İslam inkılabı; Benzersiz inkılap - 9
İslam inkılabının ürünü olan Dini demokrasi, bir yandan Batı’da yaygın olan liberal demokrasi veya sosyal demokrasi gibi yaygın modellerin alternatifi ve öbür yandın başta İran olmak üzere Doğu’da bir çok ülkede ta eski çağlardan beri var olan dikta ve saltanat rejimlerinin yerine gündeme gelmiştir.
Değerli dostlar, geçen bölümlerde İslam inkılabının ülküleri ve getirilerinden söz ettik. Bugünkü sohbetimizde sizi İran’da İslam inkılabının ülkü ve değerleri çerçevesinde ortaya çıkan yeni bir hükümet modeli ile tanıştırmak istiyoruz. Biraz önce de belirtildiği üzere dini demokrasi bir yandan Batı’da yaygın olan liberan demokrasi veya sosyal demokrasi gibi yaygın modellerin alternatifi ve öbür yandın başta İran olmak üzere Doğu’da bir çok ülkede ta eski çağlardan beri var olan dikta ve saltanat rejimlerinin yerine gündeme gelmiştir.
Şimdi gelin hep birlikte dini öğretilere ve İslamî toplumların yerel şartlarına uygun olan bu hükümet modelini biraz daha yakından tanıyalım.
Dini demokrasi İslam inkılabının en önemli söylemlerinden biridir. bu inkılap sadece İran’da saltanata dayalı dikta rejimi reddetmekle kalmadı, aynı zamanda o yıllarda dünyada yaygın olan liberal demokrasi ve sosyal demokrasi modellerine de ciddi eleştiriler yöneltti.
İslam inkılabı dini demokrasi ve İslam Cumhuriyeti modelini gündeme getirdiğinde ve bu modeli İran’ın siyasi ve hukuki sistemine uyguladığında, siyaset dünyasında demokrasi ile din özelliğinin bütünleşmesine asla sıcak bakmıyordu. Çünkü o dönemde bir çok doğulu ve Batılı ülkelerde dinin siyasi ve sosyal alanlarda hakimiyetinden iyi bir zihniyete sahip değildi. Batı’da din ve kilisenin egemenliği ortaçağın karanlık günlerini hatırlatıyordu. Ortaçağda hristiyanlar insanları ahmak telakki etme ve sömürme aracı olurken, kilise de zalim ve despot rejimlere meşruiyet kazandıran merkeze dönüşmüştü. Doğuda da din ve devletin bütünleşmesi pratikte dini ve din adamlarını zalimlerin ve despotların hizmetine sokmuştu. Ve bu şartlarda İmam Humeyni –ks– dini demokrasi kavramını ve modelini gündeme getirdi, öyle ki bu model hem düşünce ve teori alanında ve hem pratik siyaset arenasında eşsiz ve emsalsiz bir model olarak benimsendi.
İmam Humeyni –ks– dini demokrasi modelini, din ve mezhebe temelden karşı olan laiklik ve dinin siyasetten ayrı olması gerektiğini savunan sekülarizm hem siyaset arenasında ve hem teori ve pratik alanlarında en yaygın düşünceler olduğu bir sırada gündeme getirmişti. O dönemde hatta dinin önde gelen alimleri, fakihleri, müslihleri ve düşünerleri arasında demokrasi ile dini bütünleştirmeyı savunmak pek yaygın değildi ve şii alimlerden Ayetullah Naini ve ehli sünnet düşünürlerinden Abdurrahman Kevakibi gibi alimlerin ve düşünürlerin görüşü, siyasi düşünce sahasında pek galip düşünce sayılmıyordu ve hiç bir din alimi bu düşünceyi teorize etmeye ve uygulamaya ve galip düşünce haline getirmeye sıcak bakmıyordu.
İslam inkılabının kavramsal çerçevesi ve yapılanmasını şekillendiren dini demokrasi tezi hilafetin ihya edilmesi gibi bazı ehli sünnet alimlerin gündeme getirdiği düşüncelerden çok farklıydı ve hatta şii alimlerin İmam Zaman’ın –s– gaybeti döneminde hükümet kurmayı gayri meşru ve gaspçı bir girişim niteleyen düşüncelerinden de uzaktı.
İmam Humeyni –ks– dini demokrasi veya İslam Cumhuriyeti modelini gündeme getirerek aslında İslam ile demokrasi arasında bir nevi uzlaşma yaratmaya çalışan düşünürlerden farklı düşündüğünü ortaya koydu. İmam Humeyni’ye –ks– göre İslam dini öz itibarı ile demokrat veya halkçı bir dindi, İslam dini esas itibarı ile demokrasiyi benimsiyordu ve bu dinde halkın görüşü ve demokrasinin önemi göstermelik ve protokol icabı değil, gerçek ve zati bir anlayıştı ve kökleri İslam dininin temellerine ve ilkelerine uzanıyordu.
İmam Humeyni’ye –ks– göre, İslam dininde demokrasi ve dini demokrasi nizamı Batı’dan alıntı olan ve bu iki unsuru zorla barıştırmaya çalışılan bir sonuç değildi, bilakis demokratik ve dini olmak ortak ve ayrılmaz bir sıfattı. Bu modelde halkın oyları gaybet döneminde hükümeti kurmanın temeliydi. İmam Humeyni’nin –ks– bu eğiline göre gerçe İmam Zaman’ın –s– gaybet döneminde velayet ve fakih hükümeti meşruiyeti vardı, fakat hükümeti kurma izni halkın elindeydi ve halkın oyu ve görüşü olmaksızın hatta adil veliyi fakih hükümet kuramazdı.
Dini demokrasi modelinde halkın oyu ve görüşü hükümeti kurmanın temelidir, fakat halkın rolü sırf yöneticileri seçmek değil, aynı zamanda hükümeti yönetmekte de söz konusudur. Bu nokta, Joseph Şompeter gibi bazı Batılı düşünürlerin demokratik nizamları demokratik nizamlardan ayırt etme kriterlerinde bir siyasi nizamın demokratik olduğuna karar vermek için sırf yöneticilerin belirlenmesi yönünde seçimlerin düzenlenmesini yeterli bulmaları ve demokrasi ancak seçme ve seçilme hakkından ibaret olduğunu ve bunun ötesine gitmediğini savunmalarıyla ilgilidir. Oysa dini demokrasi nizamında halkın rolü sadece seçimlere katılmakla sınırlı değildir ve milletin tüm kesimleri yöneticileri gözetleme ve hükümet tarafından uygulanan programları eleştirme hakkına sahiptir. Dini demokrasi nizamında tüm yetkililer doğrudan veya dolaylı bir şekilde halk tarafından seçilir, fakat halkın katılımı sadece oy sandıklarına sınırlı değildir ve hükümetin en ufak detayına kadar etkileri devam eder.
İmam Humeyni –ks– dini demokrasi modelinde halkla yöneticilerin arasındaki ilişkileri beyan ederken halk ve yetkililerin kalbi ilişkilerine vurgu yapıyor ve millet yöneticilerin veli nimeti olduğunu savunuyor. İmam halkı, dini demokrasi nizamının despot bir nizama dönüşmesi yolunda en büyük engel olarak tanımlıyor, çünkü bu nizamda hükümeti gözetlemek halkın hakkıdır. İmam Humeyni –ks– bu doğrultuda şöyle diyor: eğer nizam bir şeyi dayatmaya çalışırsa, millet önünde durur ve yumruğunu sıkarak buna mani olur.
İmam Humeyni –ks– emri maruf nehyi münker fıkhi kuralı çerçevesinde hatta daha da ileri giderek halkın yetkilileri gözetlemelerini sadece bir hak değil, aynı zamanda bir görev olarak tanımlıyor ve şöyle diyor: bütün millet işleri gözetlemelidir. Gözetlemeli ki ben de bir yanlış adım atmayayım.
Dini demokrasi modeli İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin kelamında da özel ve seçkin bir yeri vardır. Ayetullah Hamanei’nin düşüncesinde halkın dini demokrasi nizamında rolü sadece nizamı yaratmak veya bir nizamı kurmak değil, bu rol aynı zamanda açık bir şekilde karar geliştirme ve karar alma ve uygulama alanlarında da da söz konusudur.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei halkın görüşünü ve oyunu sadece seçim sandıkları ile sınırlı tutmanın dini demokrasi nizamının temellerini aksatma şeklinde yorumluyor ve halkla yöneticilerin teamülü tüm aşamalarda devam ettiğini belirterek şöyle diyor:
Halkın oylarını kazanmak için propaganda yapmak ve sonra da onları unutmak ve halka hesap vermemek dini demokrasi ile bağdaşmaz.
Bu eğilim hiç kuşkusuz dini demokrasi modelini popülist demokrasi veya elit demokrasi modellerinden ayırt eden bir özelliktir.
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında halkın konumu da dini demokrasi modelindeki konumu, rolü ve önemine işaret ediyor. Halkın rehberi, cumhurbaşkanını, milletvekillerini ve bilgeler meclisi temsilcilerini ve İslamî kent ve köy konseyleri üyelerini seçmesi, çeşitli konularda düzenlenen referandumlarda görüşünü oyları ile yansıtması, üç erkin bağımsızlığı, İran’da dini demokrasi nizamının belli başlı özellikleridir.
Bundan başka İran anayasasının üçüncü faslı tamamen milletin haklarına ayrılmış ve içinde tüm vatandaşların can, mal, namusunun güvence altına alındığı, konut ve iş hakları olduğu ve hiç kimse ırkı, dili, rengi ve benzeri özellikleri yüzünden ayrıcalıklı olmadığı ve tüm vatandaşların yasalara karşı eşit olduğu ve inanç teftişinin yasak olduğu ve basın özgürlüğü ve siyasi ve medeni teşekküllerin kurulması ve rehber ve cumhurbaşkanının milletvekillerine kaşı sorumlu oldukları, milletvekillerinin soru sorma, gensoru verme ve hatta yetkilileri azletme ve rehberin, Cumhurbaşkanı ve yardımcıları ve bakanların ve eşleri ve çocuklarının mal varlığını araştırma hakları gibi konulara yer verilmiştir, ki tüm bunlar bu nizamda halkın hakimiyetinin göstermelik ve protokol icabı olmadığının işaretidir.
Dini demokrasi modelinin dini mahiyeti tüm bu alanlarda dini ilkelerin ve değerlerin hayata geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yüzden İran anayasasında bu önemli mesele tüm ilkelerde göz önünde bulundurulmuştur ki en önemlisi ve en yücesi de adil ve tüm gerekli şartlara sahip olan velayeti fakih hakimiyetidir.
Velayeti fakih tüm şeri ve yasal imkanları elinde bulundurarak nizamın islamiyeti ve gayet tabi cumhuriyetini savunur.
Dini demokrasi modeli gerçi dini ilkelerde ve İslam tarihinde kökleri vardır, fakat uygulanması üzerinden uzun bir zaman geçmemiştir, ama yine de bu kısa uygulama süresinde de siyasi tezlerin arasında yerini açmıştır ve şimdi de her geçen gün daha da gelişerek başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın çeşitli nizamları arasında daha da güçlü bir konuma kavuşması beklenir.