Al İrfan; İslam dininde şehadet ve şehit - 9
Şehadet, Allah tealaya kavuşmak üzere katedilmesi gereken yüz yıllık yolu bir günde katetmektir.
Mümin insan bir ömür mücadele etmek ve nefsini tezkiye ederek bu makama nail olmayı hakeder. Buna göre kulun gözünde en güzel amel ve en hoş muhibet, şehadet mertebesine nail olmaktır ve şehit, bu yoldan mahbubunu ziyaret etme şerefine nail olur. Yüce Allah’ın cemalini görmek, bir insanın nail olabileceği en yüce muhibettir ve şehitlerin kavuştuğu mertebelerden biri sayılır. Nitekim rivayetlerde de şehit ilahi camale baktığı ifade edilir. Nitekim bu derece her peygamberin ve her şehidin nail olmak istediği en yüce mertebedir.
Dolayısıyla belki de Allah yolunda ölen insanlara şehit denmesinin sebebi, ilahi cemale bakabilmeleri olabilir.
Bu arada ilahi cemale bakmak, taharet ister. İmam Ali -s- bu konuda şöyle buyurur: Ben görmediğim Allah’ı sevmem. Mümin kullarda bu taharetin varlığının en belirgin işareti, ölüme alışık olması ve en şerefli biçimi olan şehadeti arz etmesidir. Nitekim İmam Ali -s- de Allah yolunda ölmeyi ve şehadeti arzu ettiğini belirterek, Allah yolunda ölmeye yönelik sevgisi bebeğin anasının memelerine olan ilgi ve sevgisinden daha güçlü olduğunu buyurur.
Bu iddianın şahidi, yine rahmet imamı Hz. Ali’nin -s- Allah yolunda cihat hakkındaki sözleridir. İmam -s- şöyle buyurur: Allah yolunda cihat, takva kıyafetidir.
İşte bu yüzden hakiki mücahitler en takvalı insanlardır; zira bu insanlar varlığını hiçe saymak ve nefsini yenmekle Allah’ın muhlis kulu olur. Mümin ve şehadet talep insan Allah tealanın istediğini kendi isteğine ve ilahi iradeyi kendi iradesine tercih etmekle heva ve heveslere kapılma ruhundan arınır ve Allah tealaya karşı mutlak teslimiyet anlamına gelen ve O’nu hoşnut eden hakiki iman ve kulluk mertebesine nail olur. İşte bu yüzden cennet kapılarından biri olan ve ilahi has kulların ve evliyanın yüzüne açılan bir kapı yüzüne açılır ve ilahi kata yol bulur.
Şehadet taleplik gerçekte Allah tealayı talep etmek ve aşık insanın maşukuna ulaşma şevkidir. Zira şehadet talep insan bu dereceyi dünya zindanından ve dünyevi musibetlerde kurtuluş yolu olarak görür. Nitekim İslam Peygamberi -s- bir rivayette şöyle buyurur:
Dünya mümin için bir zindan ve kafir için bir cennet gibidir.
Mümin insan hatta dünyevi refah içinde yaşasa bile bu alemde sıkıntı ve baskı altındadır; zira bu dünya onu yüce Allah katına kavuşmaktan ve O’nun civarında bulunma saadetinden mahrum bırakmıştır. Mümin insan her daim Allah düşmanlarının elinden acı çeker ve büyük zorluklara katlanarak dinini, canını ve imanını korur. Bu yüzden baki dünyaya göç etmek ve ilahi kata yaklaşmak onun için zindandan kurtuluş anlamına gelir.
Şehadet taleplik, iman, kulluk ve Allah tealaya yönelik aşk simgesidir; nitekim eğer bu duygudan zerre kadar sapma olursa bir o kadar bu aşktan uzaklaşmış olur ve bu da ancak kalbinde Allah teala aşkı yerine başka bir aşk geçerse söz konusu olabilir.
Bundan başka cihat, yüce Allah’ın ancak has kullarına sunduğu ve tadını herkese tattırmadığı bir nimettir. Dolayısıyla şehadet taleplik ve Allah yolunda ölmek, liyakat gerektirir. Şehadet ancak kalbi Allah aşkı ile dolan ve yüce Allah kendisi ile üns duygusunu tattıran insanlara nasip olur. Aşıkların imamı Hz. Hüseyin -s- bu bağlamda çok güzel bir vecizede şöyle buyurur: Ey dostlarına üns tadını tattıran Rabbim.
Evet, İmam Hüseyin -s- şehadet talepleri ve Allah’ın has kullarını bu şekilde takdir ediyor.
Aşık mümin, Allah tealaya kulluktan başka hiç bir şey istemediği gibi, şehadet taleplik konusunda da ancak yaratanın rızasını arar ve ister dünyevi ister maddi olsun, başka hiç bir amaç veya çıkar peşinde değildir. Zira mümin insan benliğini sadece Allah için halis yapmıştır ve buna göre de başka hiç bir amacı yoktur.
Dolayısıyla aşk, aşık ve maşuku birleştiren ve her müridi muradına ulaştıran tek araçtır. Aşkın sırrı aşığın eksikliklerini maşukun aracılığı ile bertaraf etmesi ve sahip olmadığı şeyleri kazandırmasıdır. Buna göre aşkın şiddetin ilahi emirlere uymayı gerektirir. Yani Allah tealaya karşı aşkı şiddetlenen insan, ancak Allah’ı izler ve ancak O’nun isteklerini gözetler ve bu istekleri yerine getirmekle mutlu olur. Bu yüzden Allah için güzel gördüğü her şey onun için de güzel olur. Bu aşkın nihai gayesi aşık ve maşuku birleştirmektir ve sonuçta Allah aşkı, şehadet talepliği ve O’nun yolunda canını feda etmeyi gerektirir.
Şehadet ve şehadet taleplik mantığı, başka hiç bir mantıkla açıklanamayacak çok özel bir mantıktır. Bu mantık aşk, gayret, fedakarlık ve ıslahla beraber olan bir mantıktır. Bu mantık, Rabbi ile ahit bağlayan ve toplumuna mesajı olan ve ahdini ancak şehadetle sonlandırmak ve mesajını kanı ile yazmak isteyenlerin mantığıdır. Şehadet mantığı ve şehadet taleplik mantığı, yanmak, aydınlatmak, erimek ve ölen insanları değerlere yeni bir ruh kazandırmaktır.
İmam Hüseyin -s- mantığı, şehadet mantığı ve şehadet taleplik mantığıydı ve İslam dinini kıyamete dek güvence altına aldı. İmam Hüseyin’in -s- Kerbela’ya doğru hareketi de bu mantıkla başladı. Bu hareket, Muhammed bin Hanefiye kendisini menettiği halde başladı. İmam -s- kardeşi Muhammed bin Hanefiye’ye ve yine Kufe halkının cefakarlığını yazdığı mektupta hatırlatan ve Kufe’ye gitmemesini söyleyen amca oğlu Abdullah bin Cafer’e şöyle dedi: Kufe’ye gitmek, öldürülmek, ailemin esir düşmesi ve diğer musibetlerin hepsi yüce Allah’ın isteğidir.
Evet, Allah teala Emevilerin çirkin yüzünü göstermek ve tarih boyunca hürriyet ve zulümle mücadelede bir abide yaratmak istiyordu.
Şehadet mantığı, hamaset, fedakarlık, ıslah, gayret ve hepsinden da öte, aşk mantığıdır. Hürriyet, vefa ve fedakarlık abidesi, Ehl-i Beyt mektebinin talebesi Hz. Abbas -s- şehadet taleplik mantığını benimseyen ve kendisi ve hatta ailesinin canını imamet ve velayet yolunda feda etmekten çekinmeyen ve hiç bir tehlikeden korkmayan bir insandır.
Hz. Ebulfazl Abbas, kardeşi Hüseyin bin Ali’ye bağlı biridir. Hz. Abbas İmam Hüseyin’le -s- kopmaz bir ahit bağlamış ve bu uğurda en sadık insandır. Hz. Abbas damarlarında akan kanı gibi tüm tehlikeleri göze alan ve Ehl-i Beyt’i savunan ve en ağır zorluklar onu bu yüce hanedandan koparamayan bir insandır. Hz. Abbas, imamet ve velayet mektebinde yetişen ve tüm hür insanlara emsal teşkil eden bir şahsiyettir.
İmam Hüseyin’i -s- izlemek ve o hazrete uymakta Kur'an'ı Kerim ayetlerinin en güzel cilvesi olan Hz. Abbas, Allah yolunda cihat etmek ve şehit düşmeyi en kârlı ticaret biliyor. Bu ticarette satıcı mümin kul ve alıcı subhan Allah ve satılan şey mümin kulun canı ve bedeli ebedi cennete girmek ve ilahi katın ahbabı olmaktır.
Kur'an'ı Kerim Tevbe suresinde şöyle buyuruyor:
Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.
Hz. Abbas -s- sevgili babası İmam Ali -s- ve sevgili annesi Ümmül Benin’in elinde ve İmam Hasan -s- ve İmam Hüseyin’le -s- bir evde yetişen ve Resulullah efendimizin -s- pak hanedanından insaniyet, sadakat ve ahlak dersi alan bir insandır. Hz. Abbas büyük bir aşk ve şevkle Allah yolunda şehit olmayı seçti ve İslam dinini savunmak üzere kardeşi İmam Hüseyin’le -s- omuz omuza düşman karşısında çarpıştı ve böylece adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Bugün tarih Hz. Abbas’ın kerametlerinden söz ediyor ve adı her zaman vefa, edep, fedakarlık gibi sıfatlarla anılıyor.