İslam inkılabının zafer yıldönümü - 9
Günümüzde modern cahiliye zemininde ortaya çıkan şiddet ve savaş çığırtkanlığı,çağdaş dünyamızın yeni bir fenomeni telakki edilebilir, ancak bu akımın kökleri cahiliye çağında tarih çöplüğüne gömülen, fakat günümüzde yeni bir kılıkta ortaya çıkan geçmişe ait düşüncelere uzandığı aşikardır.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bir yıl önce İslam ülkeleri büyükelçileri, nizamın önde gelen yetkilileri ve çeşitli halk kesimlerini Bi'set bayramı dolaysıyla kabulünde yaptığı konuşmada günümüzde uygulanan şiddet ve radikalizmin köklerini ve sebeplerini irdelerken modern cahiliye kavramını gündeme getirdi ve son yıllarda terör ve şiddet olayları şeklinde ortaya çıkan cahilce davranışların somut örneklerini beyan etti. Günümüzde başta Amerika olmak üzere istikbarın destekleri ile terör örgütlerince yapılan ve sürekli tekrarlanan terör, cinayet, katliam ve acımasız uygulamalar, modern cahiliyenin örnekleridir.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei modern cahiliyenin sebeplerini beyan ederken şehvet ve gazabın İslam öncesi cahiliye döneminin iki temel unsuru olduğunu belirterek, çağımızda İslam öncesi cahiliyetinin yeniden ve aynı şehvet ve gazab temellerinde hortladığını belirtti.
Cahiliye unsuru gerçekte şiddet, barbarlık, istibdat ve bencillik özelliklerinin tümünü bir arada barındıran unsurdur. Daha net bir ifade ile cahiliye, insanı insaniyet yörüngesinin dışına çıkarır ve insanın kendi varlık gevherinden gafil olmasına yol açar.
Bu sapkın hareket günümüzde Batılı toplumların içinden ve Batı’nın ırkçı düşüncelerinin katmanları arasından çıkarak sürekli gelişmekte ve yaygınlaşmaktadır. Bu düşünce üçüncü milenyumda Avrupa’da neo nazism ve radikal sağ akımlar şeklinde Batı’nın siyasi kültüründe kendine bir yer ayırmaya başlamıştır. Bu sapkın akımın izlerini Batılı toplumlarda radikal düşüncenin ürünü olan şiddet ve radikal uygulamalarda ve bu zümrenin İslam ve müslümanlara ve diğer etnik gruplara kaşrı ırkçı ve ayrımcı yaklaşımlarında görmek mümkün.
Batılı ünlü gazeteci Beri Robin şöyle diyor:
Günümüzde ve post sanayi çağda ve üçüncü milenyumda da insanoğlu cahiliyeden acı çekiyor, çifte ve modern cahillikten, Batı’nın sömürüsü ve ahlaki ve kültürel istismarı sayesinde ve bu zümrenin aşırı talepleri ve dünyatalepliliği yüzünden oluşan bir cahillik. Bugün yine çeşitli toplumlarda ahlaki değerler yok olmuştur. Modern cahiliyede de kızlar diri diri gömülüyor, bu kez onların cismi değil, ruhu ve kişiliği ve iffeti gömülüyor. Yeni çağda da uzun ve kanlı savaşlara şahit oluyoruz, ama bu kez demokrasi ve adalet ve insanseverlik sloganları ile zayıf olanların işkence edildiğine şahit oluyoruz, ama bu kez Ebu gureyb veya Guantanamo hapishanesinde.
Bu sapkın akım son bir asırda ve üçüncü milenyumun ilk yıllarında insani ve ahlaki değerlerin ve faziletlerin renksizleşmesine ve hatta yok olmasına yol açtı ve toplumun maneviyattan uzaklaşması ile birlikte barbarca ve rezil davranışlar bu değerlerin yerini aldı.
Yine aynı kısır döngüde bilim de küresel güçlerin zorbalıklarının hizmetine girdi ve bilimin gelişmesine rağmen cahiliye de gelişti ve modern kılığı ile ortaya çıktı. Bu sapkın akımın izlerini günümüz Batı dünyasının modern toplumlarında siyasi, ahlaki ve sosyal sorunlarında görmek mümkün. Bu toplumlarda temeli cahilce düşünceler ve eğilimleri izlemek olan davranışlarda da görmek mümkün.
Sosyoloji uzmanı Necran Azam şöyle diyor:
Amerika ve Batı toplumunda şiddet içerikli davranışlar sosyal ilişkilerden bir nevi hoşnutsuzluğa dayanır, zira Batı’da sosyal perişanlığa şahit olmaktayız. Demokrasi ilkelerine aykırı olan sosyal ve iktisadi eşitsizlikler toplumdan uzaklaşma, isyan ve topluma karşı tepkiye yol açıyor. Yine Batı toplumunda maneviyat yokluğundan kaynaklanan kriz büyük boyutlara ulaşmıştır.
Gerçek şu ki terör, modern cahiliyenin meyvesidir ve sapkın düşüncelerin gelişmesi ve sapkın ve uydurma ideolojilerin zemininde türlü terör örgütlerinin türemesine gereken zemini oluşturmuştur. El-kaide’den IŞİD’e, el Nusra’dan Boko Haram’a ve Eşşebab’dan Ahrarul Şam’a ve diğer onlarca tehlikeli terör örgütüne kadar çeşitli terör örgütleri günümüzde hiç bir sınır tanımayan cahiliye düşüncesinin ürünleridir. Bu caniler insanların kafasını kesmek veya insanları diri diri yakmak veya kadınlara tecavüz etmek ve çocukları katletmek veya beşeri toplumların tarihi mirasını yıkmak gibi hiç bir cinayetten çekinmemektedir. Nitekim Irak’ın Musul kentinde veya Suriye’nin Palmira kentinde veya Kudüs’te Müslümanların tarihi eserlerinin tahrip edilmesi bu sapkın anlayışın sonucudur.
Siyaset meseleleri uzmanı Adnan Sabah şöyle diyor:
Teröristler beşeri tarihi ve atalarımızın mirasını dünya halkının hayret ve şaşkınlığı karşısında yok etmekte kararlıdır. Bu radikal unsurlar tekfirci anlayışları ve hasta düşünceleri ile Irak’ta tarihi eserleri tahrip ettiler. Terör örgütleri bilinçsiz bir zümredir ve din adına onlara para ve silah ve ideoloji bakımlarından destek veren ülkelerin hizmetine girmiştir. Bu, modern cahiliyenin ürünüdür.
Bu tarzda bir düşüncenin kurumsallaşması ile birlikte günümüzde çeşitli adların ve simgelerin altında toplanan bir avuç ırkçı, kendilerini deri rengi veya ırkı itibarı ile başkalarından üstün görüyor ve tarih boyunca da cahillikten kaynaklanan bu tür düşünceler bir kesimin bir başka kesimi aşağılamasının aracı olmuş ve bu cahilce anlayışı benimseyenlerin hedef grupların ve hatta başka ülkeleri baskı altında tutma vesilesi olmuştur. Bugün artık stratejik ve yayılmacı hedefleri ve bölgesel dengeleri bozma girişimlerini insan hakları veya insanseverlik yaftaları arkasında saklamak mümkün değildir. Bunun en bariz örneği, Amerika’nın yeni Başkanı Donald Trump’ın ülkesine müslümanların girişini yasaklamasıdır. Trump imzaladığı kararla sığınmacıların Amerika topraklarına girmesini dört aylık bir süre için kısıtladı ve yine aralarında İran’ın da bulunduğu yedi ülkenin vatandaşlarına vize yasağı getirdi.
İran İslam Cumhuriyeti şimdiye kadar bir çok kez radikalizm, şiddet ve terörle mücadele edilmediği takdirde bütün dünya bundan etkileneceği uyarısında bulundu, nitekim eğer teröre karşı en başta ciddi bir şekilde mücadele edilseydi, İran 17 bin vatandaşını bu uğurda şehit vermezdi ve terör de bugünkü duruma gelmezdi.
İran Cumhurbaşkanı Dr. Hasan Ruhani BM genel kurul zirvesine ilk kez katıldığında, bölge terör ve şiddetin yeni dalgasıya karşı karşıya gelmiş ve bölgesel ve küresel bazda devam eden savaşlar ve çatışmalar insani kerameti yok etmeyi amaçlamıştı. Cumhurbaşkanı Ruhani konuşmasına şöyle başlamıştı: ben, önemli bir bölümü radikalizm ateşinde yanmakta olan bir bölgeden geliyorum. Benim ülkemin doğusunda ve batısında radikalizm komşularımızı tehdit ediyor.
Ruhani konuşmasının devamında terörü eleştirerek sözlerini şöyle sürdürdü: bazı ülkeler teröristlerin yaptıklarını kendi çıkarları doğrultusunda görünce, insanların katliam edilmesine karşı susuyor ve ne zaman kendi çıkarlarına zarar verdiğini görünce misilleme yapıyor, ancak bugün büyük güçlerin artık gerçekleri milletlerden gizleyemeyecekleri aşikardır.
Cumhurbaşkanı Ruhani dört yıl önce yaptığı konuşmada bu gerçekleri beyan ederken, sadece konuşma yapmakla yetinmedi ve barışın savaştan daha etkili olduğunu belirterek dünyayı şiddet ve radikalizme karşı birlik olmaya davet etti ve bu konunun BM gündemine alınmasını istedi. Ruhani ayrıca terörle mücadele ve dünyayı terör ve şiddet ve radikalizmden arındırma yönünde de BM genel kuruluna bir kararname taslağı sundu, bu kararname Eylül 2013’te onaylandı.
Cumhurbaşkanı Ruhani BM genel kurulunun 69. Zirvesinde de İran’ın çeşitli bölgesel ve küresel meselelere yönelik tutumunu anlattıktan sonra Ortadoğu bölgesi artık savaşlardan yorulduğunu ve kalkınmak istediğini belirtti.
İran İslam Cumhuriyeti, terörle doğru biçimde mücadele etmek için köklerini kurutmanın şart olduğunu savunuyor. Terör yoksulluk, işsizlik, ayrımcılık, hor görmek ve adaletsizlik gibi zeminlerde yeşeriyor ve şiddet kültüründen beslenerek büyüyor. Bu yüzden terörün kökünü kurutmak için en başta adaleti ve kalkınmayı geliştirmek ve acımasızlığa gerekçe üretmek amacıyla yapılan ilahi dinleri tahrif etme sürecini engellemek gerekiyor.
Terörün iyisi kötüsü olmaz. Bugün Batı’nın sözde terörle mücadele için kurduğu ittifakın terörle mücadele bahanesi ile bombardıman ettiği bölgeler gerçek manada terörle mücadele değildir, nitekim buna rağmen terörün daha da güçlendiği ve daha da yaygınlaştığı ve hatta cahil insanlar için daha da cazip hale geldiği gözleniyor.
Bugün bu cahilce anlayışın sonuçlarını Suriye, Irak, Yemen ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan şiddet, radikalizm, terör ve savaşta görmek mümkün . 2005 ila 2015 yılları arasında BM mülteciler yüksek komiserliğini yapan BM’nin yeni genel sekreteri Antonio Guterres de uluslararası camianın duyarsızlıklarına son vermesi ve dünyanın çeşitli bölgelerinde devam eden çatışmalara bir çare bulması gerektiğini belirtiyor.
Ancak gerçek şu ki Amerika ve NATO 11 Eylül 2001 olaylarından sonra dünya milletlerine ve özellikle Irak, Afganistan ve Libya halkına terör, şiddet, kan ve güvensizlik durumunu dayattı, ki bu da Batı’nın attığı demokrasi ve insan hakları sloganlarının ne kadar yalan ve uydurma olduğunu ortaya koyuyor.
Siyaset meseleleri uzmanı Richard Hill şöyle diyor:
11 Eylül 2001 olayları uluslararası siyasette bir dönüm noktası sayılır. Bu aşamadan sonra Amerika’nın Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri 11 Eylül atmosferinden etkilendi. Amerika’nın son yıllarda izlediği politikalar, bu ülkenin bu bahane ile doğrudan Afganistan ve Irak gibi ülkelere saldırdığını veya Suriye örneğinde olduğu gibi dolaylı bir şekilde teröristleri desteklediğini gösteriyor. Bence bunca şiddet ve savaş ve katliamlar, barış ve huzur ve özgürlük sloganları ile açıkça çelişmektedir.
Amerika’nın terörle mücadele iddiası veya bu bağlamda kurduğu uydurma ittifak da esas itibarı ile yalandır ve bunun en açık delili, Amerika ve Batı’nın El-kaide, IŞİD ve benzeri terör örgütlerini desteklemeleridir. Oysa Amerika aynı zamanda nükleer silahlar başta olmak üzere türlü silahları İsrail adında terörist bir rejimin güvenliğini sağlamaya çalışıyor ve modern cahiliyenin ürünü olan bu politikasını sürekli savunuyor.
Bu kara karne, Batı’nın fikri düzeni tüm iddialarına ve özgürlük, demokrasi, insan hakları, milletleri savunma gibi cazip sloganlarına rağmen içi boş iddiaların üzerinde inşa edildiğini ve sırf Batı’nın ve özellikle Amerika’nın değer düzeninin üstün olduğunu telkin etmeye yönelik olduğunu gösteriyor. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin tabiri ile bu telkinin amacı da bölge üzerinde onyıllarca sürdürdüğü nüfuzunu yeniden ihya etmek ve kaybettiği haysiyetini yeniden kazanmaktır.
Bugün tarih yeniden tekrarlanıyor ve başta ABD olmak üzere sultacı devletler yine aynı sömürücü saikleri ve hedefleri ile beraber İslam ülkelerini hedef aldıkları gözleniyor. Bugün Amerika ve Batı terör ve radikalizmi İslam ve Batı medeniyetleri arasında ihtilaf çıkarma aracı olarak kullanıyor.