İslam inkılabı; Benzersiz inkılap - 8
İmam Humeyni –ks– kendisini İslam ahkamını uygulamaya karşı sorumlu bilen bir alim ve İslam bilgini olarak İslam inkılabını zafere götürme stratejisinde halkın mümkün mertebe zarar görmemesine özen gösterdi.
Kuşkusuz bu iş çok zor ve çetin bir işti, çünkü düşman her türlü cinayeti işlemekten çekinmiyordu.Düşünürler inkılap için farklı tanımlar sunuyor. Genel bir tanımda, inkılabı bir ülkenin halkı ülkelerinin siyasi ve sosyal altyapılarında köklü ve hızlı değişiklikler yapmak ve inkılabın hedefleri çerçevesinde yeni bir nizam kurmak şeklinde tanımlamak mümkün. Doğal olarak bu denli geniş değişiklikleri kısa bir sürede ve halkın gücüyle yapmak, mevcut düzenin devam etmesini isteyen hakim düzen ve yöneticileri ve siyasi partiler ve akımların direnişi ile karşılaşabilir. Bu yüzden uzmanlar inkılaplarda aşırı şiddet olaylarının vuku bulmasını doğal ve kaçınılmaz olarak görüyor. Nitekim Amerika’nın ünlü teorisyen Samuel Huntington inkılabı hızlı, köklü ve iç arenada şiddet içerikli bir değişim olarak tanımlıyor ve Alman düşünür Arthur Bauer inkılapları toplumda şiddet uygulamaları üzerinden bazı değişiklikler yapmak üzere başarılı veya başarısız çabalar şeklinde tanımlıyor.
Böylece siyasi ve sosyal düşünürlere göre inkılaplarda şiddetin vuku bulması hemen hemen kaçınılmazdır ve Fransa, Küba, Cezayir ve benzeri devrimler bu konuyu doğrular niteliktedir. Ancak İran İslam inkılabı hakkında böyle bir ilkenin söz konusu olduğunu kesin olarak söylemek mümkün gözükmüyor. Bu büyük inkılap gerçi padişahlık düzenini devirdi ve Amerika ve İngiltere gibi hamileri ile mücadele etti, fakat halkın mücadele sürecinde en az şiddet göze çarptı ve İran milleti büyük bir zafer kazandı.
Peki ama nasıl oldu da İran milletinin bu büyük hareketi bu şekilde ve en az şiddetle zafere kavuştu ve hedeflerine ulaşabildi? Acaba şah rejimi mi halka karşı hoşgörülü ve yumuşak davrandı, yoksa İmam Humeyni’nin –ks– liderliği ve mücadele yöntemi mi şahın baskıcı rejiminden geniş çaplı cinayet işlemesine engel oldu?
İran İslam inkılabı diğer her inkılap gibi despot iktidarı devirmek ve halkın İslam ilkelerine göre adil saydıkları kendi ülküsü olan bir nizamı inşa etmek istiyordu. Kuşkusuz Pehlevi rejimi tüm imkanları ile bu inkılapçı değişime karşı direndi. Bu rejimin baskıcı ve bağımlı mazisi, halkın en ufak reformcu hareketine karşı dahi asla müsamaha ve esneklik göstermeyeceğini gösteriyordu. 1953 yılında petrol sektörünün millileştirilmesi için başlatılan milli kıyamın Amerika ve İngiltere’nin himayesi ile bastırılması veya 1960’lı yılların başında İmam Humeyni’nin özgürlükçü hareketinin engellenmesi, şah rejiminin bu tür uygulamalarına birer örnektir. Pehlevi rejimi ayrıca 1960’lı ve 1970’li yıllarda Amerika ve siyonist İsrail rejiminin yardımları ile binlerce kişiyi siyasi faaliyet suçundan hapse attı, işkence etti, sürgün etti veya infaz etti. Bu yüzden bu denli cani bir rejimin bekası için hiç kimseye karşı hoşgörü ile davranmayacağı kesindi ve halkın kıyamını en sert biçimde bastırmakta kesin kararlıydı.
Kuşkusuz İran milletinin 1978 yılında başlattığı inkılap sürecinde en az kan akmasında en etkili konu, İslam inkılabının büyük önderi İmam Humeyni’nin –ks– tedbirleriydi. İmam Humeyni –ks– İslam tealimine ve değerlerine bağlı seçkin bir alimdi ve şöyle diyordu:
Dünyanın en ilerici tealimi olan dinimizin talimatı bizim yolumuzu belirlemiştir. Biz bu talimatla ve dünyanın en büyük lideri Hz. Muhammed’in –s– önderliğinde ülkemize el uzatan tüm güçlerle mücadele edeceğiz.
İslam dininin en önemli tealimlerinden biri, sorunların çözümünde şiddetten uzak durmak ve sorunları barışçıl yollardan çözmektir. Zira İslam dini, rahmet ve rafet dinidir. Buna göre İmam Humeyni –ks– kendisini İslam ahkamını uygulamaya karşı sorumlu bilen bir alim ve İslam bilgini olarak İslam inkılabını zafere götürme stratejisinde halkın mümkün mertebe zarar görmemesine özen gösterdi. Kuşkusuz bu iş çok zor ve çetin bir işti, çünkü düşman her türlü cinayeti işlemekten çekinmiyordu.
İmam Humeyni’nin –ks– şah rejimi ile mücadelede en önemli stratejisi halkın silah kullanmaksızın geniş çaplı protesto eylemi düzenlemekti. İmam her türlü silahlı eylemin şah rejimine halka geniş çaplı katliam uygulama bahanesi oluşturacağının bilincindeydi ve bu yüzden halktan sadece sokakta protesto eylemlerine ve şah rejimi ve ecnebi hamilerine muhalefetlerini haykırmaya çağırıyordu.
İran’ın tüm kentlerinde devam eden bu protesto eylemleri ise kendisini halkın taraftarı gibi göstermeye çalışan şah rejimi için asla tahammül edilemez bir durumdu. Bu yüzden şah İran milletinin kıyamını bastırmak için güvenlik güçlerini ve ordusunu devreye soktu. Ancak buna karşın İmam Humeyni –ks– uzak görüşlü ve akılcı tedbirleri ile halkı, esas yapısı yine halktan oluşan silahlı güçlere karşı her türlü şiddet uygulamaktan men etti.
Gerçekte ordu subayları ve askerleri ve güvenlik güçlerinin komutanları da şah rejiminin zulmüne kaşrı kıyam eden halkın bir parçasıydı ve inkılapçı ailelere mensup insanlardı ve sırf zorunlu aserliğini yapmak üzere orduya katılmıştı. İmam Humeyni –ks– bu gerçiğin bilincinde hareket ederek halka şu mesajı verdi: İran milleti şerefli askerlere ve subaylara saygı göstermelidir. Unutmayın, bir kaç hain asker ordunun tümünü bozamaz, bir kaç malum vampir askerin yaptıkları İran ordusunun yaptıklarından farklıdır. Ordu millettendir ve millet de ordudandır.
Öte yandan İran milleti protesto eylemleri sırasında askerlerle çok iyi irtibat kurmayı başardı ve askerlerin şiddet uygulamasını engelledi. İran milleti hatta protesto eylemleri sırasında güvenlik güçleri ve askerlerle karşılaştıklarında “Humeyni’nin dediği, ordu bizim kardeşimizdir” sloganı atıyordu. Hatta askerler komutanların baskısı ile halkın üzerine ateş açtıklarında “Asker kardeş, neden kardeşini öldürürsün” sloganı atıyordu.
Böylece İran milleti silahlı kuvvetlere kardeş olduklarını ve esas düşmanın şah ve Amerika olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Bu mesaj askerlerin üzerinde dini inançları sayesinde etkili oldu, öyle ki İmam Humeyni’nin –ks– tahmin ettiği gibi bazıları ordudan kaçtı ve halk saflarına katıldı. Hatta bazı durumlarda askerler komutanlarını öldürdükten sonra halka sığındı.
Amerika’nın İran’daki son büyükelçisi William Sullivan da askerlerin halka ve inkılaba bağlılığını ve dini inançlarını çok iyi anlamıştı ve bu yüzden Washington’a yazdığı raporda bu ordu bu inancı ile halkın önünde duramayacağını kaydetti.
İmam Humeyni –ks– de İran ordusundan sahip olduğu tanım ve bilgi itibarı ile askerleri kışlalardan kaçmaya ve halk saflarına katılmaya davet etti. İmam ordunun ana gövdesi ve hatta orta düzeydeki komutanların dindar ve dikta şah rejimine karşı olduğunu ve ancak seyrek sayıda üst düzey komutanın şah ve rejimine bağlı olduklarını biliyordu. Bu yüzden İmam inkılap zafere kavuşmadan bir kaç ay önce bir bildiri yayımlayarak ordunun baş komutanlarına şöyle hitap etti: İran sizin ülkeniz ve İran milleti de sizin milletiniz. Milletinize katılın. Ben biliyorum, sizlerden bir çoğunuz millete, ülkeye ve İslam’a bağlısınız ve hain şah ve yakınları ve uluslararası canilerin katliamlarından ve yağmalarından rahatsızlık duyuyorsunuz.
İmam Humeyni –ks– ayrıca bir ropörtajında geleceğe dönük titiz bir yorumda bulunarak şöyle buyurdu: ordu içinde şahın destekleri ile ülkenin gafletine ortak olan ve ayrıca katliamlarda ve işkencelerde birbirine ortak olan komutanların varlığı doğrudur, fakat bir çok asker ve subay ve rütbeli er de vardır ki hala gönülleri bu milletledir ve şahın elinden özellikle Amerikalı müsteşarları sultası yüzünden acı çekmektedir ve bunların halkla bağları yüzünden er geç milletin kucağına geri dönecekleri kesindir ve şimdiden bunun izleri belirmeye başlamıştır.
Böylece İmam Humeyni –ks– tedbirleri ile ve İran milleti de sabır ve direnişi ile şah rejiminin en güçlü baskı aracını yani orduyu pratikte devre dışı bıraktı ve şah istediği gibi bu gücü kullanarak İran milletinin İslam inkılabını bastıramadı. Hatta şah İran’dan kaçmadan önce ve Amerikalı General Robert Huyser’in İran ziyareti yüzünden bir çokları Amerika yönetiminin İran’da kanlı bir darbe yaptırmak niyetinde olduğunu söylemeye başlamıştı. Ancak İmam Humeyni –ks– İran ordusunun durumunu daha iyi biliyordu ve bu yüzden şöyle buyurdu: İran’dan kaçmakta olan hain şahın daha büyük bir cinayet işleme ihtimali vardır, ki o da askeri darbe yaptırmaktır ve ben defalarca bu onun son darbesi olacağı konusunda ikazda bulundum, lakin İran’ın cesur milleti orduda bir kaç uşak ve vampirden başka ve önemli mevkileri elinde bulunduran ve bana da anlatılan bir kaç kişiden başka geri kalan şerefli ordu mensupları bu zümreye böyle bir cinayeti işmelerine asla müsaade etmeyecektir.
İmam Humeyni –ks– bu inançla bir kaç hafta sonra Fransa’dan İran’a döndü ve yine vurguladı: ordu er geç milletin saflarına katılacaktır ve bir kaçının dışında geriye kalanların milletin izlediği yola inanır ve ben onların nasıl düşündüklerini biliyorum.
İmam Humeyni’nin –ks– tedbirli tavsiyeleri ve halkın askerleri kucaklamaları İran İslam inkılabında şiddet ve katliamı asgari seviyeye indirmekle beraber fasık pehlevi rejimine son darbeyi de silahlı kuvvetler indirdi.
İran hava kuvvetlerine bağlı askeri personel İmam Humeyni –ks– ile biat ettikten sonra Tahran’da kara kuvvetlerine bağlı hava kuvvetleri birliğinin kışlalarından birinde şah rejimine karşı protesto düzenledi ve şah rejimine bağlı muhafız alayı kışlaya saldırdığında bu cesur askerler silaha sarıldı ve halktan da yardım istedi. Birden binlerce sivil halk asker kardeşlerinin yardımına koştu ve böylece Tahran ve diğer kentlerde kışlalar bir bir düştü ve sonuçta dünyanın en büyük inkılabı en az şiddet ve kanla zafere ulaştı.