Kur'an'ı Kerim’le otuz gün - 1
(last modified Sun, 03 Apr 2022 16:40:48 GMT )
Nisan 03, 2022 19:40 Europe/Istanbul

Evet değerli dostlar, bir kez daha mübarek Ramazan ayını, ilahi sonsuz rahmet ayı, Kur'an'ı Kerim’in nazil olduğu, ruhumuzu kötülüklerden arındırma, dua ve yüce Allah katına ibadet ayı Ramazan’ın gelişini tüm Müslümanlara ve özellikle siz sevgili dinleyicilerimize tebrik ediyoruz.

Biraz önce de belirtildiği üzere, mübarek Ramazan ayı dolayısıyla yüce Allah’ın emsalsiz ve eşi benzeri olmayan kitabı Kur'an'ı Kerim’i daha fazla tanımak üzere hazırladığımız özel programımızın 1. bölümünde sizlerle birlikteyiz.

Kur'an'ı Kerim İslami maarifin en muteber kaynağı ve çeşitli açılardan varlık aleminin emsalsiz ve eşi benzeri bulunmayan kitabıdır. Bu kutsal kitapta 114 sure yer alıyor. Surelerin bazıları kısa ve sadece bir kaç ayetten oluşurken, bazıları da oldukça uzun ve iki yüz veya üç yüz ayetten oluşmaktadır.

Kur'an'ı Kerim’in tümü otuz eşit bölüme ayrılmış ve her birine “cüz” adı verilmiştir. Her cüz ise dört “hizip”ten ibarettir ve buna göre Kur'an'ı Kerim toplam 120 hizipten oluşmuştur.

İslam Peygamberi’nin -s- Medine'ye hicret etmeden önce nazil olan ayetlere ve surelere “Mekki” ve Medine’ye hicretinden sonra nazil olan ayetlere ve surelere de “Medeni” ayetler ve sureler denir. Kur'an'ı Kerim’in sonunda yer alan kısa surelerin çoğu Mekki surelerdir. Bu surelerde en çok İslam ahkamı ve İslami dünya görüşünün ilkelerinden söz edilmiştir; oysa Medine’de İslami toplum ve hükümetin kurulduğu dönemle ilgili olan medeni sureler daha çok İslami ahkam ve yasalar ve Müslümanların çeşitli görevleriyle ilgilidir.

İslam Peygamberi -s- Allah tealanın peygamberi olduğunu ve kendisine vahiy nazil olduğunu ilan ettiğinde tek başınaydı ve sadece seyrek sayıda insan ona iman etmişti; oysa muhaliflerinin sayısı çok fazlaydı. O dönemde halkı yöneten eşraf yönettikleri halkın inancında onların iktidarını sarsacak herhangi bir değişiklik meydana gelmesini istemiyordu. Yine bir çokları atalarından miras kalan yanlış inanç ve hurafelere alışmıştı ve bu batıl inançlarından kopamıyordu. İşte böyle bir ortamda İslam Peygamberi -s- büyük bir cesaret örneği sergileyerek nübüvvetini ilan etti ve iddiasının ispatı için de Kur'an'ı Kerim’i gösterdi. Allah Resulü -s- herkesi açıkça yapabiliyorlarsa vahiy kelamı gibi Kur'an'ı Kerim’de yer alan surelere benzer on sure ve hatta tek bir sure getirmeye davet etti.

Aslında Kur'an'ı Kerim sureleri gibi bir sure yazmak, en büyük sanatları kelam ve şairlik olan Araplar için fena bir şart da sayılmıyordu. Buna göre söz konusu eşrafın ediplerini, şairlerini ve kelam ustalarını davet etmeleri ve onlardan güzel cümleler kurmaları ve kurdukları cümleleri ve Kur'an'ı Kerim surelerini halka okuyarak ikisini karşılaştırmaları ve Resulullah efendimizin -s- davetinin onlar için yarattığı sıkıntıdan kurtulmaları için yeterliydi. Peki ama, neden bunu yapmadılar? Bu sorunun cevabı bellidir; zira yapamadılar. Nitekim kurdukları cümleler ve yazdıkları konular Kur'an'ı Kerim’in kelamından oldukça uzaktı, öyle ki bazen bu semavi kitabın sihir ve büyü olduğunu ve bazen bir şiir kitabı olduğunu ve bazen de yalan olduğunu söylediler; fakat çabaları hiç bir sonuç vermedi. Kur'an'ı Kerim fesahati ve belagati ve güzel ifadesi ile gönüllere nüfuz ediyor ve müşrikleri İslam’a çekiyordu.

Allah teala Yunus suresinin 37 ve 38. Ayetlerinde Kur'an'ı Kerim’in mucize olduğunu hatırlatarak bu semavi kitabı inkar edenlere meydan okuyor. Ayetler şöyle buyurmakta:

Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab'ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.

Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.

Fesahati ve belagati tüm edipleri ve kelam ustalarını aciz eden Kur'an'ı Kerim ne şiir ve ne de nesir kitabıdır. Bu kitap, dinleyenlerin yüreğine işleyen çok has bir ahengi vardır. Bugün Kur'an'ı Kerim’in nazil oluşunun üzerinden 14 asır geçtiği halde bu kitap hâlâ ilk günkü gibi herkese meydan okuyor, fakat buna karşın bugüne kadar hiç kimse Kur'an'ı Kerim gibi bir sure getiremedi, üstelik bunca uzun zamanın geçmesine rağmen Kur'an'ı Kerim asla eskimedi, bilakis her geçen gün azameti ve cazibesi arttı. İslam Peygamberi -s- bir hadiste Allah’ın kelamı her daim yeni, taze ve taravetli olduğunu buyurmuştur.

Yine bir başka rivayete göre, adamın biri İmam Cafer Sadık’an -s- neden Kur'an'ı Kerim yayımlandıkça ve daha fazla okundukça tazeliğine ve taravetine tazelik ve taravet eklendiğini sordu. İmam -s- ona şöyle cevap verdi: Zira Allah teala bu kitabı belli bir dönem ve belli bir insan kesimi için göndermedi ve bu yüzden bu kitap her zaman ve kıyamet gününe dek tüm insanlar için yeni ve tazedir.

 

Kur'an'ı Kerim’in bu özelliği, içerdiği maarifin derin ve çok sayıda katmanı olduğunu ve her bir katmanı tarihin çeşitli evrelerinde keşfedildiğini ve kullanıldığını gösteriyor. kuşkusuz herkes Kur'an'ı Kerim’in derin maarifi ve hakikatlerini keşfedemez. Bu maarifi ve hakikatleri ancak ilmi ve pratik açılardan gerekli kabiliyetlere sahip olan kişiler keşfedebilir.

Bu semavi kitap muazzam bir sermayedir ve hatta İslam dinini benimsemeyen gayri Müslimler bile onun karşısında boyun eğmiştir. Hristiyan Arap bilgin Şebelli Şomayyel şöyle diyor: Ben İslam Peygamberi’nin dinini kabul etmedim, ama Kur'an'ı Kerim’e karşı kafir olamazdım.

Kur'an'ı Kerim’de henüz gerçekleşmelerinin zamanı gelmemiş hakikatler yer alıyor. Bu hakikatlerden biri kıyamet günü ve Maad meselesiyle ilgilidir. Müşrikler kıyamet günü hakkında bilgileri yoktur; ne zaman vuku bulacağı da bilinmemektedir ve bu yüzden bu hakikati inkar ediyorlar ve vuku bulacağını haber veren Kur'an'ı Kerim’i yalancılıkla suçluyorlar. Allah teala Kur'an'ı Kerim’in Yunus suresinin 39 ila 41.ayetlerinde peygamberine hitaben şöyle buyuruyor:

… onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'an'ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl oldu!

İçlerinden öylesi var ki ona (Kur'an'a) inanır, yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları en iyi bilendir.

(Resûlüm! ) onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.

Kur'an'ı Kerim aynı surenin 42 ila 44. ayetlerinde de bazı insanların görecede bir sözü dinledikleri veya bir yere baktıkları fakat gerçekte hem sağır ve hem kör oldukları ve hiç bir şey duymadıkları ve görmedikleri konusunda uyarıyor ve bu zümrenin hakikati duymak ve görmek istemediklerini ve peygamber de hakkı onların yüreklerine yerleştiremeyeceğini, zira bunlar yüreklerinin kapısını kapattıklarını belirterek şöyle buyuruyor:

Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat sağırlara -üstelik akılları da ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?

Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?

Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.

 

Değerli dostlar sohbetimiz boyunca şu bereketli ayda Kur'an'ı Kerim öğretilerinden az da olsa bir şeyler öğrendiğimizi niyaz ediyoruz.