Aşura kıyamında hür olmanın konumu
(last modified Mon, 01 Aug 2022 06:58:34 GMT )
Ağustos 01, 2022 09:58 Europe/Istanbul
  • Aşura kıyamında hür olmanın konumu

Hürriyet sıfatı her zaman övülmüştür ve gerçek özgür insanlar her zaman kendilerini bu sıfatla süslemeye çalışmışlardır. Peki bu özelliğe nasıl ulaşacağımızı ve dünyanın özgür insanları arasında nasıl olacağımızı biliyor muyuz?

Kur'an kültüründe izzet ve hürriyet, manevi güce ve büyüklüğe ulaşmak demektir. İnsana iyilik ve metaneti aynı anda sağlama, zalimler ve cefakarlar karşısında asla pes etmeme ve mağlubiyeti kabul etmeme gücü veren büyüklükten bahsedilmektedir. Bu özelliği kendisinde geliştiren kişi, her zaman hakikatin önünde boyun eğer ve aynı zamanda kendini başkalarını kölece takip etmekten sakındırır. Böyle bir insan ne zulme tahammül eder, ne de başkalarını ezer.

İslam tarihinde, sevgili İslam Peygamberi (saa)'den, kıymetli ailesine ve Ehlibeyti'ne kadar, hayatları asalet ve hürriyetin tecellisi olan erkek ve kadınlar her zaman olmuştur.  Fakat hürriyetin en bariz ve muhteşem örneği, dünyanın hür insanların efendisi Hüseyin bin Ali as'den başkası değildir.

"Onur ve hürriyet"in önünde duran zulüm ve yolsuzluk ne kadar açık ve bariz olursa, bu onur ve mücadele de o kadar parlayacak. Hüseyin bin Ali (as) ile Yezid bin Muaviye arasındaki yüzleşmede de aynen şekilde oldu. Yezid'in  düşünceleri ve davranışları hakkında tarihin aktardıkları, onun sefahat ve küfür davranışları içerisinde olduğunu gösterir. Açık açık içki içer ve sarhoşken İslami değerlere doğrudan hakaret eden şiirler okurdu. Bir grup Medineli, Yezid ile görüştükten sonra onu şöyle tanımladı: "Anneleri, kızları ve kız kardeşleriyle yatan, şarap içen ve namaz kılmayan bir adamdır!" Yezid bin Muaviye zulmü, fitnesi ve dinsizliği ile dünyaca ünlüydü ve karşısında duran kişi adalet, taharet ve adalet doluydu. Hz. Hüseyin bin Ali (as), Allah Resulü ailesinin beş üyesinden biriydi ve Ehl-i Beyt'ttendi. 

Ahzap suresinin 33. ayeti ise bu kutsal Ehlibeyt hakkında indirilmiştir. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır: 

اِنَّمَا یُرِیدُ اللَّهُ لِیُذْهِبَ عَنکمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَیْتِ وَیُطَهِّرَکمْ تَطْهِیرًا

" Ey peygamber ailesi! Allah sizi sadece günah kirlerinden arındırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor."

Medine valisi, Hüseyin bin Ali'yi (a.s) kendisinden İslam ve Müslümanların lideri olarak Yezid bin Muaviye'ye biat etmesini istemek için çağırdığında, İmam Hüseyin (a.s) şöyle cevap verdi: "Ey Emir, sen çok iyi biliyorsun ki, biz Peygamberin ailesi ve tebliğ hazinesiyiz, evimiz meleklerin gelip gittiği, Kur'an'ın indirildiği ve Allah'ın rahmetinin olduğu yerdir. Allah İslam'ı bizimle başlattı ve bizimle birlikte dünyaya yayacak, ancak Yezid şahsiyeti ve tavırlarında günahkar, açgözlü, kana susamış, köleci ve aşağılanmış, korkusuzca suç işleyen, Allah'ın kanunlarına ilgisiz kalan biridir.  Benim gibi biri Yezid gibi birine asla biat etmez."

O zamanlar, Hz. Hüseyin bin Ali (a.s.) ve Yezid bin Muaviye'yi tanıyan herkes için, İmam Hüseyin'in (a.s.) Yezid ve Yezidilere biat etme rezilliğine asla boyun eğmeyeceği gün gibi ortadaydı.  İmam Hüseyin'in (a.s) haklı olduğunu ve Yezid'in İslam'ın temsilcisi ve lideri olmadığını herkes biliyordu. Ama soru şu ki, namaz kılan, oruç tutan ve Kur'an okuyan Müslümanlar, gerçeği bildikleri halde, sevgili İslam Peygamberi Ehlibeyti'ni neden şehit düşürdüler, neden ona karşı kılıç kullandılar ve Ehlibeyt'i esir düşürdüler? 

Farzları ve müstehabları yapmak, insanın kalbini temizlediği  günah işlemesine engel olduğu bir gerçek değil midir? Allahu Teala, Ankebut Suresi 45. ayetinde  namaz kılmanın her çirkin ve kötü işi engellediğini söylememiş midir? O halde neden Kufeli Müslümanların elleri en iyi mahlukların kanıyla bulaşmıştı?

Alimler, namaz kılmakla  namazı ikame etmek arasında bir fark olduğuna inanırlar. "İkame etmek ", "bir şeyi tesis etmek", namaz ise "Allah'ın kulluğunun tecellisi" anlamına gelir  yani "namaz ikame etmek", Allah'ın hem iç hem de dış dünyada kulluk temellerini atmak demektir. Bütün Müslümanlar aynı anda ve tek bir kıbleye yönelerek namaz kılarlar, fakat dünya ve maddi arzuların kölesi olmayan, dünyaya olan sevgisi gözünü ve kalbini kör etmemiş olanlar namazı hak ile eda edebilirler namazlarını ikame edebilirler.  İmam Ali (a.s) ise bu hususta şöyle buyurmuştur: "Kim bir şeyi severse, sevgisi gözünü kör eder, kalbini hasta eder. Artık ne iyi görebilir ne de iyi duyabilir. Şehvet onun aklını, dünya ise kalbini öldürür... Böyle bir insan, dünyanın kölesidir ve dünya servetinin ve hırslarının bir kısmını elinde bulunduranların esiridir. .... Onlar, Allah'tan gelen hiçbir yasaklayıcının sözünü dinlemezler ve hiçbir öğüt verenin öğütlerini dinlemezler."

Bir Müslüman, namaz kılarken ve Kur'an okurken, bir ve tek olan Allah'ı sevmek yerine, kalbinde dünya malı ve hırsı sevgisini beslerse, namazı fayda etmeyecektir. Dünya malına hırs, haram malın hayata giriş kapısıdır ve İslam Peygamberi (saa)'den bir kimse haramdan bir lokma yerse kırk gün namazının kabul edilmeyeceği rivayet edilir.  Yine Peygamber Efendimiz'den naklen " Harman yiyip  ibâdet etmek, akan kum üzerine bina yapmak gibidir" diye buyrulmuştur. 

Evet, İmam Hüseyin'i (a.s) savaşa çağıranlar ve ona karşı savaşanlar da namaz kılıyor ve oruç tutuyorlardı, ama kalpleri dünya malı sevgisiyle, karınları ise haram malla doluydu. Aşura günü İmam Hüseyin as uyuyanları sözleriyle ikinci kez uyandırmaya niyetlendiğinde, Yezid'in ordusu öyle bir kargaşa ve gürültü çıkardı ki, İmam'ın sesini kimse duyamadı. Bu sırada İmam Hüseyin as onlara; "Benimle savaşmak için ayartıldınız ve şimdi bu paralar yüzünden karınlarınız haramla doldu. Haram yediğiniz için hiçbir şey anlamıyorsunuz ve hiçbir ibadet size kabul ve tesir etmiyor, sözlerimi dinletmiyor."

Sonuçta güç ve mevki sevgisi ve dünya malına hırs, bazı Müslümanların sadece hürriyetten uzaklaşmalarına değil, bir bebeğe bile merhamet edemeyecek kadar gaddar olmalarına neden olmuştur. Uzun yıllar namaz kılanlar ve oruç tutanlar, bütün ahiretlerini bir avuç dinar ve dirheme satmış ve böylece tüm yaptıklarını değersiz kılmışlardır. Öte yandan, bir ve tek Allah sevgisi ile dolu olan Hz. Hüseyin (as) ve arkadaşları, kulluk temellerini zulüm ile mücadele ederek atmışlardır.  Görünüşte öldürülen ve mağlup edilen özgür insanlar, gerçekte hayatlarını feda ederek namazlarını ikame ettiklerini göstermiş ve tüm tarih için özgürlük  örneği teşkil etmiştir.