İslami insan hakları ve insanın ilahi hilafeti
(last modified Wed, 05 Aug 2020 16:37:01 GMT )
Ağustos 05, 2020 19:37 Europe/Istanbul

Hş 14 Mordad,  miladi 5 Ağustos günü, “İslami insan hakları ve insani onur günü” olarak adlandırılmıştır. Bu münasebete hazırladığımız sohbetimizi dinliyorsunuz.

İnsan hakları, insan haysiyetinin korunması ve bu konuların uluslararası ve bölgesel mekanizmaları günümüz dünyanın ilgilendiği konular arasında yer alırken İslami öğretiler, hadisler ve ehlibeyt imamlarının -as- rivayetlerinde önemle üzerinde durarak ilgilendikleri konulardandır. Günümüzde uluslararası kurumlar ve örgütler birçok ülke ve STK, kendilerini tam anlamı ile insan haklarını yerine getirmekle sorumu biliyorlar; fakat insan hakları antlaşmasının bir çok maddesi, İslami tealimden kaynaklanmıştır, tabi ki bazı maddelerde de eksiklikler göze çarpmaktadır.

Hş. 14 Mordad 1387, miladi 5 Ağustos 1990 tarihinde İran’ın önerisi ve İslam Konferansı Örgütü’ne üye Müslüman ülkelerin onayı ile “İslami insan hakları ve insani onur günü” olarak adlandırıldı. Bugün İslam açısından insan hakları bildirisinin, İslam Konferansı Örgütün’de onaylandığı gün olarak insan hakları ve Müslüman hükümetlerin taahhütleri konusunda İslami görüşleri, bir bildiri kalıbında hukuki bir mahiyetle duyurdukları gündür.

İslam İşbirliği Teşkilatı bildirisinde İslam şeriatına göre insan haklarının insanın zati değerleri ve onurundan kaynaklandığı belirtiliyor. Söz konusu bildiride İslami Konferans Örgütüne üye ülkeler arasında aktif koordinasyon ve işbirliğinin güçlendirilmesi zarureti gibi birçok konuya değinilmiştir. Tabi ki bu işbirliği, insan hakları alanında İslami değerler ve tealimin korunması, yükseltilmesi ve yayılması yolları ve araçlarına ulaşmak için çok değerlidir. Ayrıca İslam’ın gerçek çehresini savunma ve desteklemek, İslam’a hakarete karşı mücadele ve mezhepler arası diyaloğun teşvik edilmesi ise bildiride geçen diğer konular arasında yer alıyor. Böylece “İslami insan hakları ve insani onur günü” İslam dinini dünya toplumuna tanıtmak ve günümüz dünyasında insan hakları konusundaki sorunlar hakkında görüş teatisinde bulunmak için İslam ümmeti için bir fırsattır.

İnsan hakları, insani onurun korunması ve desteklenmesi için bölgesel ve uluslararası araçları, günümüz dünyasının merak ettiği konulardır fakat bu konular İslam öğretileri, masumlardan -as- aktarılan hadis ve rivayetlerde dikkate alınmıştır. Günümüzde uluslararası kurumlar ve örgütler birçok ülke ve STK, kendilerini tam anlamı ile insan haklarını yerine getirmekle sorumlu biliyorlar; fakat insan hakları antlaşmasının bir çok maddesi, İslami tealimden kaynaklanmıştır, tabi ki bazı maddelerde de eksiklikler göze çarpmaktadır

İslam inkılabı rehberi Ayetullah seyit Ali Hamenei’nin Amerika’da insan hakları ile ilgili ifşaatları, ki aynı zamanda batı medeniyetini de sorguluyor, günümüz dünyasında insan haklarının bizzat insan haklarını koruduklarını iddia edenler tarafından ihlalinin başlıca konularından biridir. Her zaman özgür toplumlar tarafından Amerika insan haklarının önemli eksikliklerini ifşa etmenin  zaruri olduğunu belirten İslam inkılabı rehberi, Amerikan insan hakları hakkında şöyle buyuruyor:

Ben, her kimse insan haklarından söz etse de Amerikalıların insan hakları hakkında konuşma hakları olmadığını söylüyorum; Amerika hükümeti dünyada insan haklarının en büyük ihlalcisidir; (sadece) dün değil, bugün bile, hemen şimdi; bunlar gasıp siyonist rejimin onların desteği ve arka çıkmaları ile bu bölgede bunca şirretlik yapan kimselerdir.

Amerika polisi ve hükümetinin siyahiler ve Amerika’nın asıl sahiplerine karşı saldırısı, bu ülkede uzun yıllardan beri bu ülkede insan haklarının tamamen ihlal edilmesinin göstergesidir.

Amerikan siyaset adamlarının siyahiler ve kızıl derililere yaklaşımı her zaman aşağılayıcı olmuştur. Eğer George Floyd hakkındaki vahşiliği Amerika’nın diğer ülkelere uyguladığı yaptırımlarla kıyaslarsak, insan hakları iddiasında olan Amerika’nın her zaman kendi diziyle sultacılık ve sömürgeciliğe karşı olan insanlar ve ülkelerin boğazını sıkarak onların nefesini kesmeye çalıştığını görürüz.

Hali hazırda 21 ülke Amerika’nın zalimane yaptırımları altında bulunuyor ve bu da kendi haklarını ihya etmeye çalışan ve müstekbirlerin sultasına boyun eğmek istemeyen ülkelerin nefesini kesmek anlamındadır.

Amerika her zaman insan haklarından dem vuruyor hal bu ki arka panda çok feci cinayetler işliyor. Aslında Amerika tarafından insan haklarını savunma iddiası, insanlığa karşı işlediği sayısız cinayetlerin üstünü örtmek için bir maskedir. İnsan hakları ile ilgili içi boş iddialar Amerika'ya uyum sağlamayan ve her zaman onların zorbalığı ve aşırıcılıklarına karşı direnen ülkelerin siyasi çehresini zedelemek içindir.

İslami İran, İslam ahkamları ve ehlibeyt siyeri uyarınca her zaman zalimlere muhalefet edip mazlumların tüm dünyada destekçisi olarak İslami ümmetleri de bu konuya teşvik etmiştir. Amerika ve bazı batı ülkeleri her zaman insan hakları borazanlığı yaparken her zaman insan haklarını başlıca ihlal edenler olmuşlardır. İslam inkılabı rehberi bu bağlamda şöyle buyuruyor:

Amerika’da ve tüm dünyada Amerikalılar tarafından insan hakları ihlalleri diğer tüm ülkelerden daha fazladır; fakat onlar dünya halklarını ve de İran halkı ve İran hükümeti ve İslami nizamı insan haklarını ihlal etmekle suçluyorlar! Bizzat en büyük insan hakları ihlalcileri olanlar İnsan hakları bayraktarlığı yapıyorlar!... Amerika hükümeti kadar insan haklarını ihlal eden başka bir ülke tanımıyorum.

Asr-ı saadet döneminde Rasûlüllah’ın -saa- esirlere karşı davranışı, İslam dininde deri renginin insanlar arasına onların insaniyeti için bir kıstas olmadığını, takva ve bariz insani özelliklerin dikkate alınması gerektiğini gösteriyor. İslam tarihinde de belirtildiği üzere ezan, İslam dininin en büyük sembolüdür ve İslam’ın ilk müezzini ise siyah derili bir insandı. Ayrıca cahiliye Araplar kadınlar ve kız çocuklarını canlı canlı gömerken İslam kadına önemli ve değerli konum belirleyerek ona saygınlık kazandırmıştır. Tüm bunlara ilaveten Rasûlüllah -saa- defalarca herkesin yanında kendi kızı hz. Farıma’ya -sa- saygı göstererek kadının aile ve toplumdaki konumunu göstermiştir.

İslam dini insanı, yüksek ve saygın bir konuma yerleştiriyor. İnsanın onuru ve konumu hakkında Kur'an-ı Kerim’de bir çok ayet vardır. Bunlardan en önemlisi ve seçkini ise İsra suresinin 70. Ayetidir. Ayette şöyle okuyoruz:

وَ لَقَدْ کَرَّمْنا بَنی‏ آدَمَ وَ حَمَلْناهُمْ فِی الْبَرِّ وَ الْبَحْرِ وَ رَزَقْناهُمْ مِنَ الطَّیِّباتِ وَ فَضَّلْناهُمْ عَلی‏ کَثیرٍ مِمَّنْ خَلَقْنا تَفْضیلاً

Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

İnsanın onuru ve kerametini gösteren bir diğer ayet ise insanın Allah’ın yer yüzündeki halifesi olduğunu belirten Bakra suresinin 30. Ayetidir:

«وَ إِذْ قالَ رَبُّکَ لِلْمَلائِکَةِ إِنِّی جاعِلٌ فِی الْأَرْضِ خَلیفَةً قالُوا أَ تَجْعَلُ فیها مَنْ یُفْسِدُ فیها وَ یَسْفِکُ الدِّماءَ وَ نَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِکَ وَ نُقَدِّسُ لَکَ قالَ إِنِّی أَعْلَمُ ما لا تَعْلَمُونَ

Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler. Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.

Yüce Allah insana keramet verip onun yer yüzündeki halifesi olduğunu belirtirken aynı zamanda kendi ruhundan ona üflediğini Sad suresinin 72. Ayetinde anlatarak şöyle buyuruyor:

فَإِذا سَوَّیْتُهُ وَ نَفَخْتُ فیهِ مِنْ رُوحی‏ فَقَعُوا لَهُ ساجِدینَ

"Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin."

Gerçekten Allah neden insana bunca azamet bağışlamıştır? Acaba onun kendi değerini bilmesi ve bu ilahi emaneti doğru şekilde sahibine geri vermesi ve kıyamet gününde Allah huzuruna çıktığında Allah’ın yer yüzündeki halifeliğini en iyi şekilde yerine getirmesi daha iyi olmaz mı?!

Kur'an-ı Kerim’in yolları aydınlatan ayetlerine ilaveten masum imamlar -as- da insanın diğer varlıklara nazaran üstünlüğü ve onuru hakkında bazı işaretleri olmuştur. Bir hadiste şöyle anlatılıyor:

Günün birinde bir adam hz. İmam Sadık’a -as- sorar:

Acaba melekler mi yoksa insanlar mı daha üstün? Hazret soruya verdiği yanıtta Emir el-Mu'minin hz. Ali’den -as- naklen şöyle buyurdu: “Allah meleklerin vücuduna akıl, hayvanda şehvet ve insanda akıl ve şehvet yaratmıştır. İnsanlar akla sulta kurup şehveti bastırarak meleklerden daha üstün konuma sahip olabilirler.”  

İmam Ali’nin -as- belirttiği gibi aklı şehvete üstün gelmesi insanın meleklerden daha üstün konuma gelmesine sebep oluyor. Bu yüzden İmam Ali -as- şöyle buyurmuştur: “mümin insana saygı, Kâbe’den daha üstündür.”

Evet insana has tüm bu özellikler, Allah’ın yer yüzündeki Halife olma ünvanına layık olduğunu gösteriyor; bunun için insanın şehvetler ve fani dünyanın geçici zevkleri ve şehvetine esir olmaması ve dünyanın aldatıcı görüntüsü ve zenginliğinin kölesi olmaması gerekir. Kur'an-ı Kerim ayetleri ve masum imamların -as- rivayetleri, tüm insanların Allah’ın Halife olma yeteneğine sahip olduğunu, fakat bu makama ulaşamayan insanlar olduğunu zira kendi kötü ve çirkin amelleri ile Allah’ın halifeliği onuruna nail olmazken hatta insanlık seviyesinin altına tenezzül edebileceğini, öyle ki Kur'an-ı Kerim tabiri ile hayvandan da daha alçak olabileceğini gösteriyor.