Ocak 11, 2021 12:13 Europe/Istanbul

BREXİT yani Britanya'nın AB'den ayrılma süreci bu günlerde tekrar gündeme taşınan önemli konulardan biridir.

 Britanya'nın AB'den ayrılması süreci-BREXİT'in 31 Ocak 2020'de hayata geçirilmesi ile  Londra ve Brüksel ilişkilerinde yeni aşama başladı. 
Britanya'nın resmi olarak AB'den çıkmasının ardından AB ve Britanya arasında  ikili ilişkilerin özü ve biçimi de değişti. 

Britanya ve Avrupa Birliği arasında en geç 11 aylık geçiş sürecinde yani  31 Aralık 2020'ye dek iki tarafın Brüksel ve Londra ilişkilerinin gelecek şekli hususunda anlaşmaya varmaları kararlaştırıldı.  Halbuki en başından itibaren Britanya  Avrupa Birliğine karşı sert bir tutum içerisine girdi ve taraflar arasında  ticari, sınır ve güvenlik alanlarında ciddi ihtilaflar meydana geldi. 

Bu ihtilafların sembolü ise Britanya'nın muhafazakar başbakanı Bris Johnson'un  3 Şubat 2020'deki konuşması idi.  Boris Johnson  yaptığı konuşmada  Avrupa Birliği ile müzakere şartlarını sıraladı ve  istediği ticari anlaşmaya varamaması halinde Britanya'nın tekrar gelişebileceğine vurgu yaptı.  Johnson bu konuşmasında şöyle bir vurguda bulundu:"   AB'nin  siyaset, sübvansiyon, sosyal güvenlik sigortası, çevre ve benzeri alanlardaki kurallarını kapsayan serbest ticaret anlaşmasına gerek yok. Avrupa Birliğinin Britanya'nın kurallarına uyması yeterlidir.  "

Johnson, Avrupa Birliği kurallarına uymaya dayalı olan Norveç modeli ve  böyle bir kısıtlaması da bulunmayan Kanada'nın modeline değinerek  Avrupa Birliğinden  Kanada ile anlaştığı şekilde ticari anlaşma sağlamasını ve ona göre Britanya'ya yaklaşmasını istedi. 

Kanada ve Avrupa Birliği  ise birçok ithal mal için gümrük vergisi öngörmeyen ortak ticari bir anlaşma imzalamışlardır.  Bu çerçevede ne Kanada ne de Avrupa Birliği karşı tarafın kurallarına uymak zorunda değillerdir. 

Boris Johnson Avrupa Birliğinin Kanada modeli şeklinde bir anlaşmayı kabul etmemesi halinde Londra'nın Anlaşmasız BREXİT seçeneğine baş vuracağını ve ülkesinin Dünya Ticaret Örgütü koşullarını hayata geçireceğini belirtti.  Kanada modelinin öne sürülmesine tepki olarak AB yetkilileri  Britanya'nın zaten büyük oranda gümrük vergisi olmadan çalışan AB kurallarına uyarak mevcut ekonomik noktaya geldiğini belirttiler.  Britanya'da Muhafazakar hükümetin  gelecek müzakerelere katılma şartlarını ve isteklerini sıralamasına rağmen Britanya içinde de bu yaklaşıma eleştiriler görülmeye başlandı.  

Muhalif İşçi Partisi lideri Keir Rodney Starmer, Boris Johnson'un bu siyasetinin  Britanya ekonomisine darbe indireceği hususunda uyarıda bulunarak şöyle bir açıklamada bulundu:"  Johnson  ya anlamıyor ya da siyasetlerinin ülkeye zarar verdiğini aldırmıyor. "

2020 yılında  AB ile BREXİT anlaşmasının sağlanması ve  AB ile Britanya üst düzey makamları arasında BREXİT sonrası dönem hususunda  birçok müzakere oturumunun düzenlenmesine rağmen taraflar arasında ciddi ihtilafların olduğu görüldü.  Bu yüzden bu müzakere süreci de belli başlı engellere takıldı. Öyle ki  2020 Aralık ortalarına kadar hiçbir anlaşmaya varma umudu yoktu. 

Muhafazakar Boris Johnson hükümeti  BREXİT sonrası Londra ile Brüksel anlaşmasının kimi maddelerini kabul etmedi ve bu anlaşmanın revize edilmiş versiyonunu Avam Kamarasına sundu. Avam Kamarası ise bu versiyonu 29 Eylül 2020'de onaylandı. Bu tasarı, Londra'ya tek taraflı olarak AB ile varılan BREXİT anlaşması muhtevasını değiştirme hakkı verdi.  Halbuki AB buna karşı çıktı.  Avrupa Birliği  BREXİT anlaşmasının  uluslararası yanları bulunduğunu ve değişemeyeceğini belirtti.  Bu çerçevede  bu anlaşmanın iki tarafça onaylandığı ve Kuzey İrlanda'nın bile dört yıl boyunca ticaret alanında AB'ne uymasının kabul edildiği açıklandı.  Ancak Muhafazakar Britanya hükümetinin onaylattığı bu tasarıya göre Londra  tek taraflı olarak Kuzey İrlanda'nın ticari işlerinde karar verebiliyor.  Londra  AB ile anlaşma sağlamak amacı ile BREXİT'e katlanmak zorunda kaldığını belirtti. Böylece Johnson bu tasarı ile pratikte Londra ile Brüksel anlaşmasını gözardı edip  anlaşmasız BREXİT'i hayata geçirme ihtimalini arttırdı.  

Johnson  Avrupa Birliğinin kurallarının Kuzey İrlanda'da geçerli kılınması anlamına gelen  eski anlaşmanın pratikte Kuzey İrlanda'nın Britanya'dan ayrılması ve Britanya'nın bölünmesi kapılarının aranması anlamına geldiğini düşünüyordu. İranlı hukuk uzmanı Pegah Beni Haşem bu hususta şöyle düşünüyor:" Bir dönemler dünyanın en büyük ülkesi sayılan  Büyük Britanya, şimdi de bölünme ve parçalanma tehlikesi ile yüz yüzedir. "

Britanya hükümetinin bu tutumuna rağmen Brüksel, BREXİT anlaşmasının uluslararası bağlayıcılık gerektiren bir anlaşma olarak hayata geçirilmesine ısrarcı idi. Bu doğrultuda  Avrupa Komisyonu başkanı Ursula Von Der Leyen   Britanya'ya karşı  BREXİT maddelerini ihlal etmesi dolayısı ile hukuki adımlar attığını belirtti.  Bu tehdide rağmen  Avrupa Birliği ve Britanya  müzakereleri de 2020 yılının son üç ayında devam etti.  Hatta Johnson  bir kaç kez Avrupa Komisyonu başkanı dahil Avrupalı üst düzey makamlar ile görüşerek BREXİT sonrası dönem hususundaki çıkmazdan kurtulma yollarını aradı. Buna rağmen  bu husustaki haberlerin ve gelişmelerin çoğu olumsuzdu. Bu yüzden bu dönemde Britanya için de zor koşullara yol açacak  anlaşmasız BREXİT ihtimali artmıştı. 

 Avrupa Birliği ve Britanya arasında var olan derin ihtilaflar,  anlaşmaya varamama hususunda ciddi kaygılara yol açmıştı.  Bir yandan Brüksel kötü örnek teşkil etmemek adına Londra'nın kolay kolay AB'den ayrılmasını istemiyordu öte yandan da Londra  BREXİT sonrası dönemde AB'den yararlanmak için  bir anlaşma sağlamak istiyordu.  Çünkü  böyle bir anlaşma söz konusu olmasaydı BREXİT de içi boş bir girişime dönüşürdü.  

Britanyalıların AB ile müzakerelerindeki üst düzey müzakerecisi David Frost  ikili ihtilaflara değinerek şöyle bir açıklamada bulunmuştu:"  Britanya  Avrupa Birliği ile ticari diyaloglarda  erken teslim olmayacak. 2020 sonuna kadar bir anlaşmaya varmamak hususunda bir korkusu söz konusu değildir. Bunu göze alıyoruz. "

Buna rağmen  beklenmedik bir gelişme çerçevesinde  AB ve Britanya sonunda  24 Aralık 2020'de yani belirlenen ültimatomun sonuna bir hafta kala,  BREXİT sonrası ticari ilişkiler hususunda ve mekanizmaları alanında anlaşmaya vardıklarını bildirdiler. 

Avrupa Birliği Komisyonu başkanı Ursula Von Der Leyen  bu haberi duyurarak  Britanya ile varılan ticari anlaşmanın " iyi, adil ve dengeli " olduğunu belirtip bu tarihi anlaşmanın  AB çıkarlarını da koruduğunu vurguladı.  

İngiltere Başbakanı Boris Johnson da ülkesinin Kanada ve Avrupa Birliği arasında kotalar ve tarifeler olmaksızın ithalat ve ihracatı garanti edecek bir serbest ticaret anlaşması tarzında en büyük serbest ticaret anlaşmasına ulaşmasını umduğunu ifade etti.

İngiltere ve Avrupa Birliği arasındaki ticaret anlaşması, ticari ilişkilerin geleceği konusunda aylar süren duraksamalı görüşmeler sonrasında geldi. Son 11 ayda, iki taraf arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerle ilgili  görüşmeler büyük zorluklarla karşılaştı ve hatta analistlerin ve üst düzey Avrupalı ​​ve İngiliz yetkililerin anlaşma hususunda hayal kırıklığını dile getirdikleri noktaya ulaştı. Anlaşmanın varılmasından önceki haftalardaki ana gündem konular, İngiltere kıyılarındaki Avrupa balıkçıları ve balıkçılık hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Londra ve Brüksel davalarını gözetimi ve gümrük tarifeleri meseleleriydi.

Britanya kıyılarında balık avlama konusunda, iki taraf önümüzdeki beş buçuk yıl boyunca Avrupalıların Britanya kıyılarında balık tutma hakkına sahip olacağı ve Londra'nın deniz ürünlerini Avrupa ülkelerine ihraç etmeye devam etme hakkına sahip olacağı konusunda anlaştı. Gümrük tarifeleri konusu da bu anlaşmayla çözüldü ve İngilizlerin Avrupa Birliği'ne yaptığı ihracat ve ithalat vergiden muaf tutulması kararlaştırıldı. Avrupa Yüksek Divanı'nın Britanya davalarını denetlemesi konusunda, iki taraf da divanın iki taraf arasındaki davalarını denetleyemeyeceği ve bu davaların uluslararası kurumlarda çözüleceği konusunda anlaştı.

Bu anlaşma aynı zamanda Kuzey ve Güney İrlanda sınır sorunları ve ticari malların, sermayenin ve vatandaşların geçişi meselesini de kısmen çözdü. Johnson müzakerelerde zaferini ilan etti ve şunları söyledi: "Sonunda  paramızın, sınırlarımızın, yasalarımızın, ticaretimizin ve kendi sularımızdaki balıkçılığımızın kontrolü bizde. Böylece Britanya halkına sözü verilen her şey  ve 2016 referandumunda ve geçen yıl yapılan genel seçimdeki vaatler bu anlaşmayla sağlandı."

Böylelikle , Johnson'ın bakış açısından Londra AB'ye şart ve koşullarını dayatabildi. Ancak bu iddia muhalefet tarafından reddedildi.

Muhalif İşçi Partisi lideri Keir Rodney Starmer ise bu anlaşmanın  Muhafazakar Partinin sözünü verdiği anlaşma olmadığına vurgu yaparak şöyle bir açıklamada bulundu:"Varılan anlaşma zayıf olup üretimi, finansal hizmetleri, yaratıcı endüstrileri veya işçi haklarını yeteri kadar desteklememektedir."

Brüksel ile Londra arasında varılan anlaşma, iki taraf arasındaki ilişkilerde görülen bir takım zorluklara son vermesine rağmen, Londra için kesinlikle siyasi, ekonomik ve idari sonuçları olacaktır. İskoçya Başbakanı Nicholas Sturgeon daha sonra Johnson yönetimini eleştirerek ikinci bir İskoç bağımsızlık referandumu çağrısı yaptı. 

Finans ve ekonomik alanda Brüksel ile Londra arasında bir anlaşmaya varılmasına rağmen İngiltere, bu anlaşma ile orta ve uzun vadede Avrupa'da ve dünyada birçok ticari ve finansal avantajını kaybedecek. İngiliz ekonomisinin, özellikle para, bankacılık ve hukuk sektörlerinin hizmetlerin oluşmasından dolayı İngiliz şirketleri AB ile eskiden olduğu gibi etkileşime giremeyecek ve bir AB veya AB üye devletinden lisans almaları gerekecektir . Daha da önemlisi husus da, Johnson'ın dünya ülkeleri ile serbest ticaret kapısının artık İngiltere'ye açık olduğunu iddia etmesine rağmen, Londra, Avrupa Birliği'nin yerini alabilecek diğer ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarını kolayca sağlayamayacaktır.

Donald Trump ile olan sıcak ilişkisi göz önüne alındığında Johnson, seçim sonrası dönemde ABD ile bir serbest ticaret anlaşması imzalamayı ummuştu, ancak Trump'ın ABD başkanlık seçimlerindeki yenilgisi ve Biden'in yükselişiyle, bu umutlar muğlak bir gelecekle karşı karşıya kaldı. Bu çerçevede Biden'in bu hususta acelesi olmadığı, aynı zamanda böyle bir anlaşmanın imzalanması için yeni koşullar da getireceği söylenebilir.

İki İrlanda'nın geleceği de, BREXİT sırasında Londra ve Brüksel arasındaki ana anlaşmazlıklardan biriydi. Avrupa Birliği ve İrlanda Cumhuriyeti, BREXİT'ten sonra İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasında serbest dolaşımın mümkün olması gerektiğini vurguladı. Bu vurgulama, ekonomik saiklerle ve daha da önemlisi, Kuzey İrlanda'da Katolikler ve Protestanlar arasında onlarca yıldır süren şiddeti sona erdiren sözde "Hayırlı Cuma" barış anlaşmasını sürdürmek içindi. Brüksel ve Londra bir ticari anlaşmaya varmasaydı, Kuzey İrlanda kendisini, Hayırlı Cuma anlaşmasını tehlikeye atabilecek karmaşık bir ticari koşullar altında  bulurdu. Ancak 24 Aralık tarihli anlaşmasına göre İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çekilmesinin geçiş döneminin sona erdiği 1 Ocak 2021'den itibaren, iki taraf arasındaki ihracat ve ithalat gümrük tarifesi olmadan devam edecek.

24 Aralık 2020 tarihli ticaret anlaşması, Britanya'nın Avrupa Birliği'nden anlaşma olmadan çıkması senaryosunun uygulanmasını engelledi. Gerçi bu senaryonun uygulanması, iki taraf arasındaki ticaretin geleceğini çok zorlaştırabilir ve Dünya Ticaret Örgütü tarafından onaylanan ticaret tarifelerinin uygulanması, Britanya'da zamlara ve yüksek fiyatlara yol açabilir, ancak Cebelitarık'taki durum da dahil olmak üzere bazı çözülmemiş sorunlar hala devam etmektedir.  İspanya, Cebelitarık üzerinde ortak egemenlik istiyor ve Avrupa Komisyonu, İspanya'nın Cebelitarık'ın geleceği için tam AB desteğine sahip olduğunu söylüyor. Ancak Britanya Muhafazakar Partisinin bazı üst düzey üyeleri, Cebelitarık'ta herhangi bir bölüşme ve paylaşmanın ayrıca  Madrid'in Bu bölgenin hâkimiyetine yönelik iddialarını reddetmiştir. 

Etiketler