Hz. Fatıma’nın -sa- şehadet yıldönümü
Kız sahibi olmanın büyük bir utanç olduğu bir dönemde Rasûlüllah -saa- kızı Hz. Fatıma -sa- ile övünüyor, o hazreti görünce ayağa kalkar ve Zehra’ya -sa- doğru giderdi; bazen herkesin gözleri önünde onun küçücük ellerine öpücük kondurur bazen de Fatıma’yı kucaklar ve şöyle buyururdu: ben Fatıma’dan cennet kokusu alıyorum.
Değerli dinleyiciler tüm kadınların baş tacı hz. Fatıma’nın -sa- şehadetini idrak ediyoruz. Bu vesile ile başta siz kıymetli dinleyiciler olmak üzere tüm ehlibeyt aşıklarına başsağlığı diliyoruz.
Aya hiç baktın mı, özellikle dolunay iken ve tüm güzelliği ile parlarken? Günler geçerken sanki yüzünü yavaş yavaş kapatıyor ve sadece bir bölümü görünüyor; ve yavaş yavaş artık o güzel yüzünden hiçbir şey görünmüyor. Tahire Zehra, Rasûlüllah’ın -saa- mutahhar kızı, tıpkı bir ay gibi parlıyordu.
Fakat azimuşan babasının rıhleti ardından Fatıma Zehra -sa- hayatının en büyük olayları ile karşı karşıya kaldı. Dönemin insanlarının gafleti ile; o insanlar ki Rasûlüllah’ın, “Ben her kimin mevlası isem Ali benden sonra onun mevlasıdır” buyurmasını unutan insanlar.
Rasûlüllah’ın -saa- acı rıhleti ardından ve uğursuz bir gecede, bir grup Hz. Ali’nin -as- evine saldırarak kılıç zoru ile Ali’den yeni Halife için biat almaya kalkıştılar. Onlar evin kapısını yaktılar ve büyük bir öfke ile kapıyı açtılar, fakat Zehra kübra -sa- onların eve girmesini engellemeye çalışırken kapının arkasında duruyordu.
Yoksa Rasûlüllah, “Fatıma benim ciğerparemdir, kim onu incitse beni incitmiştir…” buyurmamış mıydı?! Öyle ise neden Rasûlüllah’ın -saa- rıhletinden kısa bir süre sonra, böyle bir saldırıya geçtiler ve nübüvvet bahçesinin çiçeğini, hem de kapının arkasında böyle yaraladılar.
Kapıdaki çivi narin bedenini yaraladı ve bebeği düştü ve kendisi zayıf düşerek hastalandı. Fakat Hz. Fatıma, Hz. Ali’nin velayetini büyük bir cesaret ve yiğitlikle savundu ve Hz. Ali’nin, kötülerin kılıç zoru ile götürülmesini engelledi.
Fatıma bu yolda geri adım atmadı ve zor da olsa nahif bedeni ile camiye ulaştı. Orada yaptığı konuşma ve okuduğu hutbede insanları İlahi takvaya ve Resul-i Ekrem’in öğretilerine uymaya davet etti ve Gadir’den söz etti. Sonra derinden bir ah çekti fakat dudakları lanete açılmadı.
Bu acı olaydan sonra Fatıma, daha 18 yaşında olan o kadın, o Tahire, o Sıdıka, meleklerin yüce ilahi konumunu insanlardan daha iyi bilen Fatıma, aldığı ağır yaralar ve acılar ve kederle dolu olan kalbi ile hasta yatağına düştü.
Mübarek ömrünün son saatlerinde Emir el-Mu'minin hz. Ali’ye -as- , “Ey amcaoğlu! Sen hayatım boyunca beni yalancı ve hain bulmadım ve ben de asla senin emirlerine muhalefet etmedim.” buyurdu. Fatıma’nın aşkı ile yanıp tutuşan, genç ve mor yasemininin son yapraklarını dökmekte olduğunu gören Hz. Ali ise şöyle karşılık verdi: "Allah'a sığınırım. Sen Allah'ı en iyi bilen, iyilik ve takva sahibi, cömert, Allah'tan çok korkan birisin. Allah'a yemin ederim ki, Bana karşı gelmişsin diye seni kınayacağım hiçbir davranışın olmamıştır. Senin ayrılığın ve seni yitirmem bana ağır geliyor. Ancak bundan kaçınmamız mümkün değildir. Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'ı -saa- kaybetmekle yaşadığım musibetimi yeniledin. Senin ölümün ve Seni yitirmem büyük bir musibettir. Biz Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz. Ne feci, ne elem verici, ne yaralayıcı ve de ne hüzün verici bir musibettir bu! Bu musibet karşısında hiçbir teselli beni teskin etmez, hiçbir tâziye unutturmaz bu acıyı. Bir yıkımdır ki geride hiçbir şey bırakmıyor."
Kız sahibi olmanın büyük bir utanç olduğu bir dönemde Rasûlüllah -saa- kızı Hz.Fatıma -sa- ile övünüyor, o hazreti görünce ayağa kalkar ve Zehra’ya -sa- doğru giderdi; bazen herkesin gözleri önünde onun küçücük ellerine öpücük kondurur bazen de Fatıma’yı kucaklar ve şöyle buyururdu: ben Fatıma’dan cennet kokusu alıyorum.
Resul Ekrem -saa- yüce özelllikler ve sıfatlarla hz. Zehra’nın ulu konumuna işaret ederek o hazretin faziletleri ve şanını anlatmaya çalışırdı.
Rasûlüllah’ın -saa- eşi Ayşe hanım, hz. Fatıma Zehra -sa- hakkında şöyle buyuruyor: İnsanlar arasında konuşmada kimsenin Fatıma’dan daha çok Allah resulüne benzeyen kimseyi görmedim.
Bu cennet kızının ıtrı, Ali’nin -as- küçük ve kerpiçten evini sardığı ve onun eşi olduğunda İmam Hasan, İmam Hüseyin, hz. Zeyneb ve Ümmü Gülsüm gibi değerli semereleri armağan etti. İmamların sülalesi o evden ve o nurani evlilikten kaynaklandı. Fatıma ve Ali’nin sade ve saf evinde Allah’ın kokusu duyuluyor, sevgi, saygı ve aşk dalga dalga yayılıyor, her hareket saygı ve edepten kaynaklanıyordu. Kalpler alla nuru ile aydınlanıyor, samimi ve içten ibadetler ise ev halkının kulluğunu melekuta ulaştırıyordu.
Bu evde dünyanın hiçbir rengi yoktu ve evden, dünyanın tüm renklerinden uzak olan bir koku duyuluyordu. Ayaklarının altındaki halı, geceleri üstünde uyudukları bir post, yemekleri en sade yemeklerdi. Fatıma evin ekseni, annelik aşkının tecellisi ve eşinin huzuruydu. O seçkin kadın, ümmet Resulünün kızıydı, tüm davranış ve hareketlerinde tevazu, iffet ve haya görülüyordu. Kokusu evi saran Fatıma’nın pişirdiği ekmekten yoksullar da yararlanırdı. Ev çok sadeydi, öyle ki en yoksulların kalbini bile sarsmazdı. Onlar Fatıma -sa- ve Ali’nin -sa- okyanuslar genişliğinde kalpleri olduğunu bildikleri için asla isteklerini söylemekten çekinmezlerdi.
Hz. Zehra’nın -sa- gerçek değeri, bir çok muteber rivayete göre o hazretin Allah’a ibadet ve kulluğundadır. Vahiy evinde yetişen Sıddıka Kübra’nın tüm vücudu takva ile yanıp tutuşurken, Allah’a olan aşk ise onun tüm hücrelerinden akıyordu.
Fatıma’yı imanın doruğunda olduğunu belirtiyorlar. Rasûlüllah -saa- Fatıma’nın ibadet ve dindarlığı konusunda Selman Farsi’ye şöyle buyuruyor:
“Ey Selman, Allah’a ibadet için her şeyden feragat edecek kadar, iman, kızım Fatıma’nın kalbinin derinlikleri ve tüm vücuduna nüfuz etmiştir.
İmam Hasan -as- annesi hz. Fatıma hakkında şöyle buyurmuşlardır:
"Cuma gecesi annem Fatıma (a.s) mihrapta durup ibadete koyulmuştu, şafak atıncaya kadar hep rükû ve secde halindeydi; mümin erkek ve kadınların ismini zikredip onlar için çok dua ediyordu. Fakat kendisi için Allah'tan bir şey istemediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; "Ey anne! Neden diğerlerine dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?' dedim. Buyurdular ki: 'Evladım! Önce komşu sonra insanın kendisi."
Hz. Fatıma -sa- tüm annelik ve eş olma görevlerinin yanında Allah’a ibadet etmek ve raz-u niyazda bulunmak için de vakit ayırırdı. Bir çok muteber rivayete göre Rasûlüllah’ın -saa- rıhleti ardından yüce Allah’ın özel melekleri o hazrete nazil olarak başsağlığında bulunuyorlardı ve hatta gelecekten haber verirlerdi.
Hz. Fatıma din alimesiydi ve Cebrail’in -as- getirdiği haberleri Ali’ye anlatır ve Ali -as- da onları yazardı; bu kitap sadece masum imamların elindeydi ve şimdi de beşeriyetin son kurtarıcısı, Fatıma’nın kuşağından olan İmam, hz. Mehdi’nin -as- yanındadır.
Resul Ekrem -saa- hz. Fatıma’nın kemalatını şöyle anlatıyor:
“Kızım Fatıma âlemin başından sonuna kadar kadınların en üstünüdür, bedenimin bir parçasıdır, gözümün nurudur, kalbimin meyvesidir, bedenimdeki ruhumdur, insan şeklinde bir huridir. İbadet mihrabında ayağa kalktığında yıldızlar yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun nuru da gökteki meleklere öyle nur saçar. Allah (c.c) meleklerine şöyle buyurur: "Ey meleklerim, dünya kadınlarının severine Fatıma'ya bakın, nasıl karşımda namaz için ayağa kalkmıştır, benim heybet ve celalimden bedeni titriyor, kalbiyle bana ibadete yönelmiştir. Ey melekler şahit olun ki, ben, Fatıma'nın takipçilerini cehennem ateşinden âmânda kıldım…
Günün birinde Resul-i Ekrem -saa- kör bir adamla hz. Fatıma’nın evine vardı ve içeri girmek için izin istediler. Bunun üzerine hz. Fatıma Rasûlüllah’a hitaben, örtünmelerine izin vermesini istedi. Resul-i Ekrem -saa- kızına adamın göremediğini hatırlatınca hz. Fatıma -sa- şöyle karşılık verdi: “Fakat babacığım ben onu görebiliyorum.” Bu hareket o hazretin iffet ve hayasını gösteriyor, öyle ki kendisini kör bir adam karşısında bile örtünüyordu.
Fakat aynı Fatıma, velayeti savunma ve dinin sapmasından duyduğu endişe nedeni ile toplumun siyaset meydanına iniyor ve güçlü bir hutbede halkı, felah ve erdemliğe davet diyor. Böylece Fatıma -sa- bir kadının tüm kadınlık özellikleri ile Allah’a kulluk, aile hayatı ve siyasi yaşamda en iyilerden olabileceğini gösterdi.
Hz. Tahire Fatıma -sa- eşi hz. Ali’ye, “Beni yıka ve geceleyin kefenle. Namazımı kıl ve cenazemi geceleyin defnet. Hiç kimse bilmesin.” buyurdu. Ali de hüzün dolu bir yalnızlıkta, yetimlerinin göz yaşları ve ahları ile, Hasan ve Hüseyin’in sessiz ağlayışları ile ve daha 5 yaşında olan Zeyneb’in şaşkın bakışları arasında Hz. Fatıma Zehra’yı yıkadı ve çok az sayıdaki yarenleri ile gecenin karanlığına o hazreti toprağa verdi. Böylece Hz. Fatıma’nın mezarı, o hazrete reva görülen zulmün tarih boyunca gözler önünde olması için Medine’de gizli kaldı.012