Temmuz 07, 2020 08:22 Europe/Istanbul

Bu özel programımızda bu gelişmelerin farklı boyutlarını, nedenlerini ve muhtemel sonuçlarını ve bu alandaki yeni gelişmeleri ele alacağız.

25 Mayıs'ta Amerika'nın Minnesota eyaletinin Minneapolis şehrinde siyahi Amerika vatandaşı George Floyd'un beyaz polis tarafından öldürülmesinin ardından  başlayan protesto gösteriler ülkenin tüm noktalarına yayıldı ve sonuçta sokak çatışmalarına dönüştü. 

Bu protesto gösterileri ve buna paralel olarak sokak olayları ve kaos ortamı 40 gündür sürmekte ve bitmeyecek gibi durmaktadır.  Bu görülmemiş protesto olayları  ilk başta Amerika polisinin renkli derililere gösterdiği orantısız şiddete karşı ve genel olarak da  ırkçılık ve ayrımcılık ile mücadele çerçevesinde başlamış oldu.  Bu dönemde ise bu gösterilerin sloganı " siyahilerin hayatı değerlidir" olmuştur. 

Mevcutta ise protestocular siyahilerin yüzyıllardır zulüm ve ayrımcılığa maruz kaldıkları  yapısal ırkçılık ile mücadeleye odaklanmış ve bu insanlık dışı anormal durumun sonlanmasını istemişlerdir.  Bu aşamada protestocular   ırkçılık, kölecilik ve ayrımcılık sembollerini devirip yıkmaya yönelmişlerdir.  Bu da Trump'ın öfkelenmesine yol açmıştır. Öyle ki Trump  böyle bir girişimde bulunanların  ağır bir şekilde cezalandırılmalarını istemiştir. 

Amerika başkanı Donald Trump 27 Haziran  günü başkanlık talimatı doğrultusunda   kölecilik ve ayrımcılık sembollerini yıkan ve devirenlerin yakalanmasını ve hapse atılmalarını istedi.   Bu talimata göre  kamu alanlarında bulunan heykellere ve resimlere zarar veren kişiler yargılanacaklar.  

Trump'ın bu başkanlık talimatında şu ifadelere yer verilmiştir:"  Çoğu solcu isyancılar, radikaller ve provokatörler ve bu girişimleri destekleyenler  açık bir şekilde Amerika'nın yok oluşunu hedefleyen marksist ideolojisine bağlı olduklarını ifade etmişlerdir. "  Trump bu talimatında protestocuları ve göstericilerin "tarihi cehalet içerisinde olduklarını " öne sürmüştür.  

Bu talimatta kişiler ve kurumların  barışçıl bir şekilde bir bina veya yapıtın kaldırılmasını isteyebilecekleri ancak hiç kimse ve hiçbir grubun kaba kuvvetle bir heykeli kaldıramayacağına vurgu yapılmıştır.  Trump'ın bu talimatında federal hükümete ait mallara  zarar verenlere 10 yıl kadar hapis cezası verilebilecek yasasına da değinilmiştir.   Trump aynı zamanda bu tür olaylara karşı koymayan  yerli polis ve yargı kurumlarının  federal bütçelerinin de düşürüleceğini belirtti.  

Bilindiği üzere Amerika'da ayrımcılık ve ırkçılığa karşı protesto gösterileri sürecinde birkaç kölecilik ve ırkçılık sembolü sayılan heykel ve resim  yıkıldı ve devrildi.  Trump ise Amerika'da geçmişte görülmeyen bu protesto gösterilerine tepki olarak 4 Temmuz günü  Amerika bağımsızlık günü bağlamında yaptığı konuşmada  Amerika tarihinin  yok edilişi ve kahramanlarının kötülenmesi doğrultusunda acımasız bir kampanyanın başlatıldığından söz etti ve bu protesto gösterilerini sert bir dille eleştirdi.  

Trump bu bağlamda yaptığı konuşmada   Amerika'nın farklı şehirlerinde heykellerin devrilmesini eleştirerek şöyle bir açıklamada bulundu:"   Öfkeli eşkıya  solcu bir kültürel devrim dayatmak istiyorlardı. "    Trump  bu protesto göstericilerini Amerika'nın temel ilkeleri ve değerlerini devirmek ve değiştirmekle itham ederek şöyle bir vurguda da bulundu:"  Biz susmayacağız. "

Amerika'da devam etmekte olan protesto gösterilerinin belli başlı özelliklerinden biri  ülke genelinde kölecilik ve ırkçılık sembolü sayılan kişilerin heykellerinin devrilmesi idi.  Son bir kaç hafta içerisinde  Amerika'da ırkçı şahsiyetlerin heykellerine saldırmak bir harekete dönüşmüş ve bu husus Amerika başkanı dahil diğer makamların  da öfkelenmesine yol açmıştır.     

Bu süreç içerisinde Christoph Colomb, George Washington, Thomas Jefferson ve konfederasyon askerleri heykelleri devrilmiş, ateşe verilmiş, yıkılmış veya kaldırılmıştır. Görünen o ki  Amerika güneyinde ırkçılık ve kölecilik yanlısı komutanlar ve siyasetçilerin heykellerinin kaldırılması talebi kamuoyunun da talebine dönüşmüştür. Bu çerçevede 1500 kadar büst ve heykel hedef alınmıştır. 

Son haftalarda bu husustaki önemli gelişmelerden biri de  kölecilik düzeni ve ırkçılığın devam etmesinde etkili  olan ilk Amerikan başkanlarından George Washington ve Anrew Jackson  heykelleri ve sembollerine saldırılması idi.   Bu saldırılar sırasında ise Amerika polisi sert bir şekilde bu heykelleri savunmaya çalıştı. 

Trump'ın  protesto göstericilerini  bastırma ve onları karalamak için  türlü türlü ithamları protestoculara yöneltmesine rağmen   bu süreç hafiflemedi ve tam tersi yayıldı ve derinleşti. Bu çerçevede talepler de radikalleşti ve temelli hale geldi.  Amerika'da toplumsal protestoların devam etmesi ile  kimi protestocu liderler ise  dünyanın en büyük kapitalist sistemini  devirmekle tehdit etti. 

"Siyahilerin hayatı değerlidir"  protesto hareketinin liderlerinden  Hawk Newsome,  Fox News'a verdiği röportajda şöyle bir açıklamada bulundu:"Amerika hükümeti protestocuların taleplerini karşılamazsa, halk, siyasi sistemi ateşe verecek ve başka bir sistemi yerine oturtacaktır. " 

Böylece ırkçılık ve polisin renkli derililere karşı sergilediği  yapısal şiddete  karşı protestoların devam etmesinin ardından  bu kez de protestocuların tanınmış isimleri  açık bir şekilde devrim ve rejim değişikliği ihtimalinden bahsetti.  Daha önce ise  protestocuların  renkli derililere karşı insanlık dışı vahşice girişimleri önlemek amacı ile  Amerika toplumunda ırkçılığına azalması, eşitsizliklerin giderilmesi ve Amerika polis ve güvenlik yapısında değişiklik istedikleri doğrultusunda talepleri olduğu düşünülüyordu. 

Tüm bunlara rağmen Trump'ın tehdit ve bastırma siyasetinden oluşan demir yumruk yaklaşımının sergilenmesinin ardından    Amerika halk gösterileri de  yeni ve temel taleplere doğru hareket etti.  Bu doğrultuda Marthin Luther King'in kızı Bernice King,  Atlanta eyaletinde Amerika beyaz polisi tarafından öldürülen  Ritshard  Brooks'un cenaze töreninde  şöyle bir açıklamada bulundu:"  Sesimiz duyulana kadar, Amerika polisi kademelerindeki değişikliklerin yapılmadığı zamana kadar bu toplanmaları sonlandıramayacağız. "

Daha önce Amerika'da beyaz polisin cinayetleri ve şiddetli davranışları  sırf barışçıl toplanmalar ile protesto ediliyordu ve sonuçta da suçlu polisler hep beraat ettiriliyordu. Ancak mevcutta  son yirmi yılda  toplumsal krizlerin şiddetlenmesi, siyasi düzenin halkın taleplerini hiçe sayması, polisin orantısız güç kullanması, insanların işlerin düzelmesinden ümitlerini kesmesi sonucu  protesto gösterileri yeni boyutlar kazandı.   Bu yüzdendir ki şimdi de devrim ifadesi Amerika halkının günlük konuşmalarında geçiyor.  Aynı zamanda Amerika'nın siyasi geleceği hususunda da iç savaş ifadesi kullanılmaya başlanmıştır. 

Amerika'nın gelecekte en büyük kapitalist düzene sahip ülke olarak devrim veya iç savaş ile karşılaşıp karşılaşmayacağını bir kenara bırakarak  kesinlikle Amerika toplumunun taleplerine ilgisizliğin   yirmi birinci yüzyılda bu ülke için büyük sorunlar ve çelişkiler yaratacağı söylenebilir.   Burada önemli olan nokta  taleplerin sırf ırkçılık ile mücadele ile sınırlı olmayışıdır. Mevcutta türlü siyasi, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler yüz binlerce Amerikalı protestocuyu sokaklara getirmiştir.

Daha anlamlı bir gelişme ise mevcut protesto sürecinin son yıllarda yaşanan ikinci genel protesto olayları olmasıdır. Daha önce ise  Wall Street hareketi  17 Eylül 2011'de   başlamıştı. Bu harekete katılanlar  Amerika'da servetin sırf nüfusun yüzde 1'lik kesiminin elinde bulunmasını protesto ettiler.  Bu hareket için " biz yüzde 99'uz" sloganı seçilmişti.  Bu hareket sosyal adaletin sağlanması  ve yüzde birlik kesimin egemenliğinin sonlanması hedefi ile şekillenmişti.   Tabii o dönemde de  geniş çaplı bastırma siyaseti yüzünden bu adalettalep hareket alevleri söndürüldü. 

Mevcut dönemde  de Amerika'nın farklı noktalarında binlerce kişinin katılımı ile geniş çaplı itiraz gösterileri düzenlenmiştir. Tabii aslında mevcut durumdan rahatsızlık duyan ve memnun olmayan birçok kişi de sokaklara inmemiştir.  Böylece "Siyahilerin hayatı değerlidir" hareketinin amacının ve taleplerinin de ırkçılık ile mücadelenin ötesinde olduğu söylenmelidir.  

Gerçekte Amerika halkının en önemli talepleri, yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin giderilmesi,  ırkçılık ve ayrımcılık ayrıca cinsel eşitsizlik ile mücadelede doğrultusundadır.  Ayrıca siyasetçilerin mali ve ahlaki yolsuzluğu ile mücadele, mali oligarşi sultasının sonlanması, siyasi kurumların medyatik ve endüstriyel tekelciliğinin sonlanması da protestocuların talepleri arasında yer almaktadır.  

Amerika görünüşte bir demokratik ülke olarak görülse de aslında  siyasi, ekonomik, askeri ve medyatik dahiler kesiminin hüküm sürdüğü oligarşiler ülkesidir.  Bu kesim ise kendi siyasetleri ve çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler.  Bu kesim yandaşları olduğu başkanlar Beyaz Saray'a geldiğinde de onları  özel hedefler doğrultusunda yönetiyorlar ve böylece ulusal çıkarları kişisel ve parti çıkarlarına göre daha geride tutmaktadırlar. 

Son yıllarda ise  bu talepler  ilk başta " Wall Street Hareketi " çerçevesinde öne sürüldü ve şimdi de "siyahilerin hayatı değerlidir " hareketinin taleplerine dönüşmüştür.  Ancak Amerika'daki hakimiyet, ister federal hükümet, ister kongre ister Cumhuriyetçi ve Demokrat partisi   bu taleplere kayıtsız kalırsa  o zaman toplumsal bir patlama yaşanabilir. Bu da siyasi bilimlerde devrim olarak değerlendirilecektir.  

İşte protestocuların liderlerinden olan Hawk Newsome'ın da Fox News'a verdiği röportajda ifade ettiği senaryo, yani insanların siyasi sistemi ateşe vermesi ve başka bir sistemi yerine oturtması da bir devrim senaryosu olarak değerlendirilebilir. Böylece halihazırda da  siyasi ve ekonomik çöküş göstergelerini taşıyan dünyanın en büyük kapitalist yönetimine sahip ülke de temel değişiklikler yaşayıp siyasi sistemde değişikliğe bile sürüklenebilir. 

Etiketler