İmam Ali -s-, yüce insanın somut örneği
İmam Ali’nin -s- kutlu veladet yıl dönümü dolayısıyla hazırladığımız sohbetimizde sizlerle birlikteyiz.
Esed kızı Fatıma yavaş yavaş Kâbe’ye doğru ilerliyordu. Fatıma dokuz ayın ardından şimdi bebeğinin doğumunun son anlarını yaşıyor ve o zorlu şartlarda Allah tealaya sığınmak istiyordu.
Fatıma Kâbe’nin karşısında durdu ve safa ve iman dolu kalbi ile yüce Allah’a büyük aşk ve inançla şöyle seslendi:
Allah’ım, ben bu büyük alemi ve göklere uzanan dağları, dalgalı denizleri ve yemyeşil ovaları yaratan sana tapıyor ve senin gönderdiğin peygamberlerin dinini seviyor ve Halil İbrahim’in sözlerine inanıyorum. Allah’ım senden şu kutsal evin ve senin katına yakın olanların aşkına senin sonsuz rahmetinin muhteşem işaret olan şu bebeğin doğumunu bana kolaylaştırmanı niyaz ediyorum.
Esed kızı Fatıma’nın parlayan gözleri Kâbe’ye bakıyordu. Tam o sırada Kâbe’nin çevresinde bulunan insanların hayretle bakışları arasında Allah’ın evinin duvarı yarıldı; Esed kızı Fatıma ilerledi ve Kâbe’nin içine girdi ve yarılan duvar tekrar kapandı. O sırada orada bulunan insanlar şaşkınlık içinde Kâbe’ye doğru koşarak Allah’ın evinin duvarını yumruklamaya ve kapısını açmaya çalıştılar; fakat başaramadılar ve bu olayın Allah tealanın iradesi ile gerçekleşen bir hadise olduğunu anladılar.
Esed kızı Fatıma dört gün sonra kucağında güzel yüzle bir bebekle beraber Kâbe’den çıktı. Fatıma şöyle anlattı: Ben cennet meyvelerinden yedim; bebeğim dünyaya geldiğinde ve Kâbe’den çıkmak istediğimde gaybden bir ses bana şöyle seslendi: Ey Fatıma, evladına Ali adını koy. Ey insanlar, bilin ki bu mübarek mevlut Ali’dir.
Böylece Recep ayının 13. gününde Ali -s- gibi büyük bir şahsiyet Allah’ın evinde dünyaya geldi. Evet, bu günlerde hayatı nurani ve parlak geçen büyük bir insanın veladet yıl dönümünü idrak ediyoruz. Ali’den -s- söz ediyoruz; İslam Peygamberi’nden -s- sonra emsalsiz ve fevkalade kişiliği, düşünceleri ve uygulamaları tarih sınırlarını aşan bir şahsiyet. Özetle bugün dünya Ali -s- gibi adalet talep ve insan sever bir öndere ihtiyaç duyduğunu itiraf etmeliyiz.
İlahi takdir, Hz. Ali’nin -s- İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in -s- evinde yetişmesine yönelik oldu. Böylece Ali -s- de beşeriyetin büyük peygamberinin yanında erdemlerin ve faziletlerin pınarından yararlandı.
Hz. Muhammed -s- nübüvvetten önce bir süre Hira mağarasına gidiyor ve orada Allah tealaya ibadet ediyordu. Bu konudan bir tek Hz. Ali -s- ve Allah Resulü’nün -s- eşi Hz. Hatice haberdardı ve hazrete su ve yiyecek götürüyordu. Sonunda Hz. Muhammed -s- yüce Allah tarafından peygamber olarak seçildi.
İslam Peygamberi’nin -s- Bi'set’nden sonra Hz. Ali’nin -s- hayatında da yeni bir dönem başladı. Yeni dönemde Hz. Ali -s- Resulullah’ın -s- emirlerine tabiydi, nitekim tarih de Hz. Ali’nin -s- sonuna kadar Allah Resulü’ne -s- itaat ettiğine ve o hazrete bağlı kaldığına şahit oldu. Hz. Ali -s- Allah Resulü’ne -s- iman eden ilk erkekti. Bu konu Müslümanların önemli tarihi kaynaklarında kayda geçmiştir. İslam Peygamberi -s- ise bu bağlamda şöyle buyurmuştur: Ey Ali, sen ilk mümin ve ilk müslümansın. Senle benim aramızdaki ilişki, Harun’la Musa arasındaki ilişki gibidir.
Hz. Ali’nin -s- büyüklüğü ve azametinin sebeplerinden biri, çeşitli ve hatta bazen çelişkili gözüken tüm boyutlarda bir kahraman olmasıdır. Hz. Ali -s- basit bir işçi gibi kuyu açıyor ve bu işten kazancını fukaraya dağıtıyor, bir hekim gibi düşünüyor, büyük bir arif gibi Allah tealaya tapıyor ve kulluk ediyor, bir kahraman gibi kılıç kullanıyor, bir siyaset adamı gibi liderlik ediyor ve bir ahlak öğretmeni gibi topluma insani faziletleri öğretiyor.
Gerçi Hz. Ali’nin -s- mübarek yaşamının her anı parlak ve onurlu geçmiştir; ancak iktidarın başında bulunduğu dört buçuk yılı çok has özellikleri olan bir dönemdir.
Allah Resulü -s- tarafından vasi ve halefi olarak seçilen İmam Ali -s- yüce Allah’ın peygamberi Hz Muhammed’e -s- emrettiği aynı politikaları izliyordu.
Allah teala Kur'an'ı Kerim’de peygamberinden rahmeti işlerinin başına yerleştirmesini ve halkın katılımı ve istişareleri ile işleri tedbir etmesini, kin ve düşmanlıkları sevgi ile yok etmesini ve hak ve özgürlük düşmanlarına karşı kesin tavır ve salabetle durmasını istiyordu.
İmam Ali -s- de yüce Allah’ın aynı tavsiyelerine uydu. Hazretin bu tavsiyelere uyduğunun bir örneği, valilerine yazdığı mektuplardır. İmam Ali -s- iktidarın başında bulunduğu dönemde Mısır’a atadığı valisi Malik Eşter’e oldukça güzel ve önemli bir mektup yazarak adil bir hükümdarın özelliklerini ve toplumu nasıl yöneteceği yönünde tavsiyelerini anlattı.
İmam Ali -s- Malik Eşter’e yazdığı mektubun başında kendisini her şeyden önce Allah’ın kulu bildiğini belirterek şöyle devam ediyor:
Bu metin, Allah’ın kulu Ali’nin Malik’e fermanıdır.
Gerçekte İmam Ali’ye -s- göre bir hükümdar halka hükmedebilmek için her şeyden önce Allah’a itaat etmesi ve O’nun kulu olması gerekir.
Tarihin de şahit olduğu gibi İmam Ali -s- hükümet makamında her daim Allah’ın kulu olduğunu göz önünde bulundurdu ve ömrü boyunca bir an bile Allah’a kulluk ve itaat etmekten gafil olmadı. Buna göre temelleri Allah’a kulluk etmeye dayanan bir hükümette insanlar yöneticilere kendi çıkarlarından başka hiç bir şeyi düşünmeyen iktidar hırsı olan kişiler değil, ilahi programları uygulayan yöneticiler olarak bakar.
İmam Ali’ye -s- göre İslami hükümette hükümdar ilahi gücün tüm güçlerin üstünde olduğuna ve Allah teala onun amellerini sürekli gözetlediğine inanmalıdır. İmam Ali -s- bu ilkeden hareketle Malik Eşter’e yazdığı mektupta kalbini halk kitlelerinin sevgisi ile doldurmasını emrederek şöyle diyor:
Kalbini halk kitlelerinin sevgisi ve onlara iyi davranmak ile doldur; onlara şefkat ve iyilikle davran. Sakın onların gözünde onları yemeyi fırsat bilen yırtıcı bir vampir gibi görünme.
İmam Ali -s- ardından bu sevginin sebebini şöyle beyan ediyor:
Acaba insanların iki çeşit oluğunu hiç bilir misin? İnsanlar ya senin din kardeşin ya da yaratılışta seninle aynı olanlardır ve senin hayatında bir kayma olacağı gibi onların hayatında da kayma olabilir; o zaman onlara Allah teala sana nasıl bakmasını istiyorsan, öyle bakacaksın.
Dünya Ali’yi -s- ilmi ve imanı yüzünden sever ve hayretle beraber saygı ile bakar. Ali -s- yüce insanın en somut örneğidir. Ali’nin -s- sabır ve hikmeti geniş ilmini yansıtır. Ali’nin -s- kişiliğinin azameti, tarihin ötesinde her çağın ve her evrenin insanları ile birlikte olmasındandır. Bu yüzden tüm insanlar en büyük onurunu Ali’nin -s- yolunu izlemekte bilir.
Lübnanlı Hristiyan yazar Mihail Naima şöyle yazıyor:
Ali -s- beşeriyetin büyüklerinden bir büyüktür. Ali -s- Arap topraklarında dünyaya geldi, fakat Arap olması onu hiç bir zaman etkileyemedi. Gerçi Ali’nin -s- fazilet pınarı İslam’dan beslendi, ama o tüm beşeriyete aittir ve beşeriyete yol gösterir.
İşte bu yüzden İmam Ali’nin -s- onurlu ve emsalsiz yaşamı gayri Müslim yazarların da ruhunu uyandırarak alevlendirmeyi başardı. İmam Ali’nin -s- yiğitliği ve kahramanlığı sadece savaş meydanları ile kısıtlı değil, aynı zamanda aydın düşüncesi, pak vicdanı, iman coşkusu, yüce himmeti ve düşüncesi de o hazretten bir kahraman yapmıştı.
İmam Ali -s- mazlumlara destek ve Hak teala karşısında alçak gönüllü olmakta da eşsiz bir insandı. Nitekim zaman geçtikçe hazretin kahramanlığı bugün ve yarın saadetli bir toplum ve hayata kavuşmak için izlediğimiz yoldur.
İmam Ali’nin -s- erdemleri ve sınırsız ilminin bir köşesini değerli Nehcül Belağa adlı eserde görmek mümkün. Nehcül Belağa, İslam aleminin büyük alimi ve edibi Seyyid Rezi’nin İmam Ali’nin -s- hutbeleri, mektupları ve hikmetlerinden derlenen bir esere verdiği addır.
Nehcül Belağa İmam Ali’nin -s- 239 hutbesi, 79 mektubu ve 472 değerli ve eğitici vecizelerinden oluşuyor. Bu eser tüm asırlara ait olan büyük insani mirastır ve bu yüzden zaman aşımına uğramaz ve asla unutulmaz.
Nehcül Belağa Kur'an'ı Kerim ve İslam Peygamberi’nin -s- sözlerinden sonra dünyanın gerçeklerini ve hakikatlerini titiz bir bakışla gözden geçiren emsalsiz bir hazinedir.
Bu değerli eserin ebedileşmesinin sırrını her daim mükemmel insan olarak tabir edilen İmam Ali’nin -s- yüce şahsiyetinde aramak gerekir. Bu eser gerçeklerinden soyutlanan bir hekimin sözleri değil, büyük bir toplumu yönetme sorumluluğunu üstlenen ve İslami maarifi ve Kur'an'ı Kerim’i en iyi bilen bir insanın kelamıdır.
Evet, bir kez daha İmam Ali’nin -s- kutlu veladetini tebrik ediyoruz.