Hz. Zeyneb -sa-, Aşura elçisi
Aşura kıyamı ve ehibeyt imamlarının 3'üncüsü hz. Hüseyin -as- ve sadık yarenlerinin şehadeti ardından, Hüseyin-i kıyamın bayrağı, Emir el-Mu'minin hz. Ali’nin -as- kızı, hz. Zeyneb’in -sa- eline verildi.
Kerbela esirlerinin kafilesi Kûfe’ye ulaştı… Resulullah’ın -saa- pak hanedanının kızları ve kadınlarından oluşan kafile… yüce, muhterem, saygın ve kişilik sahibi kadınlar, nebevi sünnetin gevherlerini Resulullah -saa- ve Ali -as- ile Fatıma’nın -sa- evinde alan Kur'an-ı Kerim hafızları ve müfessirleri. Gerçek sevgiyi yer yüzünde Allah’ın rahmet kaynağından yani ehlibeytten -as- tadan ve iki cihandaki kadınların efendisi hz. Zehra’dan -sa- iman ve iffet öğrenen temiz ve iffetli kadınlar… Haşim Oğulları erkeklerinin mertliği ve yiğitliği sayesinde korku ve gurbeti tanımayan çocuklar… böyle heybetli bir kafile şimdi Resulullah -saa- ümmetinin gaflet ve cehalet tozları altında şimdi esirler kafilesi olarak, acı çeken, yürekleri yanan ve işkence gören bir kafile olarak şimdi Kûfe kapılarına ulaşmıştır..
Kafile Kûfe’ye girdi… Ubeydullah’ın güç gösterisi başladı… mızrakların başında kesik başlar ve zincire vurulmuş kırbaçlanmış kadınlar ve kızlar… ubeydullah işin bittiğini sanıyordu fakat Hüseyin -as- bayrağının yere düşmediğini ve şimdi Emir el-Mu'minin Ali’nin -as- kızı Hz. Zeyneb’in -sa- elinde olduğunu bilmiyordu… hiçbir kılıcın ışıltısını önlerinde görmeyen Yezidiler, Zeyneb-i Kübra -sa- hutbe kılıcının savaş sonucunu böyle tersine çevireceğ ve çirkef zaferlerinin tadının birkaç günden fazla süremeyeceğini asla beklemiyorlardı… ve Kûfe’nin ahdine bağlı kalmayan halından pişmanlık feryatların yükselmesini…
Evet, Zeyneb -sa-, Hayber fatihi Hz. Ali’nin kızı, acılı kadınlar ve kızlar kervanının sorumluluğunu üstlendiği esaret kisvesinde, Hüseyin’in -as- kıyam olayını, tüm tarihte kalıcılaşacak ve katillerin de pişmanlıktan ellerini ısıracak şekilde yönetti.
Hz. Ali -as- ve hz. Fatıma’nın -sa- kızı Hz. Zeyneb -sa- hicretin 5 veya 6. Yılı 5 Cemadiulevvel gününde Medine’de dünyaya geldi. Zeyneb ismini hz. Muhammed -saa- yüce Allah’ın emri üzerine ona seçti ve ardından hz. Cebrail’in -as- bu kız ile ilgili verdiği haberler nedeni ile çok acılı bir şekilde ağlayarak şöyle buyurdu: Zeyneb binlerce zorlukla çeşitli belaya yakalanacaktır.
Resul-i Ekrem -saa- o hazret hakkında ümmetini şöyle vasiyette bulundu: ümmetin hazır olan ve olmayanlarını bu kızın hürmetine saygı duymalarını vasiyet ediyorum, o tıpkı Hatice Kübra gibidir.
Abdullah bin Cafer Tayyar o hazreti istemeye geldiğinde hz. Ali -as- bu evlilik için 2 şart koştu, biri hz. Zeyneb’in -sa- her gün ağabeyi hz. İmam Hüseyin’i -as- ziyarete gidebilmesi ve ikincisi de ne zaman İmam Hüseyin yolculuğa çıkarsa ona eşlik edebilmesi.
Sanki yüce Allah Hüseyin’e olan aşkı, Zeyneb’in benliğine işlemişti; böylece Aşura görevini tamamlamak ve Resulullah ümmetini gerçek İslam’a doğru ıslah etmek için bir güvence olmasını istemişti.
Hz. Zeyneb -sa- bereketli ömrü boyunca bir çok zorluk ve acıya katlanmak zorunda kaldı. Daha küçük bir çocukken Resullah’ın -saa- rıhletine şahit oldu ve tüm benliği ile ümmetin sadakatsizliği ve sevgisizliğini tattı. Resulullah’ın biricik kızına saygısızlığı ve hürmetinin çiğnendiğini, annesi hz. Zehra’nın acıları ve yürekleri burkan şehadetine daha 5 yaşındayken şahit oldu. Babasının başını kuyuya eğerek halkın kalleşliğini ve nifaktan kuyu ile konuştuğu gurbet yıllarını gördü. O, Resulullah ümmetinde ifrat ve tefritlere şahit olmuş ve Ali’nin bu fitne ve nifaklar nedeni ile nasıl yaralandığını, kılıcına sarıldığını, hutbe okuduğunu, kahrolduğunu ve mücadele ettiğine şahit oldu… Emir el-Mu'minin Ali’nin -as- yarılmış başına merhem koyup saran ve babasının vasiyet etmesine şahit oldu… işte orada Ali -as- Zeyneb’i -sa- Kerbela ve esaret olayından haberdar ederek şöyle buyurdu: O musibete sabret, sabır, sabır… zira o günde yer yüzünde siz, dostlarınız ve izleyenlerinizden başka kimse Allah’ı sevmiyor.
Esirler kafilesi Kûfe’ye vardığında ve Kûfe halkı da suskunlukları ve gafletlerinin ehlibeyt ile neler yaptığını görünce… sesleri ağlama ve hayıflanmalara dönüştü… Zeyneb -sa- esirler görüntüsünde zincirlere vurulduğu halde Kûfe halkı ile karşılaştı. Kûfeliler hala Ali’nin -as- ezan sesini hatırlıyordu… Kûfeliler Zeyneb’in -sa- Kur'an-ı Kerim tefsir derslerini hatırlıyordu… öyle bir Kûfe ki Ali’yi görmüş ve adaletinin gölgesinde huzur bulmuştu… yetimleri Ali sayesinde boyları uzayarak büyümüş… Zeyneb -sa- sözlerini tutmayan, iradesiz ve sessizlik emri alan Kûfelilere göz attı… aniden halkın gürültüsü kesildi… nefesler tutuldu… hatta develerin çanları bile hareketsiz kaldı… tuhaf bir sessizlik hakim oldu ve Zeyneb -sa- konuşmaya başladı.
Zeyneb -sa- sözlerine Allah’a hamdederek Resulullah’a selam ve salavatla başladı ve şöyle buyurdu:
“Ey Kûfe halkı, ey hilebaz ve hain halk! Ağlıyor musunuz? Göz yaşlarınız kurumasın ve sızlamalarınız dinmesin. Siz, iplerini iyice ve sıkıca dokuyan ve sonra da dokuduğunu söken bir kadın gibisiniz… Yeminlerinizi hile ve hıyanetinize siper edindiniz; iman bağı kurup sonra kopardınız… içiniz kin ve yağcılık dolu, düşmanlara gammazlık edersiniz… öbür dünyanız için öylesine kötü bir yol azığı aldınız ki, Allah'ın gazabına sebep oldu ve ebedî azap hazırlandı sizler için. Bizi öldürdükten sonra bir de kalkıp bize ağlıyor ve kendinizi zemmediyorsunuz, öyle mi? Evet! Allah’a yemin olsun ki çok ağlayın az gülün, bu işlediğiniz cinayetin kanı sizin yakanıza yapışmış, bu yaptığınız pis ve kötü amellerinizden kurtulamazsınız ve bu ar ve rezillik sizi kahredecek hiç bir suyla bu çirkef lekelerinizden yıkanamazsınız…”
Zeyneb konuşuyor ve Kûfeliler bir kez daha Haydar-ı Kerrâr’ın sesini duyuyorlardı! İbn-i Ziad bu fırtına gibi sözlerden titriyordu ve Zeyneb’in hutbesinden Emevilere karşı devrim tohumlarını kalplere ektiğini ve kalplerden korku ve gaflet tozlarını sildiğini anladı… artık sadece ahdini bozan Kûfe halkı değil, Ömer bin Saad ordusunun komutanları da pişman oldular ve zeyneb’in -sa- risaleti ise buradan başladı!
Esirler kafilesi Şam’a doğru harekete başladı… Resulullah -saa- ehlibeyti -as- çok zor günler geçiriyordu… hz. SEccad -as- ateşler içinde yanarken elleri kapalı, esirlerin acılarını izliyordu, hz. Ali bin Hüseyin’i -as- düşmanın kılıç tehlikesinden defalarca koruyan hz. Zeyneb -sa- bir yandan zaman İmam’ının hayatından endişeliydi ve diğer yandan da yetim çocuklar ve yaslı kadınların yaralarına merhem olmaya çalışıyordu. Defalarca azıcık olan yemek payını çocuklara verdi ve kendisi zafiyet geçirerek gece nafileleri kıldı… defalarca kollarını kafiledeki ağlayan kızların yüzüne inecek olan kırbaçların siperi etti…eğer onda Hayder’in salabeti, Fatıma’nın yakini ve son anlarda Hüseyin’in göğsüne dokunarak verdiği huzur olmasaydı, bunca acı, bunca keder bunca dert onu ayaktan salardı… fakat o kendi risaletini yerine getirmek için dimdik durdu… kafile Şam’a ulaşmasıyla esirleri en zor anlar bekledi… Yezid şaraplı bir eğlence düzenlemiş ve esirlerin oraya getirmelerini emrederek Şam büyükleri önünde güç gösterisi yaparak kendi pis hükümetini haklı çıkartmaya çalıştı. Fakat aynı eğlencede Zeyneb Kübra -sa- ve Ali bin Hüseyin’in -as- sert hutbeleri, sadece orada olanların kalplerini değil, Yezid hükümetinin temellerini bile titreten bir fırtına koparttı.
Hz. Zeyneb’e -sa- “Beni Haşim Akilesi” denilirdi. İmam Seccad -as- o hazret hakkında şöyle buyuruyordu: “Hala’cığım , Allah’a hamd olsun siz öğretmen görmemiş bir alime ve anlatan olmadan anlayansın.”
Bilginin en yüksek seviyesi, insana zat-i İlahiden insana verilen bilgidir. Yüce Allah hz. Hıdır -as- hakkkında Kehf suresinin 65. ayetinde şöyle buyuruyor: “و عَلَّمْناهُ مِنْ لَدُنّا عِلما Yüce katımızdan kendisine ilim öğretmiştik.” Hz. Zeyneb’in -sa- ilim seviyesi de masum imamların -as- şehadetine göre böyle bir seviyedir. Hz. Zeyneb böyle bir makam ve sahip olduğu kemalat ile Yezid sarayında konuşmaya başlayınca Müslümanların kaderini, kendisi ardından asırlar sonra daha hayır ve iyiliğe doğru değiştiriyor.
“Ey Yezid, bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek; Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. "Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' sanmayın. Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar." (Al-i İmran-169) Allah'ın hükmedici, Muhammed'in (s) davacı ve Cebrail'in de ona yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasından ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hanginizin daha bedbaht olduğunu bilecekler… Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin ama bu durum seninle konuşmayı mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmek ise benim gözümde değerli ve büyük bir iştir…. Ey Yezid, kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur ve hile yap, çalış. Ancak Allah'a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, bizim işimizi bitiremeyeceksin. Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın âlil, yaşayacağın günler az ve kâlildir. Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." diye seslendiğinde münadi, o gün bu topluluğun da dağılacaktır.”
Allah zalimlere lanet etsin
Hz. Zeyneb -sa- ve hz. Seccad’ın -as- direnişi ve sert hutbeleri Yezid’in çirkin ve gerçek mahiyetini Müslümanlara aşikar etti ve İmam Hüseyin’in uğruna kendi ve en sevdiklerinin canını feda ettiği görevi, en iyi şekilde sonuca ulaştırdı. İmam Hüseyin’in -as- şehadeti öz Muhammedi İslam çizgisini günümüze kadar dünyadaki tüm özgürlükçüler için çizdi ve Resulullah -saa- ehlibeyti’nin en ağır zorluklar ve hak yolundaki musibetlere karşı sabır ve direnişi ise, dünyadaki tüm özgürlük arayanların ve inananların hiçbir koşulda hakikatten vazgeçmemesinin bir kanıtı oldu.
Selam olsun İmam Hüseyin'e … Selam olsun Ali bin Hüseyin’e … Selam olsun Evladı Hüseyin'e… Selam olsun Ashabı Hüseyin'e … Ve selam olsun Zeyneb’in sabırlı kalbine.