Batılı hükümetler, Al-ı Suud cinayetlerinin ortağı
Suudi Arabistan’ın BM İnsan Hakları Konseyi’inde üyeliğinin uzatılması, dünyanın sözde insan hakları savunucuların ahlaki yolsuzlukları ile ne denli karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Ortaçağın zorba yöntemleri ile idaere edilen, halkı en asgari sosyal haklarından bile mahrum olan bir ülken BM İnsan Hakları Konseyi üyesi olarak, diğer ülkelerde insan hakları ihlalleri hakkında görüş bildirecek.
28 ekim Cuma günü BM’nin tarihinde kayda geçmesi gereken bir başka kara gündür. Tüm dünyada barış ve güvenliği savunması gereken bir teşkilat, dünyada en büyük insan hakları ihlalcisi olan bir ülkenin cinayetlerini örtbas etme aracına dönüştü. Haziran ayında Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Suudi Arabistan’ın BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğinin askıya alınmasını talep ederek, bu yönetimin sistematik ve açık bir şekilde ülke içinde ve dışında insan haklarını ihlal ettiğini belirttiler. Uluslararası Af Örgütü yetkililerinden Richard Bennett "Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nin güvenilirliği tehlike altında" değerlendirmesinde bulundu. Bennett Arabistan’ın konsey üyesi olmasından beri bu ülkede insan hakları durumunun daha vahim hal aldığına işaretle, Arabistan liderliğindeki ittifakın Yemen’de sivilleri daha acımasız katliametmekte olduğunu belirtti.
Fakat batıda insan haklarını savunduğunu iddia edenlerin bu uyarılara tepkileri Suudi Arabistan’ın insan hakları konseyine üyeliğini uzatmak oldu. insan hakları bildirgesinin 5. Maddesinde şöyle yazılıyor: Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.
Acaba bu kriterlerin hangisi sözde insan sever batının, Suudi Arabistan’ı tekrar insan hakları konseyi üyeliğini uzatması için oy kullanmasına gerekçe gösterilebilir?
BM insan hakları konseyi 8.maddesi uyarınca, konsey üyelerin her hangi birisinin üyeliği, cinayet işlediği takdirde askıya alınmalı. Fakat insan haklarını savunduğunu iddia eden batılı hükümetler, kameralar karşısında savunmasız kadın ve çocukları katliamdan geçirmekten çekinmeyen Suudi Arabistan’ın BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğini uzatıyorlar.
Al-ı Suud hanedanı, ülke içinde ve dışında insan hakları ihlali konusunda kabarık bir dosyaya sahiptir. Al-ı Suud hanedanına mensup 7 bin kişi, ülkenin 25 milyon nüfusuna hüküm sürerken, ülkenin tüm hassa işleri ve mevkileri, petrol ve doğal gaz satışından kazanılan astronomik geliri, hiç bir halk seçimi gerçekleşmeden veya halk denetimi olmadan kontrollerinde bulunduruyorlar. Aslında görünüşte Arabistan, en ilkel demokratik bir yönetime bile sahip değildir.
Al-ı Suud rejim kendi kabileci yönetimini sürdürmek için ülkeyi en zorba yöntemleri ile idare ediyor bu yüzden vatandaşları en ilken özgürlük haklarında bile mahrumdur. Baskı ortamının egemenliği ve ifade özgürlüğünün olmayışı ise Arabistan’da yaşayan insanların haklarının bir diğer ihlal örneğidir. Uluslararası Af Örgütü Arabistan’da tutukluların durumu ile ilgili bir raporunda bir çok tutuklunun sadece Al-ı Suud’a karşı olma suçundan hapis yattığını belirtti.Suudi Arabistan’da insan hakları ihlalleri örneklerinden biri ise siyasi faaliyetlerin yasaklanmasıdır. Arabistan vatandaşları bir bildiriyi imzalamak veya kendi isimlerinin açıklanmasından bile korkuyorlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü Suudi arabisan sorumlusu Adam Coogle geçen kış aylarında Suudi Arabistan’da insan hakları durumunun vahim ve karanlık olduğunu belirtti. Coogle, Arabistan’da ifade özgürlüğü, toplanma ve mitingi düzenleme ve diğer sosyal ve medeni haklar durumunun her geçen gün daha da kötüleştiğini belirtti. Arabistan’da tüm hukuk aktivistleri ve insan hakları savunucularının hapiste olduğunu belirten Coogle, söz konusu tutukluların uzun süreli cezalara çarptırıldığını da sözlerine ekledi.
2011 yılında kuzey Afrika’nın manda hükümetlerinde halk ayaklanmalarının başlaması ile Arabistan’da karar alma merkezleri her türlü karşı sesi yoğun bir şekilde bastırmaya başladı. Arabistan’da insan hakları konusunda faaliyet yapan ve tutuklanmayan insana rastlamak imkansızdır. Ülke hali hazırda başına buyuruk bir adalet sistemi ilekarşı karşıya, hiç bir ceza kanunu yok, hapishaneler özgürlük isteyen veya Al-ı Suud rejimine karşı muhalefet eden siyasi tutuklularla dolu, üstelik tutuklular en kötü şartlar altında bulunuyorlar. Arabistan mahkemeleri, standart yargı sürecinden yoksunken, tutuklular hatta avukat tutma hakkından mahrumlar, gerçi avukatları olsa da mahkeme kararını etkileyemez. Zira mahkeme kararları hukuki dayanaktan yoksundur.
Arabistan’da kadınlar ise bir çok kısıtlama ile karşı karşıya. Kadınlar kamu alanları, iş ortamı ve eğitim sektöründe bulunmaları yasaktır. Kadınlar mahremleri olmadan banka, restoran veya mağazalar gibi kamu alanlarında bulunamazlar. Bu arada medya kuruluşları da Al-ı Suud’un direkt yönetimi altındadır.
Kendi sınırları içinde yaşayan vatandaşları en asgari haklardan bile mahrum olan yönetim, sınır dışında asla insan haklarına uymaz. Al-ı Suud petro-dolarlarına güvenerek, Arap dünyası liderliği iddiasında da bulunuyor ve diğer Arap ülkelerin siyasetlerini belirleyerek onların tutumlarına yön veriyor. Al-ı Suud işte bu tutumla son 5 yılda Suriye’de tekfirci ve terörist grupları destekliyor. Arabistan’ın bu siyasetleri sonucu en az yarım milyon suriyeli hayatını kaybederken milyonlarcası da ülke içinde ve dışında mülteci duruma düşt. Arabistan’a egemen Al-ı Suud ve vahhabi yönetim aslında tekfirci ve terörist grupların Baba’ları syılıyor. Bu konu her kes tarafından da biliniyor.
Bu durumda BM insan hakları konseyindeki üyeliği uzatılan, tekfiri ve terörist grupların Baba’sı olan Suudi Arabistan yönetimi Yemen halkını bir buçuk yıldan beri, Riyad’ın siyasetlerine muhalefet etmesi nedeni ile Amerika ve İngiltere’nin satmış olduğu bombalarla kana buluyor. Arabistan tarafından başlatılan bu haksız savaşta, Arap dünyasının en yoksul ülkesi Yemen’de şimdiye kadar etkonomi ve sanayi alt yapıları yerle bir edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF yayınladığı raporda Yemen’de en az 10 bin çocuğun bakımsızlık nedeni ile hayatını kaybettiğini duyurdu. BM’in yardım kuruluşları yayınladıkları raporlarında en az 1,5 Yemenli çocuğun açlık ve kötü beslenme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu, ülkenin yarısının ise yoksulluk içinde yaşadığını belirttiler. Dünya Gıda Programı (WFP) sözcüsü bu bağlamda Yemen’de durumu şöyle özetledi: Gerçekte Yemen’de kötü şartlar hakim. Çocuklarını doyuramayan anneleri görüntüsü gerçekten yürkleri acıtıyor. Bu sahnelerin 21.y.y.da görmek şok edici ve dehşet vericidir. Arabistan’ın saldırısı neticesinde Yemen’de yaşanan insani faciaya rağmen bu ülke hala batının siyasi ve askeri desteği altında bulunuyor. Yemenli kadın ve çocuklar Arabistan’ın bombaları altında kana bulanırken, İngiltere Avam kamarasında, yapılan bombardımanlarda ingiliz uçakların kullanılmamasına özen gösterilemsi konusu tartışılıyor.
İngiltere, Arabistan’ın Yemen’e saldırısının ilk yılında Riyad’a yaklaşık 5 milyar dolar silah sattı. Halen de İngiltere ve bazı batı ülkeleri tarafından Arabistan’a silah satılmaktadır. Aslında batı ülkeleri Arabistan’ın Yemen’de direkt, Irak ve Suriye’de dolaylı yollardan işlediği cinayetlerin ortağıdır. Arabistan yine batı ülkelerin desteği ile BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğini uzattı, böylece aleyhine düzenlenecek savaş suçu dosyasından korunmayı başardı. Bu bağlamda yapılacak her türlü araştırma Arabistan’a destek veren ülkeler için bir fiyasko sayılacaktır.Batı ülkelerin uşağı olan Arabistan bölgede onların siyasetlerini uygulamaya, Müslüman ülkelerde kriz yaratmak ve İslam mezhepleri arasında ihtilaf çıkartmaya çalışıyor. Eğer Arabistan’da halkçı bir hükümet işbaşında olsaydı, batılı ülkeler, Ortadoğu’da kendi siyasetlerini uygulamak için bu ülkeyi maşa olarak kullanamazlardı./