İslam inkılabının zafer yıldönümü - 6
İran’da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra halkın ülkenin önemli kararlarına katılım zemini oluştu.
Gerçi İran milleti şah rejiminin son yıllarında bu rejimin dayattığı tek yanlı parti sistemini görmüştü, fakat düzenlenen seçimler gerçek demokrasi ve gerçek seçimden çok uzaktı.
Gerçekte İslam inkılabı İran’da demokratik değişim sürecinin başlangıç noktası oldu ve çeşitli sosyal, kültürel ve iktisadi boyutlarda ve anayasa maddeleri ve ilkeleri çerçevesinde tecelli etti. Bu ilkeler milletin hakları, milletin kendi kaderini belirleme hakkı, çeşitli erklerin yöneticilerinin seçimi, basın özgürlüğü, milletin eşit hakları, yasalara karşı eşitlik ilkesi, siyasi parti vesaire ilkelerden oluşuyordu ve pratikte dini demokrasinin gelişmesine zemin oluşturdu.
Bu ilkelerden hareketle İslam inkılabı zafere kavuştuğu günden itibaren halkın seçimlere katılımı kurumsal hale geldi. Gerçi İran milletinin oylarına ilk kez İslam inkılabının zaferinden sonra anayasa referandumu çerçevesinde baş vuruldu. 1979 yılında gerçekleşen referandumda İran milleti %98.2 oy oranı ile yeni anayasaya evet dedi. İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni’nin –ks– talebi üzerine gerçekleşen bu demokratik hareket tüm dünyaya İslam inkılabında halkın oyları inkılabın esas sahipleri olarak belirleyici olduğunu gösterdi. Böylece İslam Cumhuriyeti nizamı ta baştan anayasaya göre tüm hükümet erkanlarının yöneticiler doğrudan veya dolaylı bir şekilde halkın oyları ile belirleneceği şekilde inşa edildi. Nitekim veliyi fakih komununda olan Rehber de halkın oyları ile seçilen Bilgeler meclisindeki temsilcilerin oyları ile seçiliyor.
İslam Cumhuriyeti nizamı Cumhuriyet ve İslamiyet olmak üzere iki temele dayanıyor. Cumhuriyeti demokratik nizamların bakışında kurulan nizamın halkçı olduğunu simgeliyor.
Boşnak uzman Ömer Alispahiç şöyle diyor:
Ortaçağ tarihi ve modern çağda modernitenin ortaya çıktığı ilk yüzyılın tarihine kısaca baktığımızda günümüz dünyasını çağırıştıran ızdırap ve kargaşanın kompleks derinliğini görüyoruz. İran İslam inkılabı ülküleri ve şiarları ve bu inkılabı harekete geçiren dinamik ve lideri ve amaçladığı ideal ufuk itibarı ile dini bir inkılaptır. İran dini bir inkılabı halkın oylarına dayanarak başarıya ulaştırmanın en iyi örneğidir.
İran anayasası seçim ve parlamenter düzen ve şuralar düzeni ve medeni ve siyasi özgürlükler temelinde hazırlanmıştır. İran anayasasının birinci maddesinde İran hükümeti İslam Cumhuriyeti olduğu vurgulanıyor. Bunun anlaması ise hükümetin şekli Cumhuriyeti ve muhtevası İslamiyet olduğudur ve sonuçta meşruiyeti dini değerler ve halkın seçimi olmak üzere iki temele dayanır. Dini demokrasi tezine dayanan bu ilke halkın iktidar erkanlarının şekillenmesine doğrudan veya dolaylı bir şekilde müdahil olmalarının yolunu açmıştır.
Bugün bu demokratik süreç İran İslam cumhuriyetinde toplumun medeni ve siyasi haklarının bir bölümü olarak tanınmış ve kurumsallaşmıştır. İslam inkılabının 38 yıllık hayatında hemen hemen her yıl bir seçim yapılmıştır ki bu da İslam Cumhuriyeti nizımında halkın oylarının önemini ve nizamın siyasi gelişmesine katkısını ortaya koyuyor.
Lübnanlı siyaset meseleleri uzmanı Ahmet Hatit şöyle diyor:
Son asırlarda demokratik nizamlar icraatını halkın isteklerini temel alarak yürüten nizamlar olmuştur, ancak İslam Cumhuriyeti demokrasiden yeni bir model gündeme getirdi ki mahiyeti ve zatında halkın istek ve iradesini barındırıyor, ancak bu halk kendileri için dini ve değersel temelleri olan bir çerçeveyi seçmiştir, yani İslam Cumhuriyeti nizamı halkın etkili talebi temelinde kurulan bir nizamdır, yani bu halk İslamî ülkülerin gerçekleşmesini hedef olarak seçmiştir.
İmam Humeyni –ks– ta baştan ve inkılap zafere kavuştuktan hemen sonra referanduma gidiyor ve bu konu hala İran’da devam ediyor ve halkın oyları etkisini koruyor. Bu durum, bölgenin bir çok ülkesinde hiç bir seçim yapılmadığı veya yapılsa bile kadınlar oy hakkından mahrum bırakıldığı şartların altında yaşanıyor. Nitekim veriler İran İslam Cumhuriyeti seçim bakımından dünyanın bir çok ülkesinden önde olduğunu ve hatta halkın katılım oranı bakımından da bir çok ülkeden daha iyi durumda olduğunu ve bir çok Batılı ülkeyi geride bıraktığını gösteriyor.
Gerçi dünyada bir çok ülkenin yönü, demokrasiye doğrudur, ama buna karşın günümüzde hala ülkelerin en az üçte birinde halk kendi kaderini belirleme hakkına sahip değildir ve hatta demokraside derin mazisi olan ülkelerde bile seçimlere düşük katılım oranı gibi ciddi sıkıntılar söz konusudur.
Siyaset meseleleri uzmanı bayan Erica Bobro şöyle diyor:
Çeşitli toplumlarda demokrasi kriterlerinden biri seçimlerdir. Son onyıllarda dünya genelinde düzenlenen seçimlere katılım oranı azalmıştır ve bu da hükümetleri ve seçimleri düzenleyen kurumları derinden kaygılandırıyor. Bir çok ülke çeşitli yöntemlere baş vurarak vatandaşlarını seçimlere katılmaya teşvik etmeye çalışıyor. Hatta aralarında gelişmiş ülkelerin de bulunduğu bazı ülkeler seçimlere katılmayan insanlara ceza öngörüyor. Bu ülkelere Belçika, Avustralya, Bolivya ve Mısır’ı örnek vermek mümkün. Bu cezalar para cezasından bazı sosyal haklardan mahrum bırakmaya kadar uzanıyor.
Ancak bu cezalar ve bu arada medya üzerinden yoğun seçim propagandaları bile demokrasi iddiasında bulunan Batılı ülkelerde halkın seçimlere ilgi göstermesine yardımcı olmadığı ve seçimlere karşı ilgisizliğin her geçen gün daha da derinleştiği gözleniyor. Örneğin Amerika’da son yüzyılda başkanlık seçimlerine katılım oranı hiç bir dönemde %50’nin üzerine çıkamadı, oysa Amerika kendini dünyada demokrasi abidesi olarak biliyor.
Batı ile çok samimi ilişkileri bulunan Fars körfezinin Güney kıyılarında yer alan Arap emirliklerinde genellikle seçim sistemi diye bir şey yoktur ve bu ülkeler hanedanlar tarafından yönetilir. Örneğin Arabistan yüz yılı aşkın bir süredir Suud hanedanı tarafıntan yönetiliyor. Gerçi Suud rejimi bir kaç yıldır bir istişare meclisi açtı, fakat bu meclisin karar alma gücü yoktur ve ancak krala çeşitli konularda istişare verebilir. Üstelik bu meclisin üyelerinin yarısı da seçimle değil kral tarafından atama ile belirlenir.
Lübnan’ın El Ahbar gazetesi şöyle yazıyor:
Arabistan halkı Suud hanedanı gibi ortaçağ bir rejimin sultası altında bulunduğundan en ilkel haklardan mahrumdur. Bu ülkede yöneticilerin seçilmesi için hiç bir seçim yapılmaz. Arabistan’da seçilmiş hükümet, seçilmiş parlamento, halkın oylarına sunulan anayasa ve daha da önemlisi halkın rol ifa etmesi ile seçilen bir lider yoktur ve tek kelime ile Arabistan milletine tamamen halkçı olmayan ve demokratik olmayan despot bir rejim hakimdir, öyle ki bu ülkede kadınlar hatta çöllerde bile araç kullanmaya hakkı yoktur ve direksiyonun başına geçtikleri takdirde çok sert bir şekilde cezalandırılır.
Arabistan’ın bir nevi mandası olan Bahreyn’de de durum pek iç açıcı değildir. Bu emirlikte de en son seçimlerde katılım oranı %18’i bile bulamadı. Oysa Bahreyn rejimi hatta seçimlere katılmayanları bir dizi cezaları uygulamakla tehdit etmişti. Fars körfezinin Güney kıyılarında yer alan diğer emirliklerin durumu da pek farklı değildir.
İran’da seçimler belli yasalara dayanarak tanınmış bir süreçtir ve hukuki ve siyasi açıdan kendine göre işlevi ve sonuçları vardır ve İslamî nizam da meşruiyetini halkın oylarından elde etmiştir.
İran anayasasında seçimlere yönelik duyarlılık gözetilerek ülkenin en yüksek makamının seçimi için halkın doğrudan katılımı yönünde zemin hazırlanmıştır.
Gerçekte halkın seçimlerin çerçevesinde kendi kaderini belirleme sürecine katılmasına verilen önem İslam inkılabının İslam Cumhuriyeti nizamı çerçevesindeki getirilerinden biridir.
İran anayasasının 14. Maddesine göre seçim kriteri halkın oylarıdır ve Cumhurbaşkanı ve milletvekillerini doğrudan seçerek vurgulanmıştır. Anayasanın üçüncü faslı da milletin haklarına ayrılmıştır.
İran anayasısında diktatörlükle sonuçlanacak süreçleri engelleyecek çeşitli durumlar öngörülmüştür. Örneğin İran’da üç erk birbirinden bağımsızdır ve her erk bir nevi halkın oyları ile meşruiyetini ve iktidarını kazanır. Dolaysıyla halk seçimlere katılmak ve oyunu kullanmakla salih bildiği insanları seçer ve ülkenin yönetimini onlara devreder ve aynı zamanda ilgili kurumların üzerinden daimi gözetimleri söz konusudur.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’ye göre seçimler milli iktidarın en büyük mazharıdır. Ayetullah Hamanei, İmam Humeyni’nin –ks– temelini attığı hükümet modelinden örnekler sunarak bu konuya açıklık getiriyor: İmam’ın yaptığı en nemli iş, demokrasi kavramını Batı demokrasisini tasarlayanların amaçladığı ve bu zümrenin işbirlikçilerinin ilmi arenalarda göstermeye çalıştıkları kavramdan soyutladı. Onlar demokrasinin dinin egemenliği ve dindarlıkla bağdaşmayacağını telkin etmeye çalışıyordu, ancak İmam bu kavramı sildi ve dini demokrasi kavramını yani İslam Cumhuriyeti kavramını dünyada gündeme getirdi.
Bu yaklaşımla beraber İran’da seçim rekabetleri de tüm inişli çıkışlı süreçlerine karşın ülkenin iktisadi ve siyasi alanlarının gelişmesine dönüşmektedir. Buna göre İran İslam cumhuriyetinden seçimler özel konuma sahiptir ve bu önem, halkın bilinçli ve sorumlu bir şekilde seçimlere katılması ve kendi kaderleri ile beraber ülkenin kaderini belirlemelerinden kaynaklanır. Gerçekte demokrasi, seçimlerin üzerinden ülkenin siyasi ve iktisadi açıdan kalkınmasına ve ilerlemesine vesile olur.
İran İslam cumhuriyetinde bu süreç son 38 yılda aralıksız ve hiç aksamadan devam etmiştir. Bu değişimin getirisi ise toplumu siyasi açıdan gelişmesi ve hareketli olması olmuştır. İslam Cumhuriyeti nizamı bu kalıcı hareketin sürekliliğini sağlamak için gereken zemini oluşturarak seçimleri halkın oylarına dayanan sonuçları ile beraber ülkenin siyaset arenasında etkili bir harekete dönüştürmeyi başarmıştır. Seçimlere bu yaklaşım halkın seçimlere coşkulu katılımına açık bir anlam kazandırmıştır, zira halk seçim arenalarına katılım sağladığında ülkenin siyasi nizamı ve tolumda farklı bir atmosfer oluşur ve bu atmosferin siyasi, sosyal ve iktisadi süreçlerin üzerinde önemli tesirleri vardır. Daha net bir ifade ile halkın seçimlere bilinçli ve basiretli bir şekilde katılımı, düşmanların tehditlerine karşı nizamın yumuşak gücünü ortaya koymuştur.
İran’da halkın seçimlere katılımı iç arenalarda ve sosyal ve iktisadi düzende etkili olmanın yanında her daim nizamın uluslararası arenalarda da güçlü bir dayanağı olmuştur.
Sizin arenada varlığınız nizamı, nizamın temellerini güçlendirir, İran milletinin onurunu arttırır, ülkenin düşmanlıklara karşı direnişini güçlendirir ve düşmanı ülkeya karşı tamah besleme ve darbe indirme ve fitne e fesat çıkarma fikrindan caydırır. Bu çok önemli bir meseledir. Demek ilk mesele, seçimlere katılmaktır.
Bu açıdan bakıldığında seçimler, hakimiyette demokrasi temellerini güçlendirme bağlamında belirleyici bileşenlerden biridir ve toplumda demokrasi nizamının derinleşmesine ve siyasi istikrarın güçlenmesine vesile olur.
Bu süreç ilam Cumhuriyeti nizamının siyasi kültüründe katılım, istişare, karar mekanizmalarında ortak tutum gibi ilkelerin hakim olduğunu ve bireyin ve toplumun siyasi katılım saiklerinin gelişmesine vesile olduğunu gösterir.