İmam Hüseyin -s- ayı Muharrem - 4
İnsanlar “özgürlük” ve “hürriyet” ya da “hür olma” sözcüklerini genellikle bir arada ve yan yana kullanır. Bu iki sözcüğün anlamı birbirine yakın olsa bile, aralarındaki farklılık, benzerliklerine nazaran daha fazladır.
Özgürlük ve hürriyete kavuşmak için bazı zeminlerin hazırlanması gerekir. Bunun için en başta insan için fıtri açıdan bir erdem düşünülmeli ve insan iradesi bu erdeme ulaşma yönünde olmalıdır.
Öte yandan eğer bir insan belli bir hedefe ulaşmaya layıksa, ama an itibarı ile gerekli kemale ermediyse, demek ki bir şey bu hedefe ulaşmasına engel olmuştur. O zaman bu şahıs hedefine ulaşmak için üstesinden gelmesi gereken engeller ihlalci etkenlerle karşılaşmalıdır. Bu mücadelede zafer, yersiz engelden ve ihlalci etkenden kurtulmak, yani özgürlüktür.
Buraya kadar özgürlük ve benzerlik aynıdır; ancak asıl farklılığın başladığı nokta, ihlalci etkenlerin ya yaşamı ya da manevi gelişmeyi engelledikleri noktadır. Birinci durumda mücadele özgürlük için, ancak ikinci durumda mücadele hürriyete kavuşmak içindir.
Kölelik karşıtı olan özgürlük, hukuki ve sosyal bir terimdir ve esaretten ve yaşamın sıkıntılarından kurtulma anlamına gelir.
Özgürlük, zorbaların zorbalığından kurtulmak ve kendi irademizi kullanmaktır. Ancak hürriyet , insanın nefsin zillet verici bağlarından kurtulmaktır. Burada kurtuluş, aklın ve ruhun nefis ve şehvet zindanından kurtuluşudur. İnsanın dünyevi durumlara bağlı olması, mal, servet, makam, mevki düşkünlüğü, hatta etnik yapısı milliyeti veya ırkına ve ailesine karşı bağnazlığı aklı ve ruhunun nefsani temennilerden kurtuluşuna mani olan durumlardır.
Hürriyet bir nevi iç özgürlüktür ve kemale ermenin birinci basamağı ve özgürlüğün daha yüksek dereceleri olan nefsin hürriyetine ulaşmanın ön hazırlığı sayılır. Hürriyet nefsani heva ve hevesleri kulu olmaktan kurtulmaktır ve bu bağdan kurtuluş, alemleri ve insanı kemale ermek üzere yaratan yegane Allah’a kulluk etmenin ta kendisidir.
İnsaniyetin erdemi mahluku için iyilik ve hayırdan başka hiç bir şey istemeyen Allah’a kulluk etmektir. Hürriyet insanı hayvani alçak huydan marifet ve maneviyat zirvesine ve yerden göğe taşır.
Şehvet ve nefsani heva ve heveslerin kul kölesi olmak, köleliğin en kötü ve en berbat türüdür. İnsanların insani nefsine gem vuran hayvani temenniler, insaniyete en ağır darbeleri indiren durumdur. Bu darbelerin çirkin sonuçlarından biri ise, insanları bireysel ve sosyal açılardan sömürmek ve özgürlüklerini ellerinden almaktır.
Özgürlük ve hür irade insanoğlunun zatı ve huyu ile bütünleşen ve bu hakikatle yaratılan durumdur. Özgürlükçü olmak, insanların kemale ermeleri ve yüce mevkilere ulaşmaları için sarf ettikleri çabaların en güçlü etkenidir. Zulme karşı boyun eğmek, en büyük günahlardan ve ilahi rahmetin kesilmesine sebep olan durumdur. Özgürlük ve hürriyeti elde etmek ve korumak, velev ki canımız pahasına olsun, vaciptir.
Dünyanın hür insanlarının abidesi ise Müslümanların özgürlüğü ve hürriyeti uğruna sadece kendisinin değil, tüm sevdiklerinin canını feda eden büyük bir insandır. Bu büyük insan İmam Ali -s- ve eşi Hz. Fatıma’nın -s- oğlu ve İslam Peygamberi’nin -s- torunu İmam Hüseyin’dır -s-. Hüseyni mektepte Allah’tan başkasına kulluk etmekten kurtulmak, insanın ruhi ve manevi özgürlüğünün doruk noktasıdır.
İmam Hüseyin -s- özgürlük ve hürriyetin en büyük abidesidir. İmam sadece Müslümanlar için değil, dünyanın tüm hür insanları için bir örnektir. Hindistan’ın özgürlük lideri Mahatma Gandi Kerbela kıyamının tarihini okumak ve bu kıyamdan özgürlük ve hürriyet dersi almaktan onur duyduğunu belirtmiştir. Gandi, kim hakiki özgürlük ve hürriyete kavuşmak istiyorsa Hz. Hüseyin’in -s- yaşamından ders alması gerektiğini vurguladı.
İmam Hüseyin -s- mektebi tarih boyunca birçok seçkin talebeyi de yetiştirdi. Saddam rejiminin İran İslam Cumhuriyeti’ne dayattığı sekiz yıllık savaşın şehitleri bu talebelerden bazılarıdır. Bu büyük insanlar da mevlaları Hüseyin -s- gibi elleri boş dişine kadar silahla kuşanan düşmana karşı savaş cephelerine koştular, ama bir an bile zillete boyun eğmediler ve kendileri ve vatandaşlarının özgürlüğünü ve hürriyetini savunmakta asla kuşkuya kapılmadılar, tereddüt bile etmediler.
Allah’ın ihlaslı kulu Hüseyin bin Ali -s- meleklerin dostu, Al-i Aba’nın beşinci ferdi ve İslam Peygamberi’nin -s- Ehl-i Beyt’inin üyesidir. Allah Resulü -s- kim Ehl-i Beyt’ine -s- sarılırsa, Asya doğru yoldan sapmayacağını buyurmuştur.
Allah’tan başka hiç bir şeye ve hiç kimseye kulluk etmeyen bu hür insandan o dönemde Muaviye bin Yezid gibi zalim bir hükümdara biat etmesi ve onu izlemesi istendi. Yezid şarapçı, ayyaş ve maymun sıfatlı olmakla ün yapmış biriydi. İmam Hüseyin -s- bu çağrılara defalarca verdiği cevapta asla köleliğe ve zillete boyun eğmeyeceğini, Yezid’e biat etmenin rezilliğine teslim olmayacağını ve ona köleler gibi uymayacağını buyurdu.
Kerbela macerasında İmam Hüseyin -s- sürekli Yezid’e kulluk eden ve bir kaç dirhem karşılığında ona hizmet etmeye başlayan insanları gaflet uykusundan uyandırmaya çalıştı. İmam türlü bahanelerle gaflete kapılan bu insanları hürriyete ve özgürlüğe davet etti. İmam bir hutbesinde şöyle buyurdu:
Acaba aranızda şu yarısı bitirilen dünyayı dünya ehline bırakacak bir hür insan yok mudur? Sizin değeriniz cennetten başka bir şey değildir; onu cennetten başka hiç bir şeye satmayın.
İmam Hüseyin’in -s- bu uyarıları ve ikazları, bin kaç binlik düşman ordusunda seyrek sayıda kişinin gaflet uykusundan uyanmalarına ve İmam’ın saflarına katılmalarına sebep oldu. Bu insanlardan biri ise Hür bin Yezid Riyahi’ydi. Hür Yezid ordusunun komutanlarından ve İmam Hüseyin’in -s- Kerbela çölünde beklemesine sebebiyet veren biriydi; ancak sonunda hatasını anladı, tevbe etti ve İmam ordusuna katıldı. Hür canı pahasına insaniyeti ve insani değerleri savundu.
Aşura günü geldiğinde, İmam Hüseyin -s- Küfe halkına hücceti tamamladıktan sonra Emevilerin despot ve gayri meşru iktidarına karşı durmaya karar verdi; gerçi bu uğurda kendisi ve en sevdiği insanların canı feda olacağını biliyordu, ama yine de şerefli ölümü alçaklara itaat etmeyi tercih etti ve zillete boyun eğmedi. Bu büyük insan hatta son nefesinde bile düşmanları hür olmaya davet etti. İmam bedeninde binlerce yara bulunduğu ve artık ayakları üzerinde duramaz hale geldiğinde, düşman onunla hanedanının bulunduğu çadırların arasına geçerek çadırlara saldırmak istedi. O sırada İmam Hüseyin -s- şöyle haykırdı:
Eğer dininiz yoksa, en azından hür olun. Yani eğer sizler için ahiretin önemi yoksa ve Allah’a ve peygamberine inanmıyorsanız, en azından geçmişlerinizi iyi geleneklerine bağlı kalın.
Gerçi Arap kültürünün birçok muğlak ve karanlık yönü vardı, ama yine da aralarında güzel sayılan gelenekleri de vardı ve insaniyet ilkelerine yakın duruyordu. Örneğin bu geleneklerden biri savaş sona ermeden yenilen tarafın malına dokunulmaz, kadınları ve çocukları esir alınmazdı.
İmam Hüseyin -s- son nefeslerinde düşmanın vicdanını uyandırmak ve çirkin amellerinden el çekmelerini sağlamaya çalışıyordu.
Rivayetlere göre o sırada Yezid ordusundan iki asker yaptıkları amelin çirkinliğini anladılar ve Yezid ordusuna karşı İmam’ın hanedanını savunmaya başladılar ve bu işi şehit düşene kadar sürdürdüler.
Evet, İmam Hüseyin’in -s- mukaddes varlığı, Emenivlerin zalimane iktidarı ve haksız isteklerine karşı direndi ve zulme biat etmeye yanaşmadı ve gerçekleştirdiği kıyamla beşeriyeti ebedi hürriyet, özgürlük, mertlik ve yiğitlik dersi verdi. Zillete ve alçaklığa boyun eğmemek hür insanların özelliğidir.
İmam Hüseyin’in -s- özgürlük ve hürriyet kültürünü ihya etmekte ifa ettiği emsalsiz rolü yüzünden o hazrete hür insanların efendisi lakabı verildi; zira o hazret Allah’ın kuluydu ve insanlardan sıyrılarak Allah’a doğru kanatlandı. Umarız biz de bu seçkin İmam’ın yolunu izleyerek çağımızın zalimlerine karşı direnir ve en zorlu şartlarda onların alçak taleplerine teslim olmayız.