekli listiklal ve bağımsızlıktan dem vuran ancak perde arkasında iki süper güçten birine bağımlı olan bir çok üçüncü dünya ülkesinin liderlerinin aksine açık ve net bir şekilde istiklal dedi ve pratikte de bu sözünde durdu.
O yıllarda bir çok siyaset adamı ve uzmanı İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İran’ın Batı ve özellikle Amerika ile ilişkileri eskisi gibi devam edeceğini düşünüyor, ya da en kötü ihtimal ABD müttefikleri halkasından çıkıp sovyetler birliğinin kucağına düşeceğini savunuyordu.
Ancak İmam Humeyni –ks– sadece Amerika ve Batı’nın İran üzerindeki sultasını reddetmekle kalmadı, aynı zamanda İran’da bir üssü olsun isteyen sovyetler birliğine de hayır dedi. İmam Amerikalıları eleştirdiği ve İran’ın içişlerine müdahalelerini engellediği kadar sovyetler birliği ile de mücadele ediyor ve İran’ın içişlerine müdahale etmesine müsaade etmiyordu. Bu siyasetin en bariz örneği, İmam Humeyni’nin –ks– o yıllarda sovyetler birliğinin Afganistan topraklarına saldırmasını şiddetle kınamasıydı. Gerçekte İmam sovyetler birliğinin Afganistan topraklarına saldırmasına açıkça tepki göstermekle Doğu ve Batı sömürüsünün pratikte hiç bir farkı olmadığını ve her ikisi ile muhalif olduğunu ve istiklal nimetini sadece İran milleti için değil, dünyanın tüm mazlum milletleri ve özellikle müslüman milletler için arzı ettiğini ortaya koydu.
İslam inkılabı İran milletine istiklal armağan etti. Bugün İslam Cumhuriyeti nizamı da inkılabın zafere kavuşmasının üzerinden yaklaşık dört onyıllık bir süre geçtiği bir sırada bu büyük nimeti korumaya başardı. Kuşkusuz dünyanın zorba devletlerinin bu yıllarda İran’a karşı düşmanlık gütmelerinin en önemli sebebi, İran milletinin istiklalini koruma üzerinde ısrarla durmasıdır. İran milleti bu nimeti elde etmek için ağır bedel ödedi ve nice şehit verdi ve sonunda bir asır süren mücadelenin ardından elde ettiği bu nimeti kolay kolay kaybetmek istemediği de kesindir. Kuşkusuz bu nimeti korumak için ödenmesi gereken bedel de elde edilmesi için ödenen bedel kadar önemlidir. Nitekim bugün siyasi baskılar, askeri tehditler, iktisadi yaptırımlar ve medyada İran İslam cumhuriyetine karşı yürütülen kampanyalar İran milletinin istiklalini korumak için ödediği bedeldir.