Al İrfan; İslam dininde şehadet ve şehit - 2
İslam dininde şehadet kültürünü ele aldığımız programımız boyunca şehadet ve şehadet talepliğin İslam dininde bir değer olarak konumunu beyan etmek ve Allah katında sevilen bir durum olan şehadetin fıtri ve zati bir durum olduğunu anlatmak istiyoruz.
Şehadet meselesi ile ilgili gündeme gelen konulardan biri, şehadetin din açısından değersel bir fiil ve ilahi katta matlup olup olmadığıdır. Bir başka ifade ile, acaba şehadet, insanın nihai erdeme ulaşma yolunda onu hedefine daha da yaklaştıran ya da bilakis helak olmasına vesile olan bir fiil ve amel ve intihar etmekle eş anlamlı mıdır?
Bu soruya cevap vermek için ilkin Kur'an'ı Kerim’e başvuruyor ve bu konu ile ilgili ayetlerini gözden geçiriyoruz.
Kur'an'ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 157. ayeti Allah yolunda şehadetin insanı ilahi kata yaklaştırdığını ve yaratılışın gayesi olan nihai erdeme ulaşmasına vesile olduğunu beyan ediyor. Allah teala ayette şöyle buyurmakta:
Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.
Bu ayet şehadeti ilahi rahmet ve mağfirete kavuşma vesilesi olarak tanımlıyor. Allah teala kuluna emirlerine itaat ettiği takdirde bu mağfireti vadetmiştir. Şehadet ise yüce Allah’a itaat etmeyi ispat etmenin doruk noktası sayılır; bu itaat canın feda edilmesi ile ifade edilir.
Nisa suresinin 74. ayeti de şehadet büyük mükafatı olan bir amel olduğunu buyuruyor. Kur'an'ı Kerim seyrek sayıda amelden bu şekilde söz etmiş ve sözü edilen emsalsiz sevap ve mükafat da şehadetin ne denli değerli bir amel olduğunu ortaya koymaktadır. Allah teala bu ayette şöyle buyurmakta:
Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.
Bu ayete göre, Allah yolunda cihat etmek iki seçkin sonuçla sonuçlanır, ki bunlardan biri Allah yolunda ölmek ve diğeri Allah düşmanlarına galip gelmektir ve her iki durumda Allah yolunda cihat edenler için büyük mükafat öngörülmüştür. Bu ayette Allah yolunda ölmek düşmana galip gelmekten önceliklidir; zira Allah yolunda ölmenin sevabı daha büyüktür. Gerçi düşmana galip gelen mücahitler için de büyük mükafat öngörülmüştür, ancak mükafatını günah işleyerek heba edebilir. Oysa Allah yolunda ölmek uhrevi ve ebedi hayatla sonuçlandığı için daha kalıcı ve daha ebedidir.
Muhammed -s- suresinin 4 ila 6. ayetleri ise Allah yolunda canını feda edenlerin hakkında söz eder ve onlara hidayete erme ve cennet vaadinde bulunur. Ayetler şöyle buyurmakta:
... Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz. Allah onları muratlarına erdirecek, gönüllerini şâdedecek. Onları, kendilerine tanıttığı cennete sokacaktır.
Bu ayetleri Al-i İmran suresinin 169. ayeti ile bir arada ele aldığımız zaman, Allah yolunda ölenlerin kanatlarının ıslah edilmesinden maksadın yeniden pak bir hayat için dirilmeleri ve böylece yüce Allah huzuruna çıkmak üzere gerekli şayesteliğe kavuşmalarıdır ve bu hayat, baki sarayı ve ahiret aleminde perdelerin aralanması ile hasıl olur. Şehadet maşuka ulaşmanın en iyi yoludur ve hiç bir şeyle karşılaştırılamaz. Nitekim bu yüzden evliyalar ve Allah yolunda olan hakiki müminler sürekli şehadeti arzu eder.
Kur'an'ı Kerim’in şehadeti ve şehidin taşıdığı özelikleri anlatmak üzere beyan ettiği ayetlerin bazı muhtevaları söz konusudur. Bu muhtevalara Allah katında mağfiret ve rahmet kapsamına alınanların arasına girmek, salih amellerin yok olmasını önlemek, ilahi büyük mükafata kavuşmak, Allah katında saadet ve keramet mevkiine nail olmak, hal durumunu ısla etmek ve salih amel eksikliğini günahları affettirerek telafi etmek ve cenneti hak etmek üzere gerekli şayesteliğe kavuşmayı örnek vermek mümkün.
Kur'an'ı Kerim ayetlerinde şehitler için zikredilen bunca derece ve özeliklere bakıldığında, şehadet ameli insanı ilahi ve nihai amacı olan ilahi kata yaklaşma hedefine ulaştıran en büyük amellerden biri olduğu açıkça anlaşılır.
Allah Resulü -s- de şehadetten en güzel amellerden biri şeklinde söz ederek şöyle buyurur:
Her iyi amelden daha üstün bir amel vardır, o da Allah yolunda ölmektir. İnsan Allah yolunda ölürse, bundan daha üstün bir amel yoktur.
Yine masum imamlardan -s- gelen birçok rivayette, Allah yolunda şehadetten günahların affedilmesi ve ölümlerin en şereflisi şeklinde söz edilmiştir.
Bazı rivayetlerde şehidin yere düşen kan damlaları Allah katında en çok takdir edilen durum olarak beyan edilmiştir. Nitekim eğer şehitlerin kanı risaletin tayyibe ağacını sulamasaydı ne İslam’dan ne de ilahi tevhit mektebinden bir iz geriye kalmıştı. Şehidin kutsal cihadı ve bu uğurda yere akan pak kanı, beşeri toplumların bekasını güvence altına alan ve insaniyet, şeref, adalet ve özgürlük gibi kavramlar onların sayesinde dirilen kutsal değerlerin devamını sağlayan etkendir. Bu yüzden İmam Ali -s- dualarında yüce Allah’tan şehitlerin makamını talep ediyor; zira İslam dininde şehadet Allah katılan sevilmenin en yüksek derecesi ve Rahman Allah’ın nezdinde en iyi ameldir, ki bu da başlı başına şehadetin değerini ispatlamaya yetmektedir.
İslam dininde şehadetin yüce konumu ve bu fiilin ilahi katta sevilme değeri gözden geçirildikten sonra şimdi de şehadetin fıtri bir amel olduğuna temas etmek gerekir.
Fıtri amellerin en önemli olanlarından biri, tapma ihtiyacı ve varlık alemini yaratan Allah’a inanmaktır. Düşmanlar da tarih boyunca bu fikri inançlara saldırmış ve husumetten el çekmemiştir. Beşeriyet de saadet ve erdemini bu inançta gördüğü için sabotaj yapan düşmanların karşısında direnmeye çalışmıştır. Dolayısıyla şehadet ve şehadet taleplik insanların fıtri durumlarından biridir ve gerçekte inandığı değerleri savunma aracı sayılır.
Kur'an'ı Kerim insani hakları savunmak ve insanları hakiki hayata kavuşturmak için müminlere Allah teala ve resulünün davetini icabet etmeleri gerektiğini hatırlatarak Enfal suresinin 24. ayetinde şöyle buyuruyor:
Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.
Allah teala bu ayette müminlere çağrı yaptığı cihat onları dirilten etken olarak beyan ediyor. bunun anlamı şu ki, Allah yolunda öldürmek aslında insaniyet hakkını savunmak ve sonuçta insanların tevhidi fıtratını uyandırmak ve helak olmalarını ve doğru yoldan sapmalarını önlemektir.
İşte bu noktada Bakara suresinin 251. ayetinin nazil oluşunun hikmetini anlayabiliriz. Yüce Allah bu ayette şöyle buyurmakta:
Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
Bu ayetten anlaşıldığı üzere, tevhit dininin ayakta kalması ve yeryüzünde Allah’ın anmanın unutulmaması ve fesadın yayılmasının önlenmesi, yüce Allah’ın müminlerin eliyle din düşmanlarını ve fitnelerini bertaraf etmesine bağlıdır ki bu da ilahi fazl ve rahmetin işaretlerinden biri sayılır.
İslam dini ancak başka yollar sonuç vermediği takdirde cihat etmeye emreder. İslam dini toplumun bazı fasık üyelerini yok ederek diğer üyeleri kurtarır ve onlara fıtri ve meşru haklarını kazandırır ve sonuçta insani erdem olan yaratılışın nihai hedefine ulaştırır.