ABD’nin azami baskı politikası ve İran’ın azami direnişi - 2
(last modified Sat, 17 Oct 2020 17:35:30 GMT )
Ekim 17, 2020 20:35 Europe/Istanbul

Amerika Başkanı Donald Trump yönetimi İran’a karşı yürüttüğü yaptırım savaşında sürekli hezimete uğramasına rağmen şimdi 2020 başkanlık seçimleri yaklaştığı sıralarda ve özellikle Trump anketlerde demokrat rakibi Joe Biden’in gerisinde kalmasından sonra bu mesafeyi kapatmak için iç ve dış arenalarda bazı kazanımları elde edebilmek için elinden gelen her türlü çabayı sarf etmekten kaçınmıyor.

ABD Başkanı Trump bu çerçevede dış arenada İran karşıtı yaptırım savaşını genişleterek şiddetlendiriyor. Trump yönetiminin İran karşıtı yaptırım savaşı çerçevesinde attığı en yeni ve ciddi adımlardan birinde ABD Hazine Bakanlığı 8 Ekim 2020’de İranlı 18 bankayı ve mali kurumu yaptırım listesine aldığını açıkladı.

ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin İranlı bankalara dayatılan yaptırımlara işaretle bu yaptırımların İran’ın ABD dolarını illegal yollardan elde etmesini engellemek için dayatıldığını, yaptırımların İran'ın nükleer programını durduruncaya dek devam edeceğini belirtti.

Gözlemciler ABD Hazine Bakanlığı’nın dayattığı yeni yaptırımlar İran’ın bankacılık sistemi ile dünya mali sistemi arasındaki irtibatı önemli oranda kesebileceğini belirtiyor.

Amerika terör devletinin dayattığı bu yaptırımlar İran milletinin acılarını arttırması yönünde kaygıların dile getirilmesine rağmen Donald Trump yönetimi insani amaçlı ticari teamüller bu yaptırımlardan müstesna olduğunu iddia ediyor. Ancak bu iddiaya karşın kesin olan şu ki Amerika’nın dayattığı yeni yaptırımlar İran’ın yurt dışında ilaç ve tıbbi ekipmanlar gibi temel ihtiyaçlarını temin etmesini açıkça engelleyeceği ve bu da İran milletine yönelik baskıların artmasına yol açacağı anlaşılıyor.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif Amerika’nın İranlı bankalara uyguladığı yeni yaptırımları korona virüs salgını devam ettiği bir sırada ilaç ve gıda maddelerinin temin edilmesi için açık kalan kanalları imha etmeye yönelik ve beşeriyete karşı cinayet niteledi.

Gerçekte ABD Başkanı Donald Trump İran’a karşı azami baskı politikası sonuç vermeyince şimdi İran’a her türlü insani ve zaruri ürünlerin girmesini engellemeye çalışıyor. Bu yaptırımlar eşine rastlanmayan yaptırımlardır ve Trump yönetimi ABD başkanlık seçimlerine bir aydan daha az bir süre kaldığı şu sıralarda İran konusunda kendince yaptırımları arttırmakla bu kozu elde etmeye ve bu kozu seçim kampanyalarında kullanmaya çalıştığını gösteriyor.

Amerika terör devleti İran’a uyguladığı yeni yaptırımlarla ilk etapta İran’ın dünya ile ticarette kullandığı ve halen açık olan seyrek sayıda kanalı kapatmak istiyor. Amerika’nın bir sonraki hedefi bu tür ağır yaptırımları dayatarak demokrat aday Joe Biden başkanlık seçimlerini kazandığı takdirde Bercam nükleer anlaşmasına geri dönmesine mani olmaktır.

Amerikalı siyasal bilimler uzmanı Kirk Dorsey’in belirttiğine göre, ABD Başkanı Donald Trump İran konusunda çok sıkı durduğunu yansıtan bir görüntü sunmaya çalışıyor; zira Biden seçimlere kazandığı takdirde Amerika’yı yeniden Bercam nükleer anlaşmasına geri getireceği kesindir.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bir açıklama yaparak İran’ın 18 bankası ve mali kurumuna dayatılan yaptırımlara işaretle İran’a karşı azami baskı politikası devam edeceğini ve böylece İran müzakere etmeye yöneleceğini ileri sürdü. Oysa gerçekte Amerika’nın İran’a karşı azami baskı politikası çoktan hezimete uğradı ve Trump yönetiminin Tahran yönetimini müzakere masasına oturtmak üzere İran karşıtı görülmemiş hasmane uygulamaları hiç bir sonuca ulaşamadı.

Amerika Başkanı Donald Trump Bercam nükleer anlaşmasından çekilmek ve azami baskı politikasını uygulamakla Tahran yönetimini kendince daha iyi bir anlaşmaya varmak üzere müzakereye zorlayabileceğini söylemişti. Oysa Trump’ın bu vaadinin üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçtiği halde Washington yönetimi bu hedefine ulaşamadı ve bu yüzden Trump özellikle başkanlık seçimleri arifesinde siyaset ve medya çevrelerince eleştiriliyor. Trump’ı eleştiren çevreler, ABD Başkanı İran karşısında ciddi bir stratejisi olmadığını ve İran ile gerginlikleri sebepsiz yere tırmandırdığını ve Amerika’yı müttefiklerinden ayırdığını belirtiyor.

Aslında Amerika terör devletinin İran dayattığı yeni yaptırımları ve Tahran yönetiminin İran milletinin ihtiyacı olan temel ürünleri temin etmesini zorlaştırması, beşeriyete karşı cinayetin en somut örneğidir. İran’ın İngiltere Büyükelçisi Hamid Beidinejad da Amerika’nın yeni yaptırımlarını beşeriyete karşı cinayet nitelediği açıklamasında, Amerika terör devleti kendi halkına ve başkalarına karşı cinayette hiç bir sınır tanımadığını belirtti.

Bundan başka, beyaz saray şimdiye kadar birçok kez İran İslam Cumhuriyeti nizamını İran milletine baskıları ve yaptırımları arttırmak ve bu milleti yoksulluğa sürükleyerek isyan ettirmekle devirmek istediğini açıkça itiraf etmiş ve bu doğrultuda son iki yılda İran’da yaşanan bazı huzursuzluklara açıkça destek vererek körüklemeye çalışmıştır.

Şimdi de İran’da korona virüs salgını şartlarında Amerika terör devleti bu durumdan nemalanarak İran İslam Cumhuriyeti nizamına karşı geniş çaplı propaganda ve psikolojik savaş başlattığı gözleniyor.

Amerika terör devleti bir yandan Tahran yönetimini korona virüs vaka ve kayıp sayısı hakkında yanlış bilgi verdiğini iddia ederken, öbür yandan da bu salgınla mücadelede Tahran yönetimine yardım etmekten dem vuruyor. Oysa Washington yönetimi son aylarda birçok kez ilaç ve gıda firmalarını İran’a satış yapmamaları konusunda baskı altına aldı ve yine İran’a her türlü insani yardım gönderilmesini engelledi. İnsan hakları gözetleme örgütü Batı Asya masası Başkanı Sara Lee Vitson’un belirttiği üzere, Donald Trump yönetiminin üst düzey yetkilileri İran milletinin yanında yer aldıklarını iddia ediyor, oysa gerçekte Amerika’nın geniş çaplı yaptırımları İran milletinin ihtiyacı olan ilaç ve tıbbi ekipmanların ulaşmasını engellemek başta  olmak üzere İran milletinin sağlık hakkına ciddi derecede zarar veriyor.

Amerika terör devleti bundan önce BM güvenlik konseyinde İran karşıtı girişimlerinde art arda hezimete uğradığı ve yeni 2019 yılından beri İran’a silah ambargosunun süresini uzatma girişiminde çok kez başarısız olduğu halde son yaptırımları dayattı.

Amerika Başkanı Donald Trump başkanlık seçimleri arifesinde kendisini bu savaşı kazanan taraf gibi göstermek için her türlü cinayetten çekinmiyor; nitekim türlü bahanelerle İran milletine yeni yaptırımları dayatıyor. Oysa bu yaptırımlar aslında Amerika’nın İran milletine karşı güçsüzlüğünü ve çaresizliğini ortaya koyuyor.

Lübnanlı strateji meseleleri uzmanı ve gazeteci yazar Emin Hatit, İran İslam Cumhuriyeti’nin Amerika terör devletine karşı direnişine çeşitli etkenlerden söz ederek şöyle diyor:

Bu etkenler ta İran İslam inkılabı zafere kavuştuğu günden bu yana İran’a bölgesel ve küresel kumpaslara, kuşatmaya ve savaşlara galip gelmesine ve Amerika’nın bir süper güç olarak imajını sorgulamasına vesile olmuştur.

Gerçekte Amerika’nın şimdiki durumu ve şartlarına bakıldığında da beyaz sarayın ne denli çaresiz ve perişan olduğu açıkça anlaşılır. Bugün Amerika uluslararası düzeyde hakimiyetini kaybettiği gibi iç arenada da ciddi iktisadi sorunlar, sosyal çatlaklar, ırkçılık ve ayrımcılık ve isyan hareketleri ile karşı karşıya bulunuyor.

Uluslararası platformlarda da Amerika BM güvenlik konseyinde bir aydan daha az bir sürede üç kez konseyin 13 üyesinin muhalefeti ile karşılaştı ki bu da BM güvenlik konseyinde ender yaşanan bir durumdur. Nitekim ABD medyasında Washington Post gazetesi gibi büyük medya organları da Donald Trump’ın politikalarını tam iflasa uğrayan politikaları olarak değerlendiriyor.

Gerçekte ABD Başkanı Donald Trump 2020 başkanlık seçimleri arasında başta İran meselesi olmak üzere dış politika alanında başarı elde ettiğini iddia etmeye ihtiyaç duyuyor. Trump şimdiden kendini bu seçimlerin kazanan tarafı ilan ediyor ve İran konusunda da seçimleri kazandıktan en geç bir aya kadar Tahran yönetimi ile anlaşmaya varacağını ileri sürüyor.

Trump 12 Ekim’de yaptığı açıklamada 2020 başkanlık seçimlerini kazandığı takdirde bir ay içinde İran ile fevkalade bir anlaşma imzalayacağını iddia etti.

Gözlemciler ise, Amerika terör devleti İran’a karşı politikalarında çıkmaza girdiğini ve bunun en somut belirtisi, tüm dünyaya musallat olduğunu zanneden Trump’ın ucuz ve saçma sözleri olduğunu belirtiyor.

Her halükarda Trump’ın müzakereden maksadı, Washington yönetiminin Tahran’a isteklerini dikte etmesi ve Tahran da hepsini kayıtsız şartsız kabul etmesidir. Doğal olarak İran hiç bir zaman bunu kabul etmeyecek ve Amerika’nın azami baskı kampanyasına karşı azami direnişini sürdürecektir. UAEK eski Genel Müdürü Muhammed El Baradei de bu konuda yaptığı açıklamada, Amerika’nın İran’a karşı azami baskı politikası asla sonuç vermeyeceğini belirtti.

Amerika’da birçok üst düzey uzman ve politikacı da Donald Trump yönetiminin üst düzey yetkilileri ve özelikle Mike Pompeo’nun azami baskı politikası İran’ı zor durumda bıraktığı yönünde sürekli ileri sürdükleri iddialara rağmen İran pratikte bu baskılara karşı direndiğini ve asıl Donald Trump yönetimi dünya genelinde azami inzivaya sürüklendiğini itiraf ediyor.

Merkezi Washington’da bulunan Batı Asya müessesesi İran programı Başkanı Alex Vatanha bu konuda şöyle diyor:

Amerika İran’a karşı tutumunda yalnız kaldı. Bu arada İran İslam Cumhuriyeti de Trump yönetiminin yukarıdan bakış konumundan İran ile müzakere etmek istediği yönündeki art arda taleplerine karşı net bir tutum sergilediği anlaşılıyor.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise Tahran yönetiminin müzakere etmek için şartları hakkında şöyle diyor:

Amerika’nın Bercam nükleer anlaşmasına geri dönmesi, Amerikalıların yapacağı ilk iştir. Bunun için de Amerika İran milletine verdiği zararları ve ayrıca Bercam anlaşmasını zayıflatma yönünde uygulamalarını telafi etmesi gerekiyor. Üstelik İran şimdiye kadar birçok kez ancak Bercam anlaşmasına bağlı kalacağını ve kesinlikle Amerika’nın füze, insan hakları, bölgesel faaliyetler gibi alanlarda isteklerine karşı teslim olmayacağını ilan etmiş bulunuyor.